Dursun Ali Tökel
Klâsik edebiyatımızın en büyük şairlerinden Bâkî hakkında neler bilirsiniz? Eğer merak eder, internete “Baki” yazıp enter tuşuna basarak sayfaları gezerseniz aşağı yukarı şu bilgilere rastlayacaksınız: “1526’da İstanbul’da dünyaya geldi. 1600 yılında yine aynı şehirde öldü. Sultanü’ş Şuârâ unvanını alan şairin asıl adı Mahmud Abdülbaki’dir. Dönemin büyük şairlerinden biri olan Zâtî’nin dikkatini çekti. Zevke ve eğlenceye düşkün, neşeli, hoş sohbet ve hırslı bir kişiliği vardı. Okurları, aşk ve şarabın tadını çıkarmaya çağıran rindane gazelleriyle ünlüdür. Kanuni’nin ölümü üzerine yazdığı mersiye bu türün zirvelerinden biri kabul edilir. Bu şiirde Kanuni’nin vefatından duyduğu samimi ve derin üzüntüsünü en içten bir dil ve yetkin bir anlatımla dile getirmiştir. Hırslı bir kişiliği olan, hayatı boyunca şeyhülislam olma hayalleri kuran ama bu emeline muvaffak olamadan ölen Bakî, şiirlerinde tasavvufi değil dünyevi aşka önem verdi…”
Eksik gedik, yalan yanlış, az fazla, yüzeysel kabukta, derinliksiz içerik işte bu! Onu çok genç yaşında, her müderrisin hayallerini süsleyen Süleymaniye müderrisliğine getiren hangi özelliği idi?
Kanunî’nin, devrinde olmakla övündüğü vasıfları nelerdi? Ve bir müderris, bir şair, bir kadı, bir kazasker olarak Bakî’nin acaba kitaplarla arası nasıldı? İyi bir okur muydu? Kütüphanesi var mıydı? Varsa bu kütüphanede hangi eserler mevcuttu? Acaba nasıl okurdu, nasıl yazardı?
Maalesef şimdilik bu bilgilerden mahrumuz, olanlar da parça bölük. Yalnız geçende Muallim Naci’nin Osmanlı Şairleri adlı eserini okurken, Nâcî merhumun harika bir tespitine rastladım ve ben de bunu okuyucu ile paylaşmak istedim.
Kim Kime Rehber Ola
Muallim Nâcî yazıyor:
“Şöhretinin ilk yıllarında Sultan Süleyman tarafından kendisine bir Keşf-i Keşşâf, bir Hidâye, bir de Ekmel’in nefis nüshası ihsan buyurulduğundan kitapların isimlerini ima eden, aşağıdaki beyitlerin bulunduğu kıtayı tanzîm ve takdîm eylemiş idi.
Eyledi keşf ile izhâr-ı kerâmet keremün
İtdi müşkillerimüz hâce-i ihsânün hall
Kime kim rehber ola bedreka-i ihsânun
Yoluna karşu tutar şem’-i hidâyet meş’al
Gerçi kâmillere âlemde nihâyet yoktur
Minnet Allah’a seni cümleden etmiş ekmel
Bâkî, bu kıtadaki “Keşf” kelimesi ile Zemahşerî’nin Keşf-i Keşşâf adlı meşhur tefsirine, “hidayet” kelimesi ile Burhanettin b. Ebu- bekr-i Merginânî’nin fıkıhla ilgili meşhur eseri Hidâye’ye; son be- yitte geçen “Ekmel” kelimesi ile de Hidâye gibi meşhur olan bir Ekmel adlı fıkıh eserine işaret etmiştir.”1
Şimdi siz şiire, imgeye, dolaylı anlatıma buyurun!
Muallim Naci’nin bilgisinden mahrum olan bir okuyucu, Bâki’nin yukarıdaki mısraları okusa acaba orada adları birer tevriye ile gizlenmiş “kitap adlarını” görebilecek miydi? Hiç sanmıyorum. Şu anda ülkemizde kaç tane okuyucu Keşf, Hidâye ve Ekmel’in alanlarında çok ünlü birer eser olduğunu biliyor ki? Bilmiyor, bilmiyoruz.
Kitaptan Önceki Maceraları da Bilmek Gerek
Eğer Muallim Naci’nin dikkati olmasa bizler Bâkî’nin yukarıdaki mısralarında geçen “keşf” kelimesini, Kanuni’nin keramet göstererek meseleyi keşfettiğine; “hidaye” kelimesiyle de “şem-i hidayet” tamlamasından dolayı; aydınlatma, yol gösterme anlamıyla “hidayet mumu”na, son mısradaki “ekmel”i de, Bâkî’nin Kanunî’ye “Allah seni cümleden ekmel (mükemmel) kılmıştır” anlamlarına çevirecek ve metni böyle yorumlayacaktık.
Demek ki, Divan şiirinde kitabın macerasını bilmek için, kitaptan önce başka maceraları bilmemiz gerekiyor. En başından o dünyada bilinen ve ilgilisi hemen herkesin okumakla iftihar ettiği alanında pek meşhur olmuş eserler var. İnşallah bir başka yazımızda bu eserlerin bir listesini vermek nasip olur. Şimdilik bu kadar diyelim.
Peki, Muallim Nâcî’nin sözünü ettiği Bakî’nin şiiri divanında yer almakta mıdır, bu şiir kaç beyit- tir, ne amaçla, hangi nazım biçimiyle yazılmıştır? Şimdi onlara değinelim. Ve kitapsever bir şair, sevdiği kitaba kavuşunca nasıl sevinirmiş bir görelim:
Muallim Naci eserine Bâkî’nin şiirinin kısa bir bölümünü almış. Şiir, Bakî divanında Kıt’alar bölümünün ilk metni ve toplam 11 beyit. Divanlarda bazı şiirlerde başlık bulunur bu metnin de başlığı var ve doğrudan içerikle alakalı:
“Keşf-i Keşşâf ile Hidâye İnâyet Olundukda Pâye-i Serîr-i Âlâya Ref’ Olunmuşdur”. Serbestçe şöyle aktaralım: “Keşf-i Keşşâf ve Hidâye (adlı eserler) verildiğinde saltanat makamına sunulmuştur.”2
Yalnız, başlıkta Bâkî sadece iki eserin adını zikretmiş Keşşâf ve Hidâye. Muallim Naci bir de Ekmel adlı eserden bahsediyor ki, ya Nâci merhum bu şiirin başlığını görmedi yahut da içerikten onun da olabileceğini çıkardı.
Ey şehen-şâh-ı kerem-güster ü dâniş-perver
Sâye-i lütf-i Hudâ pertev-i envâr-ı ezel
Beytiyle başlayan bu kıt’a, istedi-ği kitapları kendisine temin ettiği için Kanuni’ye yürekten teşekkür ve minnetleri ifade eden bir şiir. Metnin başlığından mesele anlaşılıyorsa da şiiri dilinin imgesel oluşu onu çözülecek bir yumak haline getiriyor. Beşinci beyit- te “İtdi müşkillerimüz hâce-i ihsânün hal” demek suretiyle Bakî’nin bu kitaplara şiddetle ihtiyacı olduğu anlaşılmaktadır. Daha başka divan şairlerinde de bu hali görmek mümkündür: Şair / âlim’in belli bir kitaba ihtiyacı vardır, kendi imkânlarıyla bunları temin edememektedir. Bu amaçla devletlülere başvurulur ve onlar da bir şekilde kitaplara ulaşıp şair/âlim’e verirler. Onlar da kitabın temini için bu devlet adamlarına samimi teşekkürnâmeler yazarlar. Baki, bu şiirin 10. Beytinde Kanuni’ye “Bütün dinlerin ve milletlerin kütüphaneleri seni metheden kitaplarla dolsun” şeklinde çok özel bir dua etmiş.
Ola vasfunla müzeyyen safahat-ı eyyâm
Tola medhünle kütüp-hâne-i edyân u milel
Sultan Süleyman’ın bugün bile hâlâ Kanunî, Muhteşem vb. adlarla anılması bu duanın kabul edildiğini göstermiyor mu? Dünya kütüphanelerinde onunla ilgili pek çok kitap bu duanın esaslı bir gösterilenidir.
Bir kitapsever olarak Divan şairinin izini sürmeye devam edeceğiz…
Dipnot:
1- Muallim Naci, Osmanlı Şairleri, (Haz:Cemal Kurnaz), MEB Yay. İstanbul 1995,s.34-35.
2- Bakî Divanı, (Haz: Sabahattin Küçük), TDK. Yay., Ankara 1994, s. 440-441