Başkalarının Yaralarında Kendini Dağlayan Öyküler
Ayşegül Genç’in öykülerindeki dramların en önemli müsebbibi genellikle maddeci dünya anlayışına ve ruhsuz modernleşmeye farkında olarak ya da olmayarak entegre olmuş ya da olmamış kişilerin maruz kaldığı acılardır.
Ümit Polat
Yazarın Ceylan Uykusu adlı eseri 19 kısa öyküden oluşuyor ve yine yazarın öykü türünde yayınlanmış tek eseri. Bu nedenle Ceylan Uykusu‘nu okumak, aynı zamanda yazarın öykü anlayışı üzerine değerlendirmede bulunmak için elzem.
“Kendimi anlatmaya kimin yarasından başlasam.” sözü Ayşegül Genç’in öykücülüğü üzerine söylenebilecek tek anahtar cümledir diyebiliriz. Bu sözü bizzat kendisi, “Başkanın Adamı” adlı öykünün girişinde kullanıyor. Bu kitabı oluşturan öykülerin birçoğunda ortak nokta, toplumun çoğunluğunu oluşturan Anadolu insanı diyebileceğimiz sıradan insanın hayatında, sıradan olmayan ve devasa yaralar açan dramatik olayların işlenmiş olmasıdır.
Öykülerdeki olayların tek ortak noktası dramatik öykü türüne yaklaşmaları değil, aynı zamanda anlatıcının hayatında da büyük oyuklar açmış olmalarıdır. Ayşegül Genç, işte bu derin izler bırakmış olguları birebir tanık olmuşcasına samimi ve bir o kadar da gerçekçi bir şekilde dile getirir. Aslında bu denli bir samimiyetin perde arkasında büyük bir acı, yalnızlık, ötekileştirilmişlik, çaresizlik yatmaktadır. Çünkü anlatılan hayatlar ve kişiler, çoğu kez görmezden gelinen ama tabana yayılmış büyük bir yığını temsil etmektedir. Böylelikle bu kitlenin yarasına sadece anlatacak kişi değil okur da ortak olmalı/olmakta ve o yaralarda kendisini anlayıp bulmaktadır.
Çaresiz Kaldığımız Acılar
Ayşegül Genç’in öykülerindeki dramların en önemli müsebbibi genellikle maddeci dünya anlayışına ve ruhsuz modernleşmeye farkında olarak ya da olmayarak entegre olmuş ya da olmamış kişilerin maruz kaldığı acılardır. Kahramanlar bu acılar karşısında çaresizdir çünkü değişen dünyanın hızına yetişemeyip yayan kalmışlardır ve bu yayan kalmışlığın ezikliğini yaşamaktadırlar.
Öyküler genellikle bir kahramanın etrafında şekillenen bu durumu yansıttıkları için portre öykü tekniğine uygun yazılmıştır. Çoğunlukla bu kahramanlar her ne kadar zamana, ölüme, maddeye yani postmodern dünyaya yenik düşse de, nadiren de olsa tüm bu etkenlere karşı direnebilen, kaybettiklerine karşın kendine ve ideallerine sahip çıkan kişilerden de seçilmiştir. Bu tür hikayelerde ise tezli öykü özellikleri portre öykü ile kaynaştırılmıştır. “Çözülme” ile “Başkanın Adamı” bu tarz öykülerin en önemlileridir.
İnsanın kendi eliyle ürettiği, hayatında kendisine kolaylık sağlasın diye kullandığı bir araç dahi insandan daha uzun ömürlü, onu üreten kişiden sahibinden dahi daha kıymetli olabilmektedir, aynı zamanda bu maddeler Genç’in öykülerinde birer imge olarak kullanılmaktadır.

Ayşegül Genç’in bir diğer karakteristik teması ya da kurgu metodu diyebileceğimiz yönü ise, maddenin insan üzerindeki görünür ama fark edilmez, acınanası tahakkümünü gözler önüne sermedeki başarısıdır. İnsanın kendi eliyle ürettiği, hayatında kendisine kolaylık sağlasın diye kullandığı bir araç dahi insandan daha uzun ömürlü, onu üreten kişiden sahibinden dahi daha kıymetli olabilmektedir, aynı zamanda bu maddeler öyküde birer imge olarak kullanılmaktadır.
Çok Şeyi Az Söyleyebilmek
Ayşegül Genç’in öykülerinde belki de ilk bakışta fark edilmeyecek ama bir o kadar da alıcısına kendisini göstermek isteyen bir yön ise onun hikemi yönüdür. Yazar az ama öz hikemi ifadelerle dışarıdan küçük görünen büyük sorunlara bizi götürmektedir, bu hikmetlerden biri Çözülme adlı öyküdeki ifadelerdir. “İki kişi aynı suçtan yakalanıp içeri tıkılınca dost olurlar, yanlarında cellat belirinceye kadar birbirlerini aklamaya devam ederler. Sonra biri diğerini kurban eder.”
Bir diğer yerde de: “Yaşlılar, sözlerini söyler, kenara çekilir; gençler çığlıklarıyla ortada kalır.” sözü yer alır. İçimde Bir Şey adlı öyküde geçen ve öyküyü sona bağlayan “Ellerine bir tebligat, arama kararı, yakalama emri geçmeyenlerin ve hırsızlık yapmayanların, gaspa karışmayanların albayraklı tabutlar gelirdi evlerine.” ifadesidir. Bu hükümler az sözle çok düşündürmenin yanında çokça hüzünlendirmektedir, bu hüzün insanoğlunun kanayan yaralarına karşı hissettiğimiz içten bir üzüntüdür. Bu hikemler, kahramanların ruhsal betimlemesi ya da durum tasviri yapılırken kullanılmakta ve bizler de bu sayede Ayşegül Genç’i okurken onun edebiyatının salt estetik zevk uyandıracak bir metin değil, aynı zamanda zihinsel melekeleri harekete geçirecek toplumsal duyarlılığı olan bir sanatsal şölen olduğunun farkına varıyoruz.
Genç’in anlatımında “Ceylan Uykusu”, “Çözülme” gibi öykülerde görülen metnin girişindeki sohbetvari açıklayıcı ve tartışmacı anlatımla oluşturulmuş didaktik paragraflar da dikkat çekmektedir. Yazar bu paragrafları genellikle başlarda kullanmakta, sonra olay örgüsüne geçmektedir. Kayda değer bir diğer anlatım özelliği de yazarın yöresel kelimelere ve folklorik
malzemelere yeri geldiği zaman hatırı sayılır derecede yer vermesidir. Bu yönüyle de yazar, okurda halktan biri olduğu hissini ya da halktan haberdar olan bir aydın hissini uyandırmaktadır.
Leitmotiv Tekniği
Ayşegül Genç’in anlatımında akılda kalıcılığı sağlayan ibareler genellikle leitmotiv tekniği ile oluşturulmuş: “Hiçbir zaman değer görmeyecekler fakültesinde okuyorum, unutulmuş şarkılar dershanesine yazıldım, bir çift sıkılmış yumruk lisesinde okurken…” gibi söz öbekleri ile kapı oda, yatak gibi sözlerdir. Bu sözler kuru bir leitmotivden ziyade aynı zamanda üzerinde hem hikem hem de duygu yoğunluğu taşıması yönüyle de farklı bir anlatım tekniğini örneklendirmektedir.
Yazarımız olayları, durumları ve kahramanları, anlatma tekniklerinden ziyade gösterme teknikleri ile ifade etme yoluna gitmiştir. İç konuşma, iç monolog, geriye dönüş, iç çözümleme teknikleri aynı zamanda anlatıcının okurda samimi hisler uyandırmasını sağlamıştır.
Genç’in öykülerini portre öykü, anı öykü, dramatik öykü, tezli öykü ve hatta mizahi öykü ekseninde gruplandırabiliriz.
Ayşegül Genç’i okurken ister istemez onunla aynı dünya görüşüne, aynı değerlere ve kaygılara sahip Cihan Aktaş, Fatma Barbarosoğlu, Yıldız Ramazanoğlu, Sibel Eraslan gibi kadın yazarları hatırlamadan ve onu bu yazarlarla karşılaştırmadan edemiyoruz. Ayşegül Genç, tematik çeşitliliği, zenginliği, farklı kurguları ve bu kurguların zoraki oluşturulmadığının kanıtı olarak akıcılığı ile kendisinin söz konusu yazarlarımızdan farklı bir kulvarda olduğunu bize ispatlamaktadır.
Ayşegül Genç kusursuz dil işçiliği, atmosfer oluşturmadaki başarısı, okuru o atmosfere dahil etmesi, somut öyküler kurması, ben öykücüsü değil aksine beni toplumsal benin içine eritebilen bir yazar olmasıyla insanın ve maddenin hızla akan modern hayattaki rolünü sorgulayan ve de okuru, eşyanın şahitliğinde bu sorguya ortak kılan samimi, çarpıcı dili ile daha şimdiden öykü dünyasında kendine unutulmaz bir yer edinmiş yazarlarımızdan olmuştur.