|

Benim Yazarım Kim Olsun?

Ahmet Murat Özel

Okuduğumuz yazarların bazılarına “benim yazarım” diyebilmenin ölçüsü nedir? Dönüp dönüp okuduğumuz, her seferinde yeniden keşfettiğimiz yazarlar mıdır bunlar? Böyleyse, aslında Calvino’nun meşhur denemesindeki tasvire uygun olarak bunların klasikler kadrosundan birileri olması beklenir. Bu tür yazarların defalarca okunmaya dayanıklı, kolay aşındırılmayan yapılar inşa ettiklerini söyleyebiliriz. Bu durumda “benim yazarım” hemen tüketilemeyen yazardır demeliyiz.

Bana hayatım boyunca eşlik edecek, bendeki değişime eşlik ederek değişecek, hayata benzeyen bir dünya kurarak, sunduğu zengin okuma deneyimi sebebiyle hayatımın içinde kalmayı sürdürecek yazar, edebi ailemin bir üyesi olarak “benim” olmayı hak edecektir. Bu yazar, gençliğime, orta yaşıma ve yaşlılığıma şahit olmayı sürdüren, beni hiç terk etmeyen, kendisine bakarak kendimi tarttığım ve duyduğum için de sadece “benim” değildir; aynı zamanda o “ben”imdir. Ama klasikler güncel edebiyatın arkasında duran güçlü edebi atalar olsalar da güncel edebiyatın sesini duymamak bizi tarih dışına atabilir.

Bazen bizde yaptığı güçlü etkiye rağmen, sonradan kendisine burun kıvırdığımız, hatta ondan kurtulmaya çalıştığımız vasat bir yazarın “benim” yazarım olmayı daha fazla hak ettiğini de görebiliriz. Onu, henüz büyük yazarların neler yapabildiklerini görmediğimiz erken bir dönemde okumuş, büyük eserlerden devralınmış tortular ve gölgelenmiş etkileriyle oluşan yapısından ve atmosferinden etkilenmişizdir. Onun bizim için üstlendiği işlev, büyük yazarların öncü hamlelerini kendi ölçeğinde soğurmak, bu hamleleri, en avangart yanları törpülenmiş ve henüz gelişimini tamamlamamış bir okurun dünyası için kabul edilebilir kılmaktır.

İkincil Kaynaklar

Gündelik dil ve cari eğitim içinde hemen her zaman ortalama metinlerle ve duyuşlarla karşılaşmış bir okuru, en yenilikçi metinlere hazırlamaktır. Ve bu hiç de az bir şey değildir. Yenilikçi edebiyat, gelişmiş bir kültürel atmosferde neredeyse bir kuşak içinde ortama mal olabilir ve seçmeci bir yaklaşımla biraz yağmalanarak (mesela bir tweet ya da bir resim altı yazısı şeklinde, sosyal medya içinde çözünerek), içerdiği yeniyi fark eden başka yazarlarca kurcalanarak, hemen her şair ve yazarda bulunan hesaplaşma arzusunu tahrik ederek tanıdık hale gelebilir. Okur donanımlı ve şanslıysa bu yeniliği kaynağından, değilse ikincil kaynaklardan fark edebilir. İşte bu “ikincil kaynaklar” bazen bizim için önemli edebi kırılmalara ve keşiflere kapı açabildiği için, kişisel hayatımızın mühim yazarları arasına hızla girecektir.

Beri yandan, eğer biz de yazıyorsak, “benim yazar”ım ile kastettiğimiz sadece okumayı sevdiğimiz ve bizi başka yazarlara taşıyan yazarlarla sınırlı kalmayacaktır. Bizim üslubumuzu ve göreneğimizi umulmadık biçimde zenginleştiren, mesela üslubunun kendine özgü bir yönünün bizde bir arayış ve deneme isteği uyandırdığı yazarlar da bizim yazarlarımız olacaktır. Mesela Galeano, aslında bir bütün olarak kendisinden, tarihi ve günceli sosyalizan okuma ısrarından etkilenmeyecek olsak bile, gazetecilikten gelen kıvrak üslubu ve kestirmeden söyleyiş gücünden etkilenebileceğimiz bir yazar olabilir. Marjda gömülü duran cazip malzemeyi bulup çıkartma ve üzerine bir yazı inşa etme tarzı da bizi etkileyebilir. Onda yakaladığımız bu birkaç yazarlık “numara”sı bizi bir yazar olarak zenginleştirebilir. Bu durumda Galeano, benim yazarlarım arasında bulunmayı hak eder mi, etmez mi?

“Benim Yazarım” Ben miyim?

Aslında bir yazar-okur, önüne çıkan yazarların hepsini (buna kötüler de dahil) inceler. Bazılarından ilham, bazılarından ibret alır. Bunların bazılarıyla kendi sesine, duyuşuna ve yaklaşımına eşlik edecek türden yakınlıklar da kurar. Onların ele aldıkları temaları, durdukları notaları, üsluplarının sokaklarını gezinir. Bazılarına ötekilerden daha çok yakınlık da duyar. Ama iş yazmaya gelince, herhangi bir yazarın düşmesi muhtemel gölgesini üzerinden sıyırarak yazıya döner. Kendi yazarlığı biraz da bu istiğnadan beslenir. Başka birileri onun yazdığı konuları, onun yazdığı gibi, onun ele aldığı biçimde, onun üslubuyla yazmış olsaydı, onun tekrar etmesine gerek olmazdı. Onun zihnindeki konular, kahramanlar, dizeler, ses, üslup, onu şair-yazar yapan ve yazmaya ikna eden şeydir. Yazmayı, edebiyat tarihinde kendisi için açılmış olduğunu düşündüğü bir boşluğu fark ederek başlatır.

Bu sebeple, bir yazarın “benim yazarım” dediği kişi öncelikle kendisidir. Diğer yazarların üstü örtülü yardımlarını kabul eder, onların bıraktıkları mirası sevecenlikle üstlenir, onlarsız bir satır bile yazamayacağını bilmenin hatırşinaslığıyla dolar içi… Ama iş yazmaya gelince, daha yazılmamış olanı yazması gerektiğini sezer. Böylece henüz doğmamış yazarı doğurmayı, yazılmamış kitabı yazmayı, okumak istediği eseri kaleme almayı üstlenir.

Similar Posts

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir