Söyleşi: Ali Haydar Haksal
Konuşan: Betül Sav, Yusuf Temizcan
Edebiyat dünyamızın önemli isimlerinden, dergici ve öykücü Ali Haydar Haksal ile 40 yılı aşan birikimlerinin ışığıyla dijital dergiciliği, Sezai Karakoç’u, kendi yol hikayesini ve yazı serüvenini konuştuk.
Herkes en iyisini yapma çabasında olmalı. Okumak, çok okumak, çok düşünmek, az yazmak, yazdıkça kendinin yaptıklarını görmek lazım.
Edebiyat dünyasında 40 yılı aşkın bir tecrübeniz var. Yüzlerce sayı dergi çıkarıp yayıncılık yaptınız. Dergileriniz birer mektep oldu, öğrenciler yetiştirdiniz. Hikayenizde geriye dönüp baktığınızda neler görüyorsunuz? Meselelerinizi hallettiniz mi? Pişmanlıklarınız var mı?
Bize bir sorumluluk verildi. Bu, kaderimizin bir tecellisi. Kendimiz hakkında bir hükümde bulunmak bize düşmez. Bu, edebiyat tarihçilerinin işidir. Biz işimize bakarız, tohumlarımızı serper gideriz, sonuçlar ve takdir Allah’ındır. Oyalanmaya hiç mi hiç gerek yok. Bir çiftçi tohumunu serper, toprakla üstünü örter, gerekli bakımları yapar ve sonucunu bekler. Bizim de yaptığımız ve yapacağımız budur.
Meseleler asla bitmez. Çağın karmaşası ve sorunları giderek daha karmaşık hale geliyor. İnsan var oldukça sorunlar olacak. Şeytan ve zıt düşünceler oldukça mücadele devam edecek. Bizim nerede olacağımız ve tercihimiz önemli.
Hayatta elbette yapılacak çok şey var ama asla pişmanlıklarım olmadı. Sorumlulukları hakkıyla gücüm yettiğince yerine getirme çabası içinde oldum. Elbette eksiklerim olmuştur, yapılacak çok şeylerin olduğunu biliyorum. Bize takdir olunan bir sınır var, biz de bunun içinde yer aldık. İnsanlık sorumlulukları paylaşacak, herkes kendisine düşeni yapacak.
Bir söyleşinizde “Yazı, öykü benim için duadır.” demiştiniz. Yazmaktan vazgeçmek istediğiniz, yorulduğunuz oldu mu?
Ellerimiz kalktıkça, takatimiz sürdükçe var olmayı sürdürürüz. Zihnimiz bize ya da biz zihnimize ihanet etmedikçe yolumuza devam ederiz. Hiçbir zaman yılgınlığım ve vazgeçmişliğim olmadı. Çalıştıkça çalışıyorum ve sürekli okuyorum. Yeni şeylerin peşindeyim. Ben var oldukça duam devam edecek. Eserlerimi verdim, vermeye devam ediyorum. Davama ve inancıma sadığım. Fiziki olarak yoruldum, zihnen ve fikren çok gencim. Değişen hızlı hayata karşı hazırlıklıyım, kendimi yenileme çabası içinde oluyorum.

Yaratılmış bir varlık olarak arama ve keşif peşindeyiz. Yaratılmış olanın bilinmesi ve anlaşılması için. Kendimizi anlamaya ve tanımaya çalışıyoruz. Benimizin içinde benler var. Peygamber, veliler, pirler sürekli tövbe ve istiğfar makamındadırlar.
Yazı yolculuğunuz, Türkçe öğretmeniniz İbrahim Soysal’ın sizi Cahit Zarifoğlu, Sezai Karakoç gibi yazarlarla tanıştırması sonrası başlamış. Önünüzde öncüler varmış ve onlar elinizden tutmuş, yol göstermişler. Size sormak istediğim şey şu, henüz dikkat çekmeyen, kendi gayretleriyle yolunun taşlarını döşeyen, ellerinden tutacak kimseleri de olmayan arkadaşlarımız ne yapmalılar?
Hocam beni üstat Necip Fazıl ile Sezai Karakoç’un eserleriyle tanıştırdı. Elazığ’da İslam Kitabevi’ne gidip geliyordum, orada Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu ve diğerlerinin eserleriyle karşılaştım. Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat dergilerinin sıkı bir okuyucusu oldum. O çevrede bir başımaydım. Çok okuyarak ve gayret ederek kendi yolumu buldum. Bu Allah’ın bana bir bağışıydı.

Bizim zamanımızda düşünce ve sanat dünyamızın yazarlarının sayısal olarak az eserleri vardı. Günümüz gençliğinin şansı bizden fazla, dezavantajları da daha çok. Öncülerimizin eserleri bizi bulanıklardan kurtardı, yolumuzu açtı. Bugün ise tam tersi bir durum söz konusu. Düşünce kanalları çok çeşitlendi, bulanıklık ve karmaşa da çok. Diriliş Ekolü’nde ısrar edilmesini dilerim. Diriliş, Edebiyat, Mavera, Yönelişler gibi… Yedi İklim, Hece dergileri bu izlekte. Daha başka dergiler de var ama ana izlek budur.
Gerek edebiyatımızda gerek dünya edebiyatından birinci sınıf yazarları okumalarını, ıvır zıvır şeylerle oyalanmamalarını öneririm. Şöhret kaygısına düşmeden yapacaklarına odaklanmalı. En iyisini yapma çabasında olmalı. Okumak çok okumak, çok düşünmek, az yazmak, yazdıkça kendinin yaptıklarını görmek…
Dergicilikle ilgilenmeye devam ediyorsunuz. Yazma yolculuğu ile dergicilik arasında nasıl bir rabıta kuruyorsunuz? Dijital çağda sizce dergiciliğin geleceği nasıl olacak?
Koşullar ve hayata bakışlar değişse de biz dergimizi sürdürmede kararlıyız. Elle dokunulamayan kitap yaprakları, altı çizilemeyen satırlar, tekrar dönülen sayfalar olmadıkça bunun bir tadı olmaz. Bu hızlı değişimin etkileri elbette olacak. Buna karşı da tedbir alınması gerekir. Ama asıl işimizden asla vazgeçmeyiz. Çağa ve çağın insanına anlatmaya devam edeceğiz.
Biz dergicilik yapmadık, ticari bir kaygımız olmadı. Zor olana talip olduk. Dergiyi kendimize yük olarak görmedik, hakkını vermeye çalıştık. Zorluklara direndik, ilkelerimiz ve inancımızdan ödün vermedik.
İyi bir Sezai Karakoç okurusunuz. Çevrenizi de Karakoç okumaya, anlamaya yönlendiriyorsunuz. Yedi İklim’de özel sayı hazırladınız. Sezai Karakoç’ta ne buldunuz?
Üstat yüzyılımızın önemli düşünürlerinden. Onu salt bir şair olarak görmemek gerekir. Düşünür, şair, yazar. Üstat hakkında üç özel sayı, dosyalar yaptık. Üstadı eserleri ve düşüncesiyle sürekli gündemde tutma sorumluluğumuz var. Şu sıralar “Diriliş Ekolü: Düşüncenin Yenilenişi” başlıklı çalışmamı sürdürüyorum. Batılılaşma ve zihni kırılmalar, düşünce çatışmaları sürecinde en önemli çıkış ona ait. Bize düşen açtığı düşünce izleğinde düşünceyi daha açımlama, açılan yolu daha yürünür kılma görevimiz var.
Sürekli araştırmalar yapıyorum, okumalarımı sürdürüyorum. Onların yarım bıraktığı yerde yolu sürdürüyoruz. Bizim de yapacaklarımız var.
“Amatör bir ruhum var.” demiştiniz. Bu ruhu bozmadan nasıl dengede tutabiliyor ve koruyabiliyorsunuz? Bunun sırrı nedir?
İnsanız. Bir kul olarak varlık bilincindeyiz. Yaptığınız dua ve yakarış ruhunu taşıyorsa hayata ve kendinize bir mahcubiyetiniz olmaya devam edecek. Allah’ın takdirine bağlı kalarak kul olma bilincinde olmamız da bir sorumluluk. Kibir bir mümine en yakışmayan bir davranış. O’ndan geldik O’na döneceğiz. Yaratılmış bir varlık olarak arama ve keşif peşindeyiz. Yaratılmış olanın bilinmesi ve anlaşılması için. Kendimizi anlamaya ve tanımaya çalışıyoruz. Benimizin içinde benler var. Peygamber, veliler, pirler sürekli tövbe ve istiğfar makamındadırlar…