OKUR, Kitaplar Yalnız Kalmasın Diye Çıktı
 

Bir Aile Matbaasının Kısa Tarihi

Halil Solak

Ahmet Midhat Efendi Türk edebiyat ve düşünce tarihinde pek çok “ilk”in sahibi ama onun olağanüstü hayatında bana en cazip gelen taraf evinde kurduğu ilkel bir matbaa ile işe koyulup kısa zamanda devrinin sayılı matbaalarından birine sahip olma serüveni.

Bunda sanıyorum, küçüklüğümde, cumartesileri babamın matbaasına yaptığım ziyaretlerin payı var. Haldun Taner’in büyükbabasının matbaasında geçirdiği yaz tatillerini anlattığı renkli yazısını okuduğumda kendi matbaa günlerimi düşünmüştüm. Benden şanslıydı Taner: Bir yandan matbaa işlerini öğrenirken bir yandan da ünlü yazarlarla tanışıyordu. Tabii ev ahalisi için kendi elimle hazırladığım gazeteden de söz etmenin tam sırası: Dört sayfalık Bizim Gazete’nin gündemini daha çok “belirli gün ve haftalar”a göre şekillendiriyordum. Arka sayfada ise mutlaka spor haberleri vardı, tabii sadece Galatasaray’a dair olanlar!

İlerleyen yıllarda, bu garip faaliyetimde yalnız olmadığımı öğrendim. Mesela Behçet Necatigil çocukluğunda eser-i cedid kağıtlarını “El-Marifet Matbaası” adını verdiği özel matbaasında, yani kendi el yazısıyla doldurarak “Küçük Muharrir” adlı bir gazete çıkarmıştı. Salâh Birsel de matbuata -kendi tabiriyle- erken yaşta demir bırakanlardandı. İlkokulda birkaç yıl “editörlüğünü” yaptığı “Serçe” dergisini, el yazısı güzel bir arkadaşına yazdırarak hazırlıyordu.

Gelelim Efendi Babamıza

Ne diyordum? Efendi Babamızın evinde kurduğu bu matbaa ve akabindeki ayrıntılara oğlu Doktor Kâmil Yazgıç’ın Ahmet Midhat Efendi: Hayatı ve Hatıraları’nda rastlayınca çok sevindim (80 yıl sonra yeniden yayınlanan kitaba Erol Gökşen tarafından Yazgıç’ın babasıyla ilgili başka yazıları da ilave edilince ortaya Oğlunun Kaleminden Ahmet Midhat Efendi ve Dönemi çıkmış).

İmparatorluk coğrafyasında Tuna’dan Bağdat’a uzanan yolculukların tecrübesiyle 1871’de Dersaadet’e döndüğünde hem velinimeti Midhat Paşa’nın nasihatini tutup kalemiyle bu millete hizmet etmek hem de ömrü boyunca bağlı kalacağı halkı eğitmek misyonunu sürdürmek maksadıyla yayıncılığa başlamaya karar verdi. Tabii Ahmet Midhat Efendi’nin bu kararında önemli bir etken de geçim derdiydi. Zira vefat eden ağabeyinin aile fertleriyle birlikte hemen tamamı kadın ve çocuklardan ibaret on beş kişilik ailenin yükü de onun omuzlarındaydı.

Devrin birkaç matbaasının kapıları kendisi gibi adı sanı duyulmayan birine kapalıydı. Dahası yüklü sermaye isteyen bu iş için hayatının en parasız günlerini geçiriyordu. Ancak Mısır Çarşısı’nda başladığı çalışma hayatında küçük yaştan itibaren kazandığı büyük tecrübeler ona hemen pes etmemeyi öğretmişti.

“Muharririn Zatına Mahsus Matbaa”

Nihayetinde Midhat Efendi Tahtakale’deki kira evinde besmeleyi çekti: Önce bir litograf taşı bulup silindir yaptırdı, sonra da bu silindirin üzerine çuha sardı. Birbirine paralel iki demir üzerinde hareket eden bu çuha kaplı silindirle litograf taşını baskı makinesi yerine kullanacaktı. Bir kasa da hurufat bulduktan sonra artık baskı için her şey hazırdı. Bundan sonrasını oğlundan dinleyelim:

Yazının tamamını Okur’un 14. sayısında bulabilirsiniz: https://bit.ly/2CBpiBG

Henüz yorum yok...

Yorum yapmak ister misiniz?