OKUR, Kitaplar Yalnız Kalmasın Diye Çıktı
 

Bir Askeri Arşiv Hatırası

Gökhan Gökçek

İlim hayatına en büyük katkılar akademik çalışmalar vasıtasıyla verilir. Ülkemizde akademik alanda yüksek lisans ve doktora düzeyinde ciddi tezler hazırlanıyor. Bunlardan birisi de bendenize ait.

Gazi Üniversitesi Tarih bölümünden mezuniyetimizden sonra aynı üniversitede Tarih anabilim dalı Alevi Bektaşi Kültürü bilim dalında yüksek lisans yapmaya başladık. Ders dönemini tamamladık şu anda tez yazma aşamasındayız. Tez konumuz ise şöyle: İttihat ve Terakki’nin Alevi-Bektaşi Politikaları. Halihazırda çalışmalarımıza devam ediyoruz. Osmanlı arşivi, Cumhuriyet arşivi düzeyinde araştırmalar yaptık. İmdi metinleri Latinize ediyoruz. Bir yandan da modern metinleri okuyarak kaynak oluşturuyoruz.

Arşiv Emek İster

Arşivler ciddi bir iş yükü oluşturur. Hatırı sayılır imkanlar ve insan kaynağı gereklidir ki ciddi bir tasnif ve hizmet süreci gerçekleşsin. Osmanlı arşivi tarih geleneğinin güçlenmesiyle beraber ciddi bir tasnif süreci yaşamış, araştırmacıların hızlı bir şekilde hemen hemen her belgeye ulaştığı bir hale, uzun zaman sonucunda gelmiştir. Mesela Ankara Yenimahalle’deki arşive gittiğinizde kaydolur, bilgisayardan araştırma yapar, talep ettiğiniz belgeler tasnif edilmiş ise hızlı bir şekilde CD ile temin edebilirsiniz. Lakin bu aşamaya şüphesiz ki büyük bir iş yükü ve insan kaynağı ile gelinmiştir. Ancak Genelkurmay ATASE arşivinde ise biraz aksaklık yaşanıyor. Başımızdan bir hadise geçti, bunu dile getirmek istiyorum.

Askeri Arşivde İşler Yavaş mı?

İki hafta kadar önce tez hocamız Nasrullah Uzman beyin tavsiyeleriyle Genelkurmay Başkanlığı’nın arşivine başvurduk. Yenimahalle’de gördüğümüz sistem hızlı ve pratikti. Lakin burada işler biraz yavaş işliyor. İçeriye girdik, araştırmaya başladık. Çok ciddi miktarda belge tasnif edilerek katalog haline getirilmiş. Takriben 10 kadar farklı belge istediğimi beyan ettim. Ancak şöyle bir prosedür ile karşılaştım; “Her belge için ayrı form dolduracaksınız ve geri dönüş için en fazla iki ay bekleyeceksiniz. Biz sizi arayacağız.” dediler. Osmanlı arşivindeki hızı görünce şüphesiz ki bunu biraz yadırgadım.

Bizim 21. yüzyıldaki dert meydanımız, sitem mekanımız sosyal medyada sitemimi dile getirip sonuna da “Gülsem mi, ağlasam mı?” cümlesini iliştirdim. Ertesi gün bir telefon aldım. Telefondaki ses gayet nazik bir ton ile hitap ediyordu. Kendisini tanıttı: ATA- SE Arşiv Daire Başkanı Tuğgeneral Necdet Tuna!

Ağlamayıp Güleceksiniz

Her araştırmacıyı arayıp arşivi tanıttığını, Türk milletine her anlamda katkı sunmaya hazır olduğunu beyan etti. Hoş bir sohbetimiz oldu. Ardından tebessüm ederek bir hadiseye değindi “Gökhan Bey; inşallah ağlamayacak, güleceksiniz. Biz mahcup olmamak için ortalama bir süre söyledik. En kısa zaman- da elinizde olacak belgeler!” dedi.

Tabii kısa bir afallama sürecinden sonra önce şükranlarımı sundum. Paşamızın sesi o kadar naif ve samimiydi ki; istemsiz olarak sitem içeren “tivitim”den bir pişmanlık duydum. “Eğer sizi incitmişsem özür diliyorum, af buyurun.” dedim. Çünkü biliyordum ki; koca bir arşivi bir anda hazır hale getirmek, hele Türkiye gibi hantal bürokrasiye sahip bir ülkede, namümkün bir şeydi. Mahcubiyet içerisinde konuşmamı sürdürürken defaatle tanışma ve tanıtma maksatlı aradıklarını, asla aklıma nahoş bir halin gelmemesi gerektiğini aynı naif ve samimi tonla, ifade ettiler. Bir dahaki sefere çaya davet ederek telefonu kapattılar.

Durup düşündüm; çok ilginç bir hadise yaşamıştım. Sosyal medyadaki sitemimin bir Tuğgenerale kadar gidip karşılık bulmasına mı sevinmeliyim, yoksa aceleciliğimden ötürü, işi başından aş- kın olan bir devlet görevlisinin gönlünü kırmış olma ihtimalime mi üzülmeliydim, bilemedim. Tabii sonra mukabele-i bilmisil ve nezaket gereği şükran “tiviti” de attım: Sitemimiz sonucunda ilime büyük hürmeti olan ATASE Arşiv Daire Başkanımızla tanıştık. Bir yıl dahi bekleriz. Teşekkürler Tuğgeneralim!

Henüz yorum yok...

Yorum yapmak ister misiniz?