OKUR, Kitaplar Yalnız Kalmasın Diye Çıktı
 

Dosya: Bir Kitabeviniz Vardır Onu Tanıyınız

Turgay Bakırtaş

Walter Benjamin ile röportaj yapmak için ünlü düşünürün Paris’teki evine giden muhabir, çalışma odasında henüz açılmamış birkaç koli kitap görür ve biraz da alayla “Tüm bu kitapları okuyacak vaktiniz olacak mı?” diye sorar. Benjamin duraksamadan cevap verir: “Kitaplar yalnız okumak için değil, aynı zamanda birlikte yaşamak için vardır.”

İnsan-kitap ilişkisinin en güzel ifadelerinden biri olan bu sözün devamı şöyle getirilebilir: Okurlar da yalnızca kitap almak için değil, diğer okurlarla bir arada olmak için vardır. Kitap okumak temelde bireysel bir eylem olsa da kitapları konuşma, yazarlardan bahsetme, yeni kitaplar keşfetme ve okuduklarının başka insanlar üzerindeki tesirini görme ihtiyacı kitap merkezli bir sosyalleşmenin temelini oluşturuyor.

Kitabın başköşeye kurulduğu hemen her mekan zaman içinde kendi özel topluluğunu yarattı. Çoğunlukla sahaf, kitabevi, kütüphane, kıraathane olan bu mekanlar, tabiatları gereği birer ilim, düşünce ve muhabbet ocağına dönüştü. Ne var ki internetin Sanayi Devrimi kadar büyük dönüşümlere yol açması, hayatın her alanını olduğu gibi kitabı ve kitap kültürünü de ciddi biçimde etkiledi. Bu etkinin en hızlı sonuçlarından biri de çoğu kitapseverin hayatında az ya da çok izleri olan mekanlara birer ikişer veda etmek oldu.

“Otuz yıllık kitabevi kapanıyor.” türü haberlere aşinayız birkaç yıldır. Özellikle Anadolu’da bir dönem edebiyat camiasının, tarihçilerin, akademisyenlerin, okurların uğrak mekanı olan; kitap satmanın çok ötesine geçerek bulundukları şehre rengini veren birçok kitabevi kapanıyor ya da kapanmamak için direniyor. Büyükşehirlerdeki kimi kitabevleri nispeten canlılığını korusa da yakın gelecekte onları neyin beklediğini kestirmek güç.

Necati Mert’in Sakarya’da bulunan Gelişim Kitabevi de geçtiğimiz ay kepenk kapatmak zorunda kalınca, kitaba gönül veren hemen herkesin hayatında iz bırakmış mekanları -hepsini ayrı ayrı anamasak da- hatırlayalım istedik.

Bursa’da Bir Sürgün

Kaderi kapanmak olmasa da “yurdundan edilen” Kozahan Kitabevi, Bursalı kitapseverlerin başta gelen buluşma mekanlarından biriydi. Aziz Avar’ın sahibi olduğu kitabevi 1999’dan beri Kozahan’da faaliyet gösteriyordu. Ancak Avar’ın macerası 80’li yıllarda başlamış. 2017’de Yeni Şafak’a verdiği mülakatta şöyle özetliyor o yılları Avar:

“1980’lerde İslam dünyasındaki sosyal ve siyasal hareketlenmelere bağlı olarak, bizim camiada da büyük değişimler yaşanmaya başladı. Bu gelişmeler düşünce ve edebiyat dünyamızı da etkilemişti doğal olarak. Gerek telif, gerekse tercüme eserlerin yayınlarındaki hızlı artış, başta gençlik olmak üzere yeni arayışlar içinde olanlara oldukça büyük bir alan açmıştı. Öğrenci evlerinde başlayan bu gibi faaliyetlerin daha çok insana ulaşması için, mekan ihtiyacı giderek kendini hissettirmeye başladı. Darbe sürecinin oluşturduğu şartlar içerisinde, vakıf veya dernek açmanın çok kolay olmadığı zaman diliminde bu ihtiyaca kitabevleriyle cevap verilmişti. Bu süreçte uzun tartışmalardan sonra, 1990 yılında o dönem yeni yeni oluşan kitapçılar çarşısında, Cemre ismiyle kitabevini açtık.”

Kitapçılar çarşısındaki mekan ihtiyacı karşılamaya yetmeyince 1999’da Kozahan’a taşınan Cemre Kitabevi “Kozahan Kitabevi” oldu ve tam 18 yıl boyunca Bursa’nın kültür atmosferinde yeri bulunan hemen herkesin irtibat noktalarından biri haline geldi. Fakat 18 yıl önce kitabevini büyümeye zorlayan şartlar tam tersi istikametten gelince Kozahan’a veda etmek zorunda kaldı. İki yıldır da Sönmez Kitapçılar Çarşısı’nda bekliyor eski dostlarını.

Üç Akabe

İslam tarihindeki öneminden dolayı olsa gerek, “Akabe” ismine kitabevlerinde sık rastlanıyor. Mavera ekibinin Ankara Zafer Çarşısı’nda kurduğu meşhur kitabevinden başka Samsun’da da bir Akabe Kitabevi vardı. İkisi de kapandı. Kayseri’deki Akabe Kitabevi ise ayakta hâlâ. Uzun yıllar boyunca şehrin kültür sanat ortamının can damarlarından olan Akabe Kitabevi 1978’de doğdu. Esat Ayata’nın kurucusu olduğu kitabevinin müdavimleri, seksenlerin Akabe’sini yalnızca bir kitapçı olarak değil, “tatlı dilin, çayın, muhabbetin, edebiyatın, beyin fırtınalarının eksik olmadığı bir akademi” olarak tanımlıyor. Bugün o akademinin yalnızca izlerinin kaldığını söylüyor Ayata; genç kuşağın tarihten, sosyolojiden, tasavvuftan daha çok sosyal medya yazarlarına kıymet verdiğini belirtiyor.

Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu ve Erdem Bayazıt’ın 1976’da açtığı, Bahri Zengin ve Nazif Gürdoğan’ın ortakları arasında bulunduğu Akabe Kitabevi’ni ise bir-iki paragrafla anlatmak mümkün değil. Yine de kültür dünyamızda derin izler bırakmış bu müstesna mekanı Ahmet Özalp’ın kaleme aldığı hatıralardan keyifli bir bölümle analım:

“Attila İlhan, bir gün başında meşhur kasketi, paltosunun yakaları kalkık, boyun atkısıyla yüzü gözlüğüne kadar kapatılmış, selamsız sabahsız içeriye girerek kitap raflarını incelemeye başladı. Sessiz sedasız girdiği için biz de sessiz sedasız kendisini izlemeye başladık. Belli ki tanınmayacağını, merakını giderip geldiği gibi sessiz sedasız gitmeyi düşünüyordu. Bir süre sonra kendi kitaplarının da bulunduğu rafa gelince dayanamadı, biraz da hayret belirten sesle ‘Benim kitaplarımı da satıyorsunuz!’ dedi.

Böylece konuşmaya başladık. O sıralarda Böyle Bir Sevmek kitabı yeni çıkmıştı. Bir ara şairlerin yaşlandıkça şiirlerindeki duygu dozunun azaldığıyla ilgili yaygın kanıdan söz ederek yeni kitabında böyle bir durumun bulunup bulunmadığını merak ettiğini söyledi. Biz de tam öyle düşünüyorduk. Ama yeni ziyaretçiler sohbetimizi sonlandırdı, düşüncemizi kendisine söyleyemedik. Emre Kongar’ın merakını giderme yöntemi daha ilginçti. İçeriye girmeden kapıdan, vitrindeki kitapların arasından görebildiği kadarıyla içeriyi incelemeye çalışıyordu. Dikkatimizi çekti. Dışarı çıkarak içeriye davet ettik, bir çayımızı, kahvemizi içmesini teklif ettik. Ama onu içeriye girmeye ikna edemedik. ‘Arkadaşlardan duydum da merak ettim!’ diyerek uzaklaştı.”

Anadolu’nun İhtiyarları

Anadolu’nun köklü kitabevlerinden bir diğeri Gazve. Özellikle kurucusu olan Atasoy Müftüoğlu’yla özdeşleşen Gazve Kitabevi, 70’lerin hemen başında Eskişehir’de, 2 Eylül Caddesi’ndeki parkın karşısında açıldı. Büyük sosyal ve siyasal değişimlerin yaşandığı yıllarda dünyaya, sanata ve edebiyata İslamcı perspektiften bakanların buluştuğu bir kültür ocağı olan Gazve Kitabevi’nin şöhreti bir dönem o denli yayıldı ki Ankaralı ve İstanbullu müdavimleri oluştu.

Bir başka “ihtiyar” ise Fidan. 1985 Kasım’ında Abdullah Polat tarafından Malatya’da kurulan kitabevi bugün hâlâ ayakta, üstelik “Fidan Kitap Kahve” adında ikinci bir mekanla çağa da ayak uydurmuş görünüyor. Tam 34 yıldır her cuma kesintisiz olarak “Düşünce Okumaları” düzenlenen kitabevi, bugünlere gelene kadar birçok baskıyla boğuşmak zorunda kalmış. Özellikle 28 Şubat döneminde zirveye çıkan bu baskıları Abdullah Polat şu cümlelerle anlatıyor:

“28 Şubat sürecinde bütün Müslümanlar gibi Fidan Kitabevi’nin de birçok sıkıntısı oldu. Başörtülü öğrenciler için bildiri basılacaksa veya dağıtılacaksa bu görevi üstlendi. Diğer taraftan bütün bu destek çalışmaları çeşitli yöntemlerle engellenmeye çalışıldı. Ben de o dönem idamla yargılananlar arasındaydım. Ama bunların yeterli olduğunu söyleyemeyiz. İnşallah bizden sonra gelenler hem öğrenerek hem de öğrendiğini savunarak daha güzel işler yaparlar.”

Kitabevi Değil Kültür Yuvası

Bu yıl kaybettiğimiz Mahmut Balcı’nın kültür dünyasına bıraktığı izlerin büyük kısmı Erzurum’daydı. Girişimciliği, çalışkanlığı ve özverisiyle Erzurum’a çok şey katan Balcı’nın 1995’te kurduğu Üniversite Kitabevi, hem geniş kitap yelpazesi hem de yolu kitaptan geçenlerin buluşma mekanı olma sıyla kentteki kitap aşıklarının gönlünde özel bir yer edindi. 1986’da kurduğu İhtar Yayınları ile (1997’de İstanbul’da Birey Yayınları’na dönüşecektir bu yayınevi) Ali Şeriati’den Antony Giddens’a uzanan bir çizgide kitaplar basan Balcı’nın etrafında toplanan entelektüel çevre, Üniversite Kitabevi’nin bir kültür yuvasına dönüşmesinin de baş aktörü oldu.

Halen faal olan Anadolu kitapçılarının en eskisi ise Trabzon’da bulunuyor. 1925’te kurulan Beşikçi Kitabevi, şehirde sayıları giderek azalan birkaç kitapçıdan biri. Dedesinin kurduğu kitabevini işletmeye devam eden Ahmet Faruk Beşikçi, uzaklık sebebiyle çok az yazarın Trabzon’a geldiğinden, bazı yazarların da gelmek için yüksek meblağlar talep etmesinden şikayetçi. Çocukları İstanbul’a yerleştiği için kitabevini kendisinden sonra kimin devam ettireceği meselesi de Beşikçi’nin canını sıkan bir diğer sorun.

İzmir’e Uzanan Dostluk

Kitap sevdalılarının İzmir’deki buluşma noktalarının en popüleri Yakın Kitabevi. 2002’de kurulan mekan, aynı zamanda çocukluk arkadaşı da olan Levent Salıcı ile Nusreddin Özbay’ın Ankara’da başlayan kitapçılık serüvenlerinin sonunda okurlarla buluştu.

Adıyaman’ın Besni ilçesinde doğup büyüyen Levent Salıcı ve Nusreddin Özbay’ın ilk, orta ve lise eğitimleri birlikte geçmiş. Yükseköğrenim nedeniyle ayrılan iki yakın dostun yolu daha sonra Ankara’daki İmge Kitabevi’nde kesişmiş. Salıcı ve Özbay, çok sevdikleri bu işte on yıl boyunca birlikte yol almışlar. Levent Salıcı, “Eğer Yakın Kitabevi bunca zaman ayakta kalmayı başardıysa, İmge Kitabevi’nde kazandığımız deneyimin bunda katkısı çok büyüktür” diyor ve eski patronları Refik Tabak’ın “30 yaşına kadar kendi işinizi kurmalısınız, yoksa çalıştığınız yerden emekli olursunuz.” sözünü hiç unutmadıklarını söylüyor.

Bir Efsane: Enderun

Ve İstanbul… Bu kadim kentin sahafları, kitabevleri, kıraathaneleri arasında bir mekanı anmadan geçemeyiz: Cemil Meriç’ten Murat Bardakçı’ya, Ömer Faruk Akün’den Abdülbaki Gölpınarlı’ya, Mustafa Kutlu’dan İsmail Kara’ya sayısız müdavimi olan Enderun Kitabevi. Mahir İz başkanlığında ve aralarında çoğu onun talebesi olan İsmail Erünsal, İsmail Özdoğan, Mustafa Uzun, Vefa Çamdibi, Ertuğrul Düzdağ gibi isimlerin bulunduğu on kişi tarafından 1960’ların sonunda Beyazıt’ta kuruldu Enderun. Daha sonra tüm kurucuların haklarını devrettiği İsmail Özdoğan, 2012’deki vefatına kadar kitabevinin başında kaldı ve dilden dile efsaneleşen sohbetleriyle anılır oldu.

Adana’da Davet Kitabevi, Erzurum’da İnşirah Kitabevi, Trabzon’da Akoluk Kitabevi, Bursa’da Sur Kitabevi, Ankara’da Dost Kitabevi, Samsun’da Endülüs Kitabevi, Antalya’da İltem Sahaf, Cağaloğlu’nda Mehmet Varış’ın Kitabevi… Konuşulması, hatırlanması, “yıkılmaması” gereken kitap kaleleri saymakla bitecek gibi değil. Ama asıl soru şu: Onları hatırlamak mı yoksa onlarla tanışıp varlıklarını sürdürmelerini sağlamak mı daha önemli?

Bu yazıyı paylaş
Henüz yorum yok...

Yorum yapmak ister misiniz?