Kamil Büyüker
Hüseyin Müştak Efendi vazifesini tamamlayarak bu dünyadan göç eylemiş. Ya bizler kişisel tarihimizi ya da ailelerimizin tarihini yazmak için ne/yi bekliyoruz?
Toplum olarak bir şeyler yazmayı/yazabilmeyi ancak kayıplarımız arttığında hatırlıyoruz. Ancak o zaman vakit çok geç oluyor. Aile tarihlerimizin de yazılamamış olması kayıplarımızla beraber kayıtlarımızın da yok olması/ kaybolması ile irtibatlıdır. Alışagelmediğimiz bir durum aile tarihimizin kayıt altına alınması. Yakın zamanda her ne kadar bu husus ehemmiyet kazanmış gibi görünse de elimizde bu konuda çok fazla bir eser yok. Literatüre yeni girmiş ancak hakkında herhangi bir yazı yazılmamış bir eser kitaplığımızda yerini aldı: Göreleli Müftü Duduzâde Hüseyin Müştak Efendi ve Ailesi.

17 Yılda Tamamlanan Sülale-name
Bu aile tarihini anlamlı ve dikkate değer kılan husus bizzat Müftü Hüseyin Müştak Efendi’nin (1871-1931) kaleminden çıkmasıdır. Hüseyin Müştak Efendi aslen Karahisar-i Şarki, Erzincan, Gümüşhane taraflarından Giresun’un Görele ilçesi Cimide köyüne yerleşen bir ailenin evladıdır. Nitekim bir aile tarihi ya da sülale-name yazma fikri önce babası Hacı Mehmed Efendi’den gelmiş.
Hüseyin Müştak Efendi ise 1888 yılında babasının gerçekleşmeyen bu talebini 1911 yılında yazmaya başladığı aile tarihi ile gerçekleştirmiş. Kitabı yayına hazırlayan Ayhan Yüksel’in verdiği bilgiye göre eser tamamlanmaya yakın bir hale geldiğinde araya I. Dünya Savaşı ve Rus İşgal yılları girmiş, bu sırada müsveddeler perişan halde kıyıda köşede kalmış, hatta kaybolmuş.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen Hüseyin Müştak Efendi eseri yazmaya devam etmiş ve 16 Ramazan 1347 (26 Şubat 1928) Salı günü tamamlayabilmiştir. (s.2)
Rik’a hattıyla 83 sayfa olarak yazılan sülâle-nâmede Hüseyin Müştak Efendi bir metod dahilinde metinleri kaleme almış. Öncelikle kız-erkek yaş sırasına göre bir biyografi yazmayı düşünmüşse de bir hayli tereddütten sonra bu düşüncesinden vazgeçmiş; önce erkeklerin biyografisinden başlamış, ardından kızlara geçmiş. Kız tarafından ise Duduoğlu lakabını taşıyanların biyografisine, kız tarafından gelenlerin biyografisinden öncelikle ve fazla yer vermiş. Notlarında “ayrıntılı bilgi vermenin mümkün olduğunu ancak bu durumda eserin bir nüfus defterine benzeyeceğini, böylece ucu-ortası bulunmaz bir şekilde uzayacağını, evlatlarından arzu edenlerin eseri esas kabul ederek yeni bir mecmua meydana getirebileceklerini” söylemektedir.
Hüseyin Müştak Efendi’nin kaleme aldığı metin Ayhan Yüksel’in Osmanlı Arşivi kayıtları, Meşihat Arşivi, Kadı Sicilleri’nde yer alan kayıtlarla daha da zengin bir hale getirilmiş. Hüseyin Müştak Efendi’nin yazdığı metinde verdiği tarihlerin Nüfus Tahrir Defterleri’nde kayıtlarla örtüşmesi yazılan metnin ne derece sıhhatli olduğunu da gözler önüne sermektedir.
“Gelecek Ağalıkta Değil, İlim ve İrfan Tahsilinde…”
Doğduğu muhit olan Terzi Ali Köyünde bilinen ve hürmet edilen isimlerden ve aile büyüklerinden olan Ömer Ağa ile sülale kayıtlarını tutmaya başlayan Müftü Hüseyin Müştak Efendi, Ömer Ağa’nın geniş ufkunu şu cümlelerle ifade etmiş: “… Okuyup yazma öğrenmemiş olduğu halde oğlu sayılan Hacı Hüseyin Efendi’yi tahsile yöneltmesi ve devri ağalık devri iken geleceğin ağalıkta değil, ilim ve irfan ile yönetileceğini keşf ve anlaması ileriyi gördüğünün pek kıymetli bir delilidir. Halk tabakasının ve tarımla uğraştığı zannolunan ecdadının bulunduğu mevkiden yükselmek için gerekli olan vasıtalardan yoksun olmasına rağmen ait olduğu sülaleye bir şöhret kazandırmasında başarısı akıl ve anlayışının derecesini belirlemeye yeterlidir.” Ömer Ağa esasen “dünya adamıdır” ve sülalenin “babası”dır.
Kayıt aldığı isimleri kimilerini uzun tutup tafsilatlı bilgiler verirken, kimilerini de eldeki bilgiler sadedince kısa geçmiştir. Babası Hacı Mehmed Efendi bahsinde hayatını nakledip ardından, ahvâl-i cismâniyyesi, ahvâl-i rûhiyyesi ve aziziyesi, vezâif-i diniyyeye riâyeti, son hastalığı ve suret-i vefatı, sureti güzâriş-i hayatı, ezvac ve evladı gibi başlıklarla tafsilatlı anlatmıştır. Babasının da 1303 sene-i rumiyesinde kazada müftülük yaptığını nakleden Hüseyin Müştak Efendi, babasının özelliklerini şu şekilde kaydediyor: “Meclûb-ı ilm ve ma’rifet mütemessik-i şeriat ve diyanet idi. Ahkâm-ı diniyyeye karşı fart-ı mürââtı olup fakat taassubu yokdu. İ’tikadı kavî ve riyadan müctenib ve me’âsiden mütevakkî idi. Namaza ve cemaate müdavim olup son sünnetleri dört rekat kılar, evvabin ve teheccüd namazlarını terk etmezdi. Her gün bir veya iki cüz Kur’an ve Delâilü’l-Hayrat ve Devr-i Âlî okurdu.” (s.184)
Defterin ilerleyen sayfalarında kendi hayat hikayesine de yer veren Hüseyin Müştak Efendi’nin 1321 senesi Ağustos’unda kaza müftülüğüne tayin olunduğunu, 1325’te Trabzon Meclis-i Umumî azalığına seçildiğini, 1338’de (1922) İzmir’de İktisat Kongresi’ne katıldığını yine kendi kayıtlarından okuyoruz.
Girişte de ifade ettiği gibi “‘bir şeyin hepsi ele geçmezse tamamı terk edilmez’ fehvasınca nakız ve nâ-kâfî dahi olsa merhum babasının ilham ettiği sülâle-nâmeyi yazmak, evlâd ve ahfada yâdigar bırakmak” derdinde olan Hüseyin Müştak Efendi vazifesini tamamlayarak bu dünyadan göç eylemiş. Ya bizler kişisel tarihimizi ya da ailelerimizin tarihini yazmak için ne/yi bekliyoruz?