Hamit Kardaş
İnsanlar, kendileri gibi düşünen yazarları okumaktan keyif alır. Bu çok doğal bir durum. Zira bu şekilde yaptığı okumalar insana kendi görüşlerinin doğruluğunu teyit etme imkanı da veriyor. Ayrıca kendi düşüncesine aykırı kitapları okuyarak düşüncelerinin “en doğru” olmadığı görüşünün farkına varmak ya da daha makul fikirlerin de var olduğunu bilmek insanın zihin konforunun bozulmasına yol açabiliyor. Bu da zor bir durum elbette ancak toplum içinde yaşayan bir insanın bu gerçekle er ya da geç yüzleşmesi kaçınılmaz olacaktır.
Okumanın bir aktarım olduğu belirtilir. Bir bilginin, olayın ya da düşüncenin bir zihinden diğerine aktarılmasıdır. İnsanlar okuyarak başka dünyalara açılır, yeni yerler keşfeder ve farklı insanları, fikirleri ya da toplumları tanırlar. Türkiye’de son yıllarda hem yayımlanan kitap sayısında hem de kitap okuma oranlarında ciddi artışlar yaşanıyor. “Yeni nesil okumuyor!” serzenişlerinin doğru olmadığını toplu taşıma araçlarındaki kısa yolculuklarda bile fark edebiliyoruz.
Kaldı ki detaylı istatistikler her seferinde bu iddiayı yalanlıyor. Okuma oranları sürekli artıyor ama bilinçli okumalar yapanların oranı konusunda aynı şey söylenebilir mi, bilemiyoruz. İnsanlar kendi zihin dünyasına yakın insanlarla daha çabuk iletişim kurabildiği gibi, kendi kendisine yakın yazarların ya da yayınevlerinin kitaplarını daha çok okur. Bazı gruplar/cemaatler de sadece belli kitapları okumanın kendileri için yeterli olacağını savunur ve mensuplarını bu şekilde yönlendirir. Öte yandan bir alanda çalışan kişilerin de alan dışı okumaları ihmal ettikleri, bunu bir zaman kaybı olarak gördükleri bilinen bir gerçek. Peki bu durum, yani belli kitapları veya belli başlı yazarları okumak ya da sadece belli konularda okumalar yapmak insanı ne kadar geliştirir ve ileri götürür? Dosyamızda hiçbir kesimi incitmemeye çalışarak bu konuyu sorgulamaya çalışacağız.
Keçiboynuzu Çiğnemek
Bir alanda çalışan ve eser veren araştırmacılar, çoğu zaman alan dışı okumaları vakit kaybı olarak görür. Tarih çalışan bir akademisyenin felsefi kitaplar okuması bazen yadırganabilir ancak alan dışı okumaların insana kendi alanında da farklı ufuklar açabileceği gerçeği görmezden gelinir.
Sık kullanılan bir tabir vardır: Bir dirhem bal için keçiboynuzu çiğnemek… Birçok insan alanı dışındaki eserleri okumanın çok az faydası olduğunu ancak çokça zaman kaybettirdiğini savunur. Araştırmalar, alanı dışında çalısmalar da yapan ve farklı okumaları olan araştırmacı ve akademisyenlerin kendi alanlarında daha başarılı olduklarını gösteriyor. Tıpkı bir yabancı dili öğrenen kişinin ikinci bir dili daha kolay öğrenebildiği gibi farklı alanlara yönelenler de kendi alanlarında daha çok derinlik kazanabiliyor. Dergimizin yazarlarından, iktisatçı Mustafa Özel’in son yıllarda romanlara dair yaptıgı çalısmalar, farklı ve çapraz okumalar yapmanın önemini kavramamıza yardımcı olduğu için kayda değer. Özel, gerek yazdığı kitap ve yazılarla, gerekse çeşitli dergilere verdigi röportajlarla çeşitli disiplinlerde çalışan insanların roman okumasının bir zorunluluk olduğunu vurguluyor. Modern dünyayı ancak romanlarla anlayabileceğimizi savunuyor. Roman Diliyle İktisat ve Roman Diliyle Siyaset kitaplarına bu vesileyle göz atmanızı öneririz.
Kendisine Yakın Yazarları Okumak
İnsanlar, kendileri gibi düşünen yazarları okumaktan keyif alır. Bu çok doğal bir durum. Zira bu şekilde yaptığı okumalar insana kendi görüşlerinin doğruluğunu teyit etme imkanı da veriyor. Ayrıca kendi düşüncesine aykırı kitapları okuyarak düşüncelerinin “en doğru” olmadığı görüşünün farkına varmak ya da daha makul fikirlerin de var olduğunu bilmek insanın zihin konforunun bozulmasına yol açabiliyor. Bu da zor bir durum elbette ancak toplum içinde yasayan bir insanın bu gerçekle er ya da geç yüzleşmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu sebeple farklı eserler de okuyarak başka görüşlerin varlığını bilmek okuyucu için daha faydalı olacaktır. Türkiye’de belli görüşlere mensup insanlar genellikle kendilerine yakın yayınevi ve yazarların kitaplarını okurlar ve bunların kendilerine yeteceğini düşünürler. Mensubu bulundukları grubun/cemaatin büyüklerinin de yönlendirmeleriyle belli bir yaşa kadar kendilerine tavsiye edilen kitapların dışındaki eserlerin varlığından bile haberdar olmazlar belki de. Ancak kapalı ve dar bir grupta yetişen insanlar özellikle üniversite okumaya basladığında kendisine tavsiye edilen kitapların dışında da bir dünya olduğunun farkına varır ve büyük bir boşluğa düşerler.
Yazının tamamını Okur’un 15. sayısında bulabilirsiniz: bit.ly/3idf6PP