OKUR, Kitaplar Yalnız Kalmasın Diye Çıktı
 

Bitmiş Hayatlar Üzerine Bitemeyen Bir Roman

Zeynep Arkan

Aşkar, Dergah gibi dergilerde hikayelerine rastladığımız Aysun Ellidokuzoğlu’nun ilk kitabı Bitemeyen, Ekim ayında Dergah Yayınları’ndan çıkarak okuruna ulaştı. Bitemeyen, novella diyebileceğimiz ebatta bir roman. İlk kitabını yayımlayan Ellidokuzoğlu, ilginç bir eğitim geçmişine sahip. Ortaokul ve liseyi dışardan okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Felsefe ve ayrıca Fars Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirmiş. Şimdi ise Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji, Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde eğitimine devam ediyor. Bu yönüyle eğitiminde ilgi alanlarını tercih edip o alanda üretim yapan şanslı azınlığa mensup gibi görünmekte.

Bitemeyen’de çocukluktan genç kızlığa geçiş evresindeki kahramanını olay örgüsünün merkezinde tutarak bir aileyle tanıştırıyor bizi yazar. Tanzimat’tan bu yana romanlarda kadın kahramanlar aile, kadın-erkek ilişkileri, kuşak çatışmaları, cinsiyet rolleri üzerinden bizlere toplumsal bir ayna rolü oynamaktalar. Burada da Ellidokuzoğlu’nun kız çocuğu karakteri, ailenin başına gelenleri yaşının üzerinde bir olgunluk ve hayal gücüyle hem sindirmeye çalışıyor hem gözlüyor hem de etrafındaki herkesle mesafeyi adaletle gözeterek anlatıyor. Bunu o kadar duyarlı, içerden ve dikkatli yapıyor ki kahramanların dikkat çeken tüm noktalarına özenle temas ediyor.

Aileye çöken karanlığı rüyalar, hayali kahramanlarla, sevgi ve bağlılıkla örülü aidiyetiyle dağıtmaya çalışırken bunu sık sık diyaloglarla zemin açarak yapıyor. Olay örgüsünde kızın küçük ve zayıf bedeni, babasının ölümü de dahil birçok trajediyi göğüslemiş ve nihayet yatağa düşmüş gibidir. Oysa kara bir kış günü başarısız bir evden kaçma girişimi, olayların perde arkasına gizlenmiş biçimde durmaktadır.

Birbirini Tamamlayan Kahramanlar

Romanda Doğu ve Batı arasındaki farkları bir çocuk gözüyle; kuzen Nuriye abla, kuzenin nişanlısını çalıp onunla evlenen abla, entelektüel ve nüfuzlu Büyük Enişte, sivri dilli, patavatsız, her ailede bir tane mutlaka rastlanan kötücül, zalim Hala, hayali bir kahraman Amadeus üzerinden katmanlı biçimde okuyabiliyoruz. Kahramanlar birbirini yer yer farklılıklarıyla ve benzerlikleriyle tamamlar durumdadır.

Enişte karakteri, toplumu okumada bir statü göstergesidir. Entelektüel, görgü sahibi, sanat düşkünü ve çocuksuz evindeki boşluğu kahramanımızla yakından ilgilenerek dolduran itibarlı bir kişiliktir.

Amadeus, hayali bir Batı temsilidir. Ünlü besteci Mozart’ın ön adıyla kahramanımıza dostluk edişi romanı çok katmanlı biçimde zenginleştiriyor. Amadeus’un sosyal bir kimliği yoktur. Sürekli duruma uygun olarak kahramanın kafasında müzik çalmakta, besteler yapmaktadır. Hala hanımın nefret dolu, iğneleyici sözlerine açtığı şemsiye ile siper olan bir hamidir aynı zamanda Amadeus. “Sanatçı milletindendi, aklı bizimkiler gibi işlemiyordu, muhakkak bir amacı vardı yaptıklarının, söylediklerinin.” (s. 50).

Çocuk kahramanımız geçmişe ve alıp götürdüklerine öyle odaklanmıştır ki aile içi ilişkiler çok sarsılmış olsa da hâlâ bir arada olmalarını sağlayan acılara ve onun değiştirdiklerine onun cümleleriyle şahit oluruz. Büyümek; aslında hem doğayla hem de toplumla uyumlu hale gelmenin sağlanması için çeşitli anlaşmalar yapmak ve bunlara uymak mecburiyeti iken kahramanımız bu uyumdan hem düşüncede hem de fiilde “kaçmak ister…

Bir Nişan Gecesi

“Tahrip edilmiş aile albümlerimiz sandıklarda kilitli kalmalı, yoksa başaramayız.” (s. 58)

Bir aileyi bir arada tutan unsurlar nelerdir? Bu unsurlar her ne ise kökten sarsılmış biçimde aileyi dağıtarak trajik bir sona taşımıştır. Aşk, sadakat, ihanet, itibar, beddua, intihar, ölüm, zaman ve değişimler bu kız çocuğunun gözünden yeniden yorum ve anlam kazanır. Bu çocuğun içinde bulunduğu sosyal ortam önemli badirelerden sonra ayakta kalmaya çalışan bir ailedir. Kuzen Nuriye ve onu kahramanımızın ablasıyla evlenerek bırakan nişanlısı da on yıldır göğe salındığı halde tutmayan bedduanın hikayesinin merkez karakteridir. Beddua sadece bu hain çifti çocuksuz bırakmaya yetmiş ve on yıl sonra yeniden nişanlanan Nuriye’nin yeniden çığlıklarla bedduasını tazelemesine sebebiyet vermiştir.

Her şeyin anlamı olduğu gibi aynı zamanda merasimi de vardır. Yıllar sonra gelen nişan aslında bu damadı çalma olayının hâlâ ne kadar taze ve belirleyici, aileyi kökten sarsarak acı bir sona götüren yıkımın başlangıcı olduğunu ispatlar. İşte bu yıkımın yeniden düzenlenen merasimi, Nuriye’nin nişanıdır.

Roman türünde karakterlerin kimlikleriyle değerlendirilmesinin, ezanla başlayıp vals müziğiyle devam eden ve yine ezanla biten roman boyunca yaşanan olayların bu değerlendirme ve fikri dinamiklere ihtiyaç duyduğu muhakkak. Ev içi mekanlarda geçen diyaloglar, trajik olaylar, araya giren rüya ve hayallerle renkli bir zenginliği var Bitemeyen’in. Tıpkı Tanpınar gibi Ellidokuzoğlu da romanında kod, hatta veri olarak sanatı kullanıyor. Batı müziği bir statü göstergesi olarak zihinleri açığa çıkarıyor. Her duruma göre klasik müzik besteleniyor kendisi için. Büyük Enişte’nin müzik ve edebiyat gibi alanlardaki yetkinliği sıkça vurgulanarak evdeki itibarı iyice pekiştiriliyor.

Son olarak dikkat çeken vurgulardan biri, babanın ölüme atladığı köprü bir metafor olarak çocuğun zihninde sürekli dolanır durur. Babasının aşağı atladığı sahneyi pek çok defa zihninde canlandırır. Oysa babasının cenazesine katılmalarına bile izin verilmemiştir.

Romanda inanç kavramı o kadar derin vurgulanır ki, kahramanımızın saçlarının uzayacağına ve her şeyin bir gün düzeleceğine romanın başında ve sonunda insanları doğrultan ve değiştiren ezan kadar inanmak isteriz.

Bu yazıyı paylaş
Henüz yorum yok...

Yorum yapmak ister misiniz?