Ender Ekim
Evlatlarımızla kurduğumuz ilişkide en zayıf yanımız empati oluyor çoğu zaman. Çocuğumuzun aklından ne geçiyor bilmiyoruz. Dahası bizim aklımızdan ve gönlümüzden ne geçiyor ondan da bihaberiz.
İnsan en çok meçhulden korkuyor. Bilmediğinden, tanımadığından. Eş olmayı bilmezse evlilikten, ebeveynliği bilmezse babalıktan, çocuğunu tanımazsa evladından, kendini tanımazsa “aynalardan” korkuyor ve korktuğundan alabildiğine uzaklaşmak istiyor.
“Bu memlekette insanlar belki de en çok baba sancısıyla inliyor.” Bu mısralardaki hakikati birçok insanın yüzünde, sözünde ve hayatında gördüm. Kabul edelim ki babadan gördüğümüz gibi, bir kısmımız ise göremediğimiz gibi yetiştiriyoruz çocuğumuzu.
Evlatlarımızla kurduğumuz ilişkide en zayıf yanımız empati oluyor çoğu zaman. Çocuğumuzun aklından ne geçiyor bilmiyoruz. Dahası bizim aklımızdan ve gönlümüzden ne geçiyor ondan da bihaberiz. “Biz babamızdan öyle gördük!” yahut “Biz babamıza böyle davranamazdık!” cümlelerine hapsediyoruz muamelatımızı. Babanın çocuğu ile oynadığı bir ailede yetişmediysek evladımız ile ilgilenirken, bir oyun oynarken mesaj gelmemiş olsa da telefona, boş olduğunu bildiğimiz halde mail kutumuza yahut sosyal mecralara bakma ihtiyacı hissediyoruz. İstemsizce, farkına bile varmadan… Babayla baş başa kalmak ne demek bilmiyorsak evladımızla baş başa kaldığımızda eline telefonu tutuşturup bir vazo misali kenara bırakıyoruz ve onunla zaman geçirdiğimizi düşünüyoruz.
Kabul edelim yahut etmeyelim tahkiki babalık değil taklidi babalık bizimkisi. Oysaki “Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin.” buyuruyor Hz. Ali. Bu demek oluyor ki; çocuğumuzu ve onun yaşayacağı çağı doğru anlamazsak babalara geldik demektir!
Bir Yayıncılık Başarısı
Kronik Kitap’tan çıkan Çocuğumun Aklından Neler Geçiyor? kitabı alanında önemli bir kitap ve bir yayıncılık başarı bence. Kitabın mizanpajı en zor konuları bile anlaşılabilir hale getirmiş. Kitap her bölümünde bir olayı, dört başlık altında inceliyor. Örneğin çocuğun uyumak istememesi konusu ele alındığında evvela “Çocuğun Söylediği” bölümü ile miniklerin tavırlarıyla ne anlatmak istediklerine dair bir pencere aralanıyor. Bu söylem ve eylem karşısında “Senin Aklından Geçen” bölümü ile ebeveyn olarak kendimizi tanımamız isteniyor. Son olarak “Çocuğun Düşündüğü” kısmında ise arka planda çocuğun gönlünde yatan hakikat ortaya konuluyor. Kitabın en kuvvetli yanı ise vakayı beyan edip bırakmamış olması. “Ne Yapmalı” bölümünde ebeveynlere ne yapmaları gerektiğine dair reçeteler de sunuluyor.
Henüz Vakit Varken
Behemehal okuyalım, öğrenelim ve babalığı, ebeveynliği taklidi seviyede bırakmayalım. Koltuğa meyve suyu döktü diye neredeyse çocuklarımızı Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılamak isteyeceğimiz ebeveynlik ufkumuzu kızı gelince ayağa kalkan, torunu düştü diye hutbeden inen Efendimiz’in ufkuna yükseltmemiz gerek. Çocuklarımızı anlamamız; onların aklından ne geçer, gönüllerine nasıl dokunulur bilmemiz gerek.
Aksi takdirde “yetim” kelimesi sadece ebeveyni vefat etmiş çocukları ihtiva eden bir kavramın ötesine geçecek.