|

Çalışkan Karıncalardan Güçlü Kayınlara

Söyleşi: Ayşe Nur Biçer

Konuşan: Rabia Elif Ateş

Çocuk kitapları ile çocukların dünyasına misafir olurken bir yandan da şiirler kaleme aldı. Editörlüğü ile sahada dinamik kaldı. Çeşitli dergilerde şiirleri yayımlandı. Dergah Yayınları Güncel Edebiyat Dosyaları Editörü Ayşe Nur Biçer’in  Alaska’da Bir Kayın isimli şiir kitabı geçtiğimiz aylarda Dergah yayınlarından çıktı. Ayşe Nur Biçer ile şiirlerinde işlediği temalar, kitap kapağında biraraya getirilen objeler ve çocuk kitapları üzerine konuştuk.

Her insanla dil yenilendiği gibi doğaya bakış da yenilenir ve şair bu bakışı yeniden adlandırır.

Öncelikle şiir kitabınız ile alakalı soru sormak istiyorum. Şiirlerinizi okurken kayın ağaçlarının birden fazla yerde geçmesi dikkatimi çekti. Kitabın ismini ilk gördüğümde acaba şair neden Alaska’da Bir Kayın ismini kullanmak istedi diye düşündüm. Kayın ağaçlarının şiirlerinize konu olmasının nasıl bir önemi var? Bir de karıncaları şiirlerinize misafir etmenizin bir sebebi var mı?

Şiir, aslında bir yerlerde parça parça olan deneyimleri açığa çıkarıp yeni bir bütün elde eder. Bazen bu öyle karmaşıktır ki şair bile hangi parçanın tam olarak nereden geldiğini tam anlamıyla kavrayamaz. Kayın uzun ömürlü, çok yönlü bir ağaç. Bu açıdan insana, belki özelde bir kadına benzetilebilir. Ben şiiri yazdıktan sonra Yakut Türklerine ait bir destanda kayın ve kadın benzetmesine denk geldim. Bunu da epigraf olarak şiire ekledim. Bunun yanında Alaska ve kayın aslında sembolik anlamlar taşıyor. “sana burada ihtiyacım var / neden hâlâ Alaska’dasın” derken Alaska, bir anlamda uzakları, belki bir ulaşılmazı temsil ediyor. Karıncalara gelince, bana hep işinde gücünde, idealist ve dürüst insanları anımsatmışlardır. Cüsselerinden beklenmeyecek kadar da güçlü olmaları hep dikkatimi çekmiştir. Şüphesiz şiir, şairin gününden, yaşamından bağımsız düşünülemez. Bir şiirimi bu şekilde, evimi karıncalar istila ettikten sonra yazmıştım.

Şiirlerinizde doğaya ait birçok terim var ve bu kalabalık şehirlerde yaşayan bizleri kırlara, ormanlara çekip yeşillikler içinde gezinmemize fırsat veriyor. Şiirlerinizi kaleme alırken tema olarak doğayı seçmenizde özel bir sebep var mı? 

“Ölü derisinden sıyrılan yılan gibi, insan da geçmiş yılları sıyırıp atar üstünden ve hayatının hangi döneminde olursa olsun, insan hep çocuk olur ormanda,” diyor Ralph Waldo Emerson doğa hakkında yazılarında. Doğadaki her görüntünün bir ruh haline denk geldiğini ve bunun da ancak o ruh halinin resmedilmesiyle tarif edilebileceğini de ekliyor. Şiir burada resmeden konumunda gibi geliyor bana. Her insanla dil yenilendiği gibi doğaya bakış da yenilenir ve şair bu bakışı yeniden adlandırır. Doğa, insanda var olan bir sürü duyguyu ortaya çıkarır. Emerson’ın dediği gibi, “Kim düşüncelere dalar da, bir nehre bakıp her şeyin akmakta olduğunu anımsamaz?”

Şiir kitabınızın kapağının hazırlanmasında sizin düşüncelerinizin de etkisi olmuştur diye düşünüyorum. Buz evin önünde berjer, terlikler ve lambader ile oluşturulan görselin bir hikayesi ya da verdiği bir mesaj var mı?    

İnsanın barınma içgüdüsüne atıfta bulunan bir kapak bu. Kar, dış dünyayı tek bir tonda sabitlerken evi ve ev içlerini daha anlamlı kılar. Dışarıdaki tüm renkler ve ayak izleri yavaş yavaş silinir. Başka bir taraftan bakarsak da, karla kaplı bir sonsuzlukta yapayalnız kalsa bile bir biçimde kardan bir sığınak yapmayı akıl etmiştir insan ırkı. Yeraltı şehirleri, kayalıkların üzerindeki kaleler ve ona bağlı tüneller gibi birçok örnek verebiliriz bu konuda. Bir yandan da insanın yaşadığı yerle ünsiyet kurma, onu hayalindeki o güzel eve benzetme eğilimi var. İgloda bile yaşasa, duvarlarını renklendirmek, belki önüne oturacak bir tahta koymak, yemek pişirecek bir alan kurmak… İnsanın ikamet ettiği her mekân bir evi, özü barındırır.

Dergah Yayınlarında, güncel edebiyat editörlüğü vazifeniz olduğunu biliyoruz. Yazarlık, güncel dergilerde yayınlanan şiirleriniz ve baskıdan çıkmış bir adet şiir kitabınız var. Sizi sahada dinamik tutan ve şairlik ile editörlüğü birlikte yürütmenin yolu nedir?  

Şiir yazmış ve yazmakta olan, hatta genelleyecek olursak sanatla ilgilenen bir sürü insan başka işler de yapıyorlar. Editörlük süreci benim için Dergâh Dergisi kapanmadan bir yıl önce Ali Ayçil’in bana dosyalar okutması ve raporlatmasıyla başladı. Bir yandan da aynı dergide bir bölümün editörlüğünü yapıyordum o dönemde. Sonrasında dergide yetişmiş arkadaşlarımızın kitaplarının editörlüğünü üstlendim. Çok şey öğrendiğim bir süreç oluyor benim için. Özellikle iyi metinlere denk gelmenin, bir metni daha iyi hale getirmeye çalışmanın, iyileştirmenin kendi edebiyatınıza katkısı kaçınılmaz. 

Çocuk kitaplarında hayal kurgusu önemli. Her çocuğa hayal kurgusu üzerinden birşeyler verilmeye çalışılıyor.  Çocukların kitaplar üzerinden hayal kurmasının önemi üzerine düşünceleriniz nelerdir?

Bize büyürken toplum tarafından hayalperest olmaktan vazgeçmemiz gerektiği vurgulanır. Coşkuyla geleceğe yönelik olması mümkün hayaller kurduğumuzda bile boş hayallere kapılma, üzülürsün denir çoğu zaman. Bu konuda eksiklikleri olan bir toplum olduğumuzu düşünüyorum. Genel anlamda örseleyici bir ebeveynlik biçimi benimsendiğinden bazı şeyleri aşmakta zorlanıyoruz. Birileri hayallerini gerçekleştirdiğinde gıpta ile anlatan herkes muhtemelen süreç içerisinde o kişinin boş hayaller kurduğunu defalarca düşünüp konuşmuş oluyor. Kitaplar çocukların kulağına fısıldamanın, zihinlerine bir takım tohumları atmanın en etkileyici yolu. Son dönemde kurmaca çocuk metinlerinin birçoğuna hayal kurma kavramı, doğrudan olmasa da alt metin olarak giriyor. Benim kitaplarımda da böyle. 

Saatler Durduğunda Filozoflar Ne yapar? kitabınız çocuklar için yazılmış felsefe kitabı.  Bu tür üzerine yazmaya sizi yönelten şey nedir? 

Felsefe benim yıllarca iştahla okuma yaptığım, üniversitede içerik olarak çok maruz kaldığım bir alan. İnsan, şimdi sırada yazacak ne var, diye düşündüğünde kalemi ister istemez en çok kafa yorduğu konularda geziniyor. Mesela Dalgakıran Timşa, aslında bir anne kız gerilimini yani elektra kompleksini anlatan bir masal. Buna kafa yorduğumu şiirlerimden de anlayabilirsiniz. Saatler Durduğunda Filozoflar Ne Yapar? ise yalnızca felsefe içerikli bir kitap değil. Farabi, İbn Sina ve Gazzali’nin medeniyetimize katkılarını da anlatmaya çalışan bir biyografi kitabı. Benim en büyük kaygım felsefe üzerine değil, bu isimler üzerine kalem oynatma noktasında oldu açıkçası. Çok saygı duyduğum, önemsediğim bu isimler hakkında çok dikkatli yazmaya çalıştım. 

Similar Posts

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir