Gözde Geçimli
Medeniyet Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde ve İlmi Etüdler Derneği’nde yaptığı çalışmalarla, yayına hazırladığı eserlerle dikkat çeken Lütfi Sunar’ın uzun yıllar süren emeğinin sonucu olarak 2019 yılında Ketebe Yayınları’ndan çıkan Alexis de Tocqueville isimli eseri, Tocqueville’in hayatındaki kritik dönemeçlere dikkat çekerek düşüncelerindeki çelişkilerin köklerini aramaya odaklanıyor.
Kitabı elimize aldığımız ilk anda kapakta yer alan alt başlıkta “Modern Çağın Çelişkileri Karşısında Bir Düşünür” cümlesini görüyoruz. Bu cümlenin varlığı tesadüf değil. Tocqueville’in hayatından önemli detayların sıklıkla yer alması, insanoğlunun içinde bulunduğu imkan ve imkansızlıkların aynı anda düşünceler üzerinde etkili olma mecburiyetini somut olarak görmemizi sağlıyor. Ayrıca eserde, düşünceler ve pratik yaşamın diyalektik ilişkisinde anlamların varolma kavgasını bulabileceğimizi bu alt başlıktan anlayabiliyoruz.
Çelişkilerden Doğan Anlam
Peki yeni bir Tocqueville incelemesi neden gereklidir? Her tarihsel figürde olduğu gibi Tocqueville’in yaklaşım biçimine bakmak da yalnızca onun düşüncelerine bakmaktan ibaret değildir. Bir düşünüre odaklanmak, onun düşüncelerinin döneminde ve sonrasında nasıl karşılık bulduğunu ve nasıl meşrulaştırıldığını görebilmeyi sağlar. Sunar kitabında, Tocqueville’in modernizm ve modern toplum üzerine düşüncelerine odaklanırken onun hayat hikayesindeki kıvrımlarda oluşan kırışıklıkların kendisini inşa etme sürecinde ne denli etkili olduğunu anlatmayı amaçlar. Bu nedenle Tocqueville’in yaklaşımı ve düşünce ürünleri, çağının koşullarıyla sıkı sıkıya bağlı bir yumak içerisinde karşımıza çıkar.
Sayfalar arasından bir örnek vermek gerekirse, takvimler 19. yüzyılı gösterdiğinde okyanus ötesi bir dünyanın kapılarını aralayan Batı düşüncesi, kimlik inşasını Coğrafi Keşifler’den edindiği bilgiler ve karşılaşma tecrübeleri eşliğinde gerçekleştirdi. Tesadüf değildir ki Tocqueville’in yapmış olduğu Sicilya, Amerika, Cezayir ve İngiltere seyahatleri de düşüncelerinin şekillenmesinde etkili olmuştu. Sunar’ın da kitabında ağırlıkla altını çizdiği gibi, bu etkiler öyle bir güce sahipti ki bilhassa Amerika seyahatlerinin ardından Tocqueville kendini “yarı Amerikan vatandaşı” olarak görecekti. Tocqueville’in o meşhur Fransız milliyetçiliği ve ulus-devlet anlayışı da tam olarak buradaki karşılaşmalarda şekillenmişti. Dolayısıyla ait olunan kimliklerin ve kimlikler arası seyahatlerin insanın hayatında, yaşadığı dünyaya bakışında etkili oluşu, kitabımızın yansıtmaya çalıştığı tablonun merkezindeki çizgileri oluşturuyor adeta.
Yazının tamamını Okur’un 13. sayısında bulabilirsiniz: http://bit.ly/3azFXBj