Çocuk Edebiyatına Yetişkince Bakış
Sümeyye Çiftçi
Yazar, hem çocuk hem yetişkin grubuna kendini beğendirme mecburiyetinden dolayı çift kodlu olan çocuk edebiyatının daha da çok etmenli olduğunun, çocuk kitaplarının öyle “yani ben de oturdum yazdım” tavrına layık olmadığının altını çizmiş.
Üniversitede bir hocamız, doktorası uluslararası akademi camiasında takdir toplayan bir arkadaşımızı “İşte! Yetiştirdiğim talebem” diyerek bizimle tanıştırmıştı. Gözlerinin içi, ödül alan öğrencisinden daha çok parlayan hocamız, talebesinin bir adım gerisine geçip teşekkür konuşmasını kıvançla dinlemişti. Tüm sınıf merakla ilham verici konuşmaya dikkat kesilmişken ben de bu başarının arkasında, matruşka bebekler gibi iç içe değil de yan yana duran diğer emektarların geçit törenini izlemiştim. Sıfır altı yaş döneminde sorumluluk bilincini aşılayan anne baba, kalem tutmayı öğreten anaokulu öğretmeni, okuma sevgisi veren ilkokul öğretmeni, arkadaş çevresi, mahalle bakkalı, alt komşu, dua eden babaanne, doktora savunmasını heyecanla kapıda bekleyen eşi gözümün önünden film şeridi gibi geçmişti de “Sahi mi hocam, sadece sizin öğrenciniz mi?” dememek için kendimi zor tutmuştum.
Zihnim, Melike Günyüz’ ün Çocuk Edebiyatı Okumaları kitabının içeriğinde bahsedilenlerle bu hatıram arasında bağlantı kurmuş olmalı ki “önemsiz” dosyasında kaydedilmiş bu anım yıllar sonra bu eserle tekrar ortaya çıktı.
Çocukları Küçük Görmemek Önemli
Hem alaylı hem mektepli olan yazar, çocuk edebiyatı meselesini adeta ameliyat masasına yatırmış. Bir insanı sadece bir kişinin, bir kurumun yetiştiremeyeceği gerçeğini kült eserlere taşımış. Günümüze ulaşmış bir metnin sadece yazarına ait sayılamayacağını, yaşadığı zaman ve toplumdan izole, değerden bağımsız bir sanat olamayacağını ifade ederek söze başlamış, okurun bakış açısı ve onu etkileyen unsurların da önemini vurgulayarak devam etmiş, sözlerini örneklerle somutlaştırmayı da ihmal etmemiş.
Hem çocuk hem yetişkin grubuna kendini beğendirme mecburiyetinden dolayı çift kodlu olan çocuk edebiyatının daha da çok etmenli olduğunun, çocuk kitaplarının öyle “yani ben de oturdum yazdım” tavrına layık olmadığının altını çizmiş. Eseri, bitmiş bir ürün olarak değil de başka metinlerle bağlantılı bir üretim olarak görmemiz gerektiğini, herhangi bir romanı okurken oluşan anlamın okurun başka metinlerden elde ettiği tecrübelerle ilerlediğini örneklerle izah etmiş.
“Yazayım Satılsın Değil, Yazayım İzi Kalsın”
Bir milletin kültürünün temel yapıtaşlarını canlı tutmanın yolunun o unsurların her an güncellenmesine bağlı olduğunu söyleyip bu yeniliği yapan bir kitabı detaylı şekilde incelemiş. Çocuk kitabı literatüründeki “resimli kitap” ve “resimlendirilmiş kitap” farkına değinmiş. Bir zamanlar yetişkinlerin bile gündemine almaya çekindikleri pek çok konunun çocuklara anlatılabileceğini bu işi çok iyi yapan kitaplar yardımıyla göstermiş.
Yazının tamamını Okur’un 27. sayısında bulabilirsiniz: https://www.okurdergisi.com/okuru-nerede-bulabilirsiniz/