Hacer Zeynep Ekemen
Aslında birçoğumuz hayatımız boyunca, bir şeylerin bize bıraktığı kederli hatıraların tazeliğini bile özlüyor ve zaman zaman acının o ilk halini tekrar hissetmeyi diliyoruz. Çünkü geçmiş, vadedildiği halde elde edemediklerimiz kadar vadedilmeksizin, kendiliğinden ortaya çıkıveren teklifsiz karşılaşmaların da bir toplamıyla bizi bugünde var kılıyor.
Kirpinin Zarafeti, gerçeğin tozuna bulanmış ancak saflığından bir şey kaybetmemiş, sıcacık bir roman. Fas asıllı Fransız yazar Muriel Barbery, felsefe profesörü olmasının hakkını vererek eseri bir varoluşçu perspektif üzerinden kurgulamış ve anlatmak istediği ne varsa birinci tekil şahıs aracılığıyla doğrudan aktarmış. Kitabın ilk bölümlerinde yoğun hissettirilen bu varoluşçu bakış açısı, karakterlerimizin tasvirinde önemli bir rol oynuyor. Çünkü kitaptaki karakterler ne sıradan bir kişiliğe sahip ne de sıradan hayatlar yaşıyorlar. Onları diğerlerinden ayıran büyük bir özellikleri var: Rikkat.
Anlam Nedir?
Paris’in göbeğinde, seçkinlere ev sahipliği yapan lüks bir apartmanda, yazgının nazlı kıvrımlarının yollarını kesiştirdiği ve birbirine bağladığı üç farklı hayatın nasıl da benzer kaygılar etrafında aynı sancıyla yaşandığını hayretle izliyoruz kitap boyunca. Olaylar bu lüks apartmanın yaşlı kapıcısı Renée, apartmanın nüfuzlu sakinlerinden birinin on iki yaşındaki kızı olan Paloma ve buraya sonradan taşınan entelektüel bir Japon beyefendisi Kakuro Ozu arasında vuku buluyor.
Kitabın kurgusu, Renée ve Paloma’nın dönüşümlü olarak paylaştığı anlatıların birleşimiyle bütün bir forma kavuşuyor. Bu iki kahramanınsa ortak bir zaafı var ki o da cesaretleri. Zannedildiği gibi bir zayıflık değil bu, her ikisinin de canını farklı şekillerde yakıyor. Renée’nin kendisini ve yaşadıklarını açıklama konusundaki cesaretsizliği kadar; Paloma’nın uğruna tüm sınırları aşmayı, ölmeyi göze aldığı inatçı cesur kişiliğindeki zıtlıklar, onları birbirinin odağına yerleştiriveriyor.
Kitabın sosyal statü çatışmaları ve kimlik karmaşalarıyla ilgili çok derinlikli sorgulamalar içerdiğini eser boyunca hissetmekteyiz. Hem Renée hem de Paloma; para, ün, güzellik, mevki gibi maddi olanakların yegane zenginlik kaynağı görülmesinden duydukları rahatsızlığı sıklıkla dile getiriyor. Kitabın bir yerinde Renée, şöyle diyor: “Görünüşe ve konuma bakıp insanların zekasına ne çabuk karar veriyoruz!..” Yine başka bir yerde, “Yoksul olmak, çirkin olmak ve üstelik zeki olmak, bizim toplumlarımızda insanı kasvetli ve hayal bile kurmayacağı kulvarlara mahkum eder.” diyerek saklanmasının sebebini izah ediyor.
İnce Ama Güçlü Bir Ses
Kitabın yayınlandığı dönemde Fransa’da büyük bir eleştiri bombardımanına tutulmasının sebebi de bu ağır gerekçelerin soğukkanlılıkla ifade edilmesi ve Fransız toplumu incelendiğinde yazarın haklılık payının oldukça yüksek olduğunun fark edilmesi. Renée’ninkine benzer fikirleri Paloma’da da görüyoruz ve bu küçük kız çocuğu, taşıdığı yüksek bilinç düzeyinin verdiği rahatsızlığa tahammül etmekte güçlük çektiği gerekçesiyle; on üçüncü yaş gününde gerçekleştirmeyi planladığı intiharına hazırlanıyor, henüz dünyevi hırsların esareti altına girmemişken dünyadan ayrılmayı diliyor.
Modern felsefe ve sosyolojinin yankılarını oldukça ince ama güçlü bir sesle okuyucuya duyuran Kirpinin Zarafeti, gündelik hayatın içinde gördükçe alışıp yok saymaya başladığımız buruk hakikatleri bize tekrar işaret ediyor ve bizi unuttuğumuz değerlere iade-i itibara davet ediyor.
Kakuro Ozu’nun kurguya katılımıyla olay eksenli bir anlatıma bürünen kitap, sürpriz bir sonla okuru şaşkına çevirirken o meşhur soruyu soruyoruz: “Nasıl oluyor da, her şey öykü sona erdiği zaman anlam kazanıyor?”