Mehmet Lütfi Arslan
Dinlemek, kendi iç sesine ara verip işittiğine yoğunlaşabilme becerisidir. Bunun için kendi iskan ettiği yerden çıkıp konuşanın meskenine intikal edebilme cesareti göstermek gerekir. Dinlemek, başkasına misafir olmaktır.
Son dönemde sesli kitap rağbet görüyor. Bunu sermayenin ve dinleyicilerin ilgisinden anlamak mümkün. Kimseye gerekçe sormadan hepimiz zaten dinleyiciyiz diye toptan bir meşruiyet alanı açalım mı? Hepimiz dinliyoruz aslında. Okumak içimizde dönüp duran bir mülakatın adının konması sanki. Okumayı sökerken ağzımızdan dökülen mırıltı aslında hiç kesilmeden devam ediyor. Gözümüz okuyor, biz dinliyoruz. İçimizde bir ses okuyor, biz dinliyoruz. Yine içimizde daha derinden, kendini fark ettirmeyen bir ses okuyor, biz dinliyoruz. Muhakemenin yükselttiği kabul ya da itiraz kitabın sesinden sonra geliyor ancak.
İşittin, Peki Dinledin mi?
Dinliyoruz değil de işitiyor muyuz deseydim? Her dinlediğimizi işitiyoruz, ama her işittiğimizi dinlediğimiz kesin değil. İşitme kulağın işi, dinleme iradenin işi. İşitmek için çaba sarf etmiyoruz ama dinlemek yoğunlaşma istiyor. Birisini taraf olmadan işitirsiniz ama dinlemeniz için muhatap olmak zorundasınız. Muhatap olmak; yönelmek, zaman ayırmak ve tam tabiri ile kulak kesilmek demek. Okurken, içimizde en az iki tane olduğunu bildiğimiz taraflardan birisinin eline kitabı veriyor, geçip karşısına oturuyoruz. İyi okuyucu o yüzden iyi dinleyicidir. Ya da tersi: Dinlemeyi bilmeyen okumaktan da hakkıyla istifade edemez.
Dinlemek, kendi iç sesine ara verip, işittiğine yoğunlaşabilme becerisidir. Bunun için kendi iskan ettiği yerden çıkıp konuşanın meskenine intikal edebilme cesareti göstermek gerekir. Dinlemek, başkasına misafir olmaktır. Kendi anlamının konforu ile örülmüş dünyayı terk edip, başkasının dünyasında muvakkaten de olsa misafir olmak, şimdilerde Dinlemek Cesareti Dinlemek, kendi iç sesine ara verip işittiğine yoğunlaşabilme becerisidir. Bunun için kendi iskan ettiği yerden çıkıp konuşanın meskenine intikal edebilme cesareti göstermek gerekir. Dinlemek, başkasına misafir olmaktır. çıkarak, başka bir sesin kapsama alanına giren korumasızdır. Başkasının sesi başka bir anlam, başka anlam ise rakiptir. Başka anlama kapılan evine geri dönemeyebilir. Dönse de artık sesini yerinde bulamayabilir. Bulsa da ağzından çıkanın işittiği olduğuna inanamayabilir. Başka anlam, öz sesin benlik ile irtibatını zedeleyebilir. Evi ya da sesini terk eden kendilik bilincini yitirme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Evini terk edenin ileriye gitmek çabası açıktır, ama ileriye gitmek geriye dönüş yolunu tahrip edebilir. Bulduğu meskende muvakkat ikamet bitince dönmek istemeyen çok olmuştur. Başkasının sesine aşık olup kendini yitirenin hikayesi çok dinlenmiş bir hikayedir. Kimi zaman da böylesi, dönmek empati kelimesi ile karşılanan aktif dinlemeye tekabül eder. Meskeninden çıkma cesaretini gösteremeyenler işitir, ama dinleyemezler.
Rahatını Bozmak
İnsan kendi meskenini nasıl terk eder? Evi terk etmek zor ve bir o kadar da riskli bir iştir. Zordur, çünkü insanın sesi ile ördüğü anlam dünyası, varlığının konfor alanıdır. Kim rahatı bırakıp da zorluğa talip olmak ister ki? Hazzı tadılmış bir anlamın konforunda iskan dururken insan niye daha ötesini arar? Niye tatmin olmaz? Rahatını bozmak, dahası yok mu diye sormak ve fazlasına talip olmak, kendi sesinin kendisine yetmediğini düşünenlerin harcıdır. Kendi sesinin kendisi olmadığını, kendisinin sesinden fazlası olduğunu düşünenler ancak daha fazlasını arzularlar.
Evi ya da sesini terk etmek risklidir de… Çünkü oradan okurdergisi.com 15 *M. Lütfi Arslan, 1972 yılında Vezirköprü’de doğdu. Marmara Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü’nü bitirdi. İktisat Tarihi kürsüsünde doktora yaptı. ABD’de 2000-2002 yılları arasında yüksek lisans eğitimi için bulundu. 2011’de doçent unvanını aldı. Genç Dergisi’nin ve Okur Dergisi’nin öncüsü, Uluslararası Genç Derneği’nin kurucu başkanı, İstanbul Medeniyet Üniversitesi öğretim üyesidir. Dert kelimesini çok önemser, gençliğe dair her türlü mesele onu heyecanlandırır. Derinlikli okumalara vurgu yapar. Evli ve üç çocuk babasıdır. den çekinmezsiniz. Nasılsa geri döneceğinizi bilirsiniz, çünkü kendi sesiniz, misafirlikler ve muvakkat seferlerle olgunlaşmış, o yüzden hakikatin çağrısına muvazzaf olmuş bir sestir. Vazifeli iseniz başkasının size sunduğu meskende kendi sesinizi unutmazsınız. Orada sunulana peşinen hayır diyebilecek bir özgüvene sahipsinizdir, çünkü o özgüven terk üstüne terk ile artık terk edemez hale geldiğiniz bir meskenin sekinet halidir.
Hem evi terk etmek hem de geri döneceğini bilmek, kendi hakikatinin eşliğinde başkasının hakikatinden istifade etmektir. Misafirlik, mültecilik ya da vatansızlıktan farklıdır. Misafirin kendine ait bir hakikati vardır, ama o hakikat büyük hakikatin bir cüzüdür. Dinleyebilmek büyük hakikatin ancak etkileşim, maiyet ve mülakatla erişilen iklimine çağıran muhteşem bir imkandır. Dinlemek bir başka hakikat sahibinin anlam dünyasında, büyük hakikatin sükutla erilen anlamından hisse alabilmektir. O hisseyi, manayı sözüyle buharlaştırana değil, sükutuyla har kılana verirler. Hakikatin tükenmek bilmeyen seyrine bizi ancak dinlemek ya da sükut eriştirebilir. Diğer türlü kendi sesimizde mahpus kalırız.
Hayati Sıçrama
Dinlemek, içindeki sesleri ayırt etmekle başlar. Kendini dinleyemeyen başkasını dinleyemez. İnsanlığın hakikat yolculuğundaki en hayati sıçrama, yıllarca inziva için kullandığı mağarada hiç görmediği bir varlıktan “Oku” sesini işiten O zatın, sadece işitmekle kalmayıp dinleme mahareti gösterebilmesi ile mümkün oldu. Nasıl oldu da okuma bilmeyen o zat işitmekle kalmadı ve dinleyebilme becerisi gösterebildi? Kendini bildiği günden bu yana, özellikle de son on senesinde artan hakikat arayışı O’nu kendi kendini dinleyebilecek bir kıvama eriştirmişti çünkü. O artık herkesi dinleyebilirdi, çünkü içindeki sesler içinden ayırt edip dinleme becerisini gösterdiği kendi öz hakikatinin sesi ile hakikatin o sonsuz seyrine açılabilecek bir cesaret edinmişti. O kendi meskenini çok rahat terk edebilir, kendi sesinin misafir olduğu yerle zenginleşebilir, akabinde terk ettiği öz meskenini tekrar bulabilirdi.
Madem dinlemek kendi meskenini kaybetme tehlikesini göze alarak gurbete çıkmaktır ve madem sevilenin meskeni daha sevimlidir, insanın kendi evinin, kendi sesinin ne önemi vardır diyene ne diyeceğiz? Hayır, tabii ki… Kendi sesimiz asıldır. Hakikatten behremiz, hakikatin bizdeki yansımasıdır; onu nasibimiz olarak görür, nasibimize sarılırız. Her sesi dinler, her sesten istifade eder, oralarda misafirlikten çekinmeyiz; çünkü biliriz ki kendi sesimiz dönüp geleceğimiz meskenimizdir. Dinlemek, kaybetmek korkusu ile değil, kazanmak ümidi ile açıldığımız bir limandır. Mademki var edildik, sesimiz ve meskenimiz ilelebet devam etmelidir. Şu şartla ki meskenimizi gören, sesimizi işiten hem tınıda hem anlamda sevgiliyi bulmalı, bizden ona ışıyan sevgilinin bize has manası olmalıdır.