|

Edebiyatta Savaş: Destansı Direniş ile Savaşın Yıkıcılığı Arasında 

Özellikle dünya savaşlarından sonra savaşın yıkıcı etkisi üzerine edebiyatta da pek çok kurgu yazılmıştır. Hatta “savaş karşıtı edebiyat” literatürü oluşturacak kadar pek çok kültürden ve farklı savaşları konu alan eserler ortaya çıkmıştır.

Rumeysa Betül Tuncay

“1.Dünya Savaşı’nı Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand’ın bir Sırp tarafından öldürülmesi başlatmıştır.” 

“Müttefiklerimiz yenildiği için biz de yenilmiş sayıldık.”

 “2. Dünya Savaşı 1939 yılında başlamış ve savaş sonunda yaklaşık 80 milyon kişi hayatını kaybetmiştir.” 

Lise yıllarımızda okuduğumuz Tarih Dersi kitaplarında yazan ansiklopedik bilgilerin sadece birkaçı. Dünya tarihini en çok etkileyen “savaş”lara dair bilgilerimiz bu genelleyici, basmakalıp ve yer yer yanlış verilerle kısıtlı.  Büyük kitlelerin bilfiil katıldığı, katılmayanların bile yakinen etkilendiği savaşları liderlerden veya çok ses getiren topluluklardan ibaret okuyoruz. Cephe gerisine dair, cepheden dönünce olanlara dair fikrimiz neredeyse yok.

Edebiyat ve Tarih

İşte tam da burada, yani klasik tarih okumasının eksik kaldığı noktada devreye kadim dostumuz edebiyat giriyor. İstatistiksel veriler, kesin ifadeler ve yalnızca ülke adlarının veya lider adlarının başrolde olduğu bir okuma türünden gizli “kahraman”ların hikayesine geçiyoruz. Ya da savaş kahramanı kelimesi fazla abartılmış bir fenomen mi onu sorguluyoruz. Kurgu ile gerçek arasındaki kimi zaman yaklaşan kimi zaman uzaklaşan fark gözlerimizi korkutmasın. Savaşa dair daha önce okunmayan, görülmeyen ve sorgulanmayan anlatılarına edebiyat sayesinde erişiyoruz. 

Tolstoy: Savaşın Tek Bir Nedeni Olamaz

Dünya Edebiyatı’nda savaş konulu romanlar derya deniz, saymakla da anlatmakla da bitmez. Burada sadece küçük bir kısmını ele alacağım. Geride kalanlar gönül koymasın.

Rus Edebiyatı ve savaş denilince akla gelen ilk roman; Tolstoy’dan Savaş ve Barış. Kendisi de savaşı bizzat deneyimlemiş olan Tolstoy’un savaşa bakış açısı oldukça determinist. Büyük komutanların öngörüsünün, hükümdarların kararlarının veya sayısal üstünlüğün savaşlarda belirleyici faktör olmadığını savunuyor. Olmasaydı savaş da olmayacaktı denilen hiçbir şey, “tek başına olayın nedeni değildir ve olay, gerçekleşmesi gerektiği için gerçekleşmiştir.” Bir yandan kaderciliği benimserken diğer taraftan savaşın yıkıcı yüzünü ve savaşın olumsuzluklarının sadece kitleleri etkilediğini de her fırsatta vurguluyor. Kitabın önemli karakterlerinden Prens Andrey Bolkonski’nin şah ve itibar için savaşa katıldıktan sonra yaşananları görüp tam bir dönüşüm geçirmesi ve yaşamının sonuna kadar şunu sorgulaması can alıcıdır:  Savaş pek çok insanın ölümüne neden olurken asker olmak neden bu kadar itibarlı? 

Savaş Karşıtı Edebiyat

Özellikle dünya savaşlarından sonra savaşın yıkıcı etkisi üzerine edebiyatta da pek çok kurgu yazılmıştır. Hatta “savaş karşıtı edebiyat” literatürü oluşturacak kadar pek çok kültürden ve farklı savaşları konu alan eserler ortaya çıkmıştır. Ernest Hemingway’in Çanlar Kimin İçin Çalıyor ve Silahlara Veda eserleri savaşı eleştirel bir şekilde ele aldıkları için savaş karşıtı romanlardan sayılır. Almanya’da 2. Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre sonra başlayıp yaklaşık 1950 yılına kadar süren “Yıkıntı Edebiyatı” geleneği oluşmuştur. Heinrich Böll ve Wolgang Borchert akımın önde gelen isimlerinden. 

Dünya Edebiyatındaki enkaz ve ölüm temalarının yerini Türk Edebiyatında “destansı direniş” ve “milli mücadele” vurguları alıyor. Savaşın yıkıcılığı yerine dönüştürücülüğü; bağımsızlık ve özgürlüğü getirmesi Türk Edebiyatındaki savaş anlatılarda ön planda.

Zweig: Vatani Görev mi Özgürlük mü?

Savaş karşıtı görüşleriyle tanınan Avusturyalı yazar Stefan Zweig, Mecburiyet adlı novellasında görev duygusu ve özgürlük arasındaki ikilemi konu ediyor. Savaşa katılmamak için eşiyle birlikte İsviçre’ye kaçan Ferdinand’a kendi ülkesinden askerlik evrakı gelince Ferdinand vatani görev duygusu yani mecburiyeti ile özgürlüğü arasında kalıyor. Savaşın küçük bir zümre tarafından başlatılıp büyük kitleleri yıkıma uğratmasını işleyen yazar, vatan ve aidiyet duygularını da sorguluyor. Ait hissettiğin yer vatanındır düşüncesiyle aslında kendi inandığı “dünya vatandaşı” kimliğini de Ferdinand’ın ikilemi üzerinden işliyor.

Borchert: Savaştan Dönenler de Ölü Gibidir

Savaşı bizzat yaşamış yazarların kalemlerini savaşa karşı doğrultmaları kuvvetle muhtemel oluyor. 2. Dünya Savaşı’nda cephede savaşıp ağır yaralanan Alman yazar Wolgang Borchert’in eserlerindeki ana teması savaş eleştirisi.  Almanya’nın 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan “Yıkıntı Edebiyatı” akımının temsilcilerinden Borchert’in Kapıların Dışında adlı kitabı tiyatro türünde kaleme alınmış. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra evine dönen asker Beckmann ne evini ne eşini ne de ülkesini bıraktığı gibi bulur. Bu şekilde ait olmadığı bir yere dönmektense ölmeyi arzular. “Almanya’ya dönen bir adamın, onlardan birinin hikayesi. Onlar yurtlarına dönerler; ama evleri barkları kalmamıştır ki yurtlarına kavuşsunlar. Onların yeri artık kapının dışındadır.” Borchert’in “onlardan biri” vurgusu, ölülerin diyarından dönebilenlerin savaş sonrası psikolojik olarak zorlandıklarını ve döndüklerinde de bir enkaz bulduklarını, yani kendilerinin de ölülerden bir farkı olmadığını gösteriyor. 

Türk Edebiyatında Savaş: Milli Mücadele

Tolstoy’un kısmi savaş eleştirilerini de hesaba katarsak Dünya Edebiyatındaki savaş anlatıları genelde anti-militarist bir eğilimde. Jaroslav Hasek’ten Aslan Asker Şvayk, Erich Maria Remarque’den Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, Joseph Heller’den Madde 22, Kurt Vonnegut’tan Mezbaha Beş ve daha pek çok eserde savaşın yıkıcı yüzü ön plana çıkıyor. 

Diğer yandan, Dünya Edebiyatındaki enkaz ve ölüm temalarının yerini Türk Edebiyatında “destansı direniş” ve “milli mücadele” vurguları alıyor. Savaşın yıkıcılığı yerine dönüştürücülüğü; bağımsızlık ve özgürlüğü getirmesi Türk Edebiyatındaki savaş anlatılarda ön planda. Dünya Edebiyatında savaş tasvirleri epik olmakla birlikte lirik öğeler de taşıyor ve ölümün ağır havası hissediliyor. Bazen de mizahi olarak savaş eleştirisi yapılıyor ve savaş satirik bir şekilde resmediliyor. 

Yazının tamamını Okur’un 29. sayısında bulabilirsiniz: https://www.okurdergisi.com/okuru-nerede-bulabilirsiniz/

Similar Posts

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir