OKUR, Kitaplar Yalnız Kalmasın Diye Çıktı
 

Gerçek mi Daha Tuhaf, Kurgu mu?

İsa Karaaslan

Rap şarkısı ritmi, bilinçakışı tekniği, şiirsel dil ve ironi birleşince ortaya keyifle okunan bir roman çıkıyor: “Tutmuş bize edilen tüm beddualar. Hayatımız kalitesiz, ahval ümitsiz. Yerin yedi kat dibindeyiz.”

“Gaye Sökmen Ajans’ın 22 yaşındaki modeli Göksenin Yıldırım, İlhan Mansız’a benzerliği sayesinde Hong Kong’da reklam yıldızı oldu. 1.9 metre boyundaki mankene, Hong Kong’da yapılan Nokia’nın yeni serisi 7610’un reklamlarında Hong Konglu mankenler eşlik etti. Hong Konglular, adını söylemekte zorlanınca Yıldırım’a ‘Goko’ adını taktı.” 

Google’a Göksenin Yıldırım adını yazdığınızda Ağustos 2004 tarihli, alıntıladığım haber çıkıyor. “Bu kitapta anlatılanlar gerçek olmasaydı onları uyduramazdım.” diye başlıyor Murat Menteş son kitabı Fink’e. Kitapta Uzak Doğu’da vaktiyle modellik yapmış olan Göksenin Yıldırım’ın hayatı ele alınıyor. Bu tarzı Türk Edebiyatı’nda ilk olarak Ahmet Mithat Efendi Müşahedat isimli romanında denemişti. Vapurda karşılaştığı, aynı zamanda kendi okurları olan kahramanların hayatlarına dahil olarak bir roman yazmıştı. Menteş de kendi okuru olan Göksenin Yıldırım’ın hayatına dahil olarak yeni, orijinal ve yaratıcı bir roman ortaya çıkarıyor. 

Bir Romandan Rap Parçası Çıkar mı? 

Gazapizm, “Upuzun bir rap şarkısı!” yorumunda bulunmuş kitabın arka kapağında, doğru bir tespit. Romanın bütününe bakıldığında bir rap şarkısının satırlarını okuyormuş izlenimine kapılıyorsunuz. Bir rap şarkıcısı gerçekten de kitabın içerisinden orijinal birkaç rap parçası çıkarabilir. Hızlı okunmaya elverişli, bol aksiyonlu, bir Murat Menteş romanı. 

Menteş’in kullandığı üslup, kahramanın yaşamış olduğu psikolojik buhranları okura başarıyla yansıtması bakımından önem arz ediyor. 

Yer yer aksiyon filmleri, yer yer Yeşilçam filmleri gibi bir hayat akıp geçiyor gözümüzün önünden. Uzun bir bilinçakışı tekniği roman boyunca devam ediyor. Rap şarkısı ritmi, bilinçakışı tekniği, şiirsel dil ve ironi birleşince ortaya keyifle okunan bir roman çıkıyor: “Tutmuş bize edilen tüm beddualar. Hayatımız kalitesiz, ahval ümitsiz. Yerin yedi kat dibindeyiz.” (s.43) 

Stranger than Fiction filminde kitabın kahramanı kendi ölümüne engel olmak için yazarının peşinden gidiyordu, benzer tuhaflıklar silsilesinde burada da kahramanın peşinde olan bir yazar söz konusu. Kahramanın zihnindeki dağınık kelimelerin, şarkıların, kitapların ve filmlerin akıp giden bir fotoğrafına benziyor bu roman. 

Hikaye İnsanın Kendisinde 

Sait Faik bir gün Oktay Akbal’a, “Şu kahveyi anlatmak istesen söze nasıl başlarsın, ilk göze çarpan şeyler nelerdir?” diye bir soru yöneltir. Oktay Akbal’ın gözü duvardaki resimlere takılır, “Resimlerle başlarım sonra kahvenin içini anlatırım.” der. 

Sait Faik kızmıştır bu cevaba ve “Hikaye duvarda değil, masada oturan ihtiyar adamda!” yanıtını verir. İnsanı işaret etmiştir Sait Faik, insanda arar yani hikayeyi. Tıpkı Ahmet Mithat Efendi gibi Sait Faik de insanın peşinden gider. Murat Menteş de bizi insana götürüyor ve anlatılanlar gerçek olmasaydı onları uyduramazdım diyor. 

Mark Twain’i hatırlarsak, o da gerçeğin kurgudan daha tuhaf olduğunu çünkü kurgunun olabilirlikleri gözetmek zorunda olduğunu, gerçeğinse böyle bir zorunluluğunun bulunmadığını söylüyordu. Yani gerçek hikaye akıp gider, doğal bir aksiyonu vardır ve okuru gittikçe çeker içine. Kitaptaki kahraman hem dünyada hem de kendi içinde hem de okurun zihninde varoluşsal sorgulamalarla fink atıyor ve biz fantastik bir hayat hikayesini fantastik bir muhayyilenin kaleminden okuyoruz: “Bugün dahi içimde iman tortuları var. Kimseler büyümüyor bence o kadar.” (s.50) 

İnsan tabiatına, kadına ve varoluşa dair çıkarsamalar yapan kahramanımızın hayatı ve hayata bakış açısı oldukça ironik bir düzlemde ilerliyor. Kitapta Şeyh Maksut Efendi gibi ilginç yan karakterler de var; Marmoulak filminin aslında bir hırsızken kendini camide vaaz ediyor bulan kahramanı kadar entelektüel, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ndeki kahramanlar kadar ironiktir Maksut Efendi: “En yetkin tavır tam bir kayıtsızlıktan doğar. Dünyevi heyecanlar tüm erdemleri boğar. Zaaflardan korumaz seni hiçbir iktidar.” (s.147) şeklinde aforizmaları vardır. Bir Ajda Pekkan şarkısında “Kimler geldi, kimler geçti.” sözlerini duyan Maksut Efendi, bu sözlerde tasavvufi bir taraf bulacak kadar derin bakar hayata ve kendisinden beklenmeyecek kadar sert küfürler eden mizahi bir tarafı da vardır. 

Benim için yeni bir şeyler söyleyen, şaşırtıcı bir roman oldu Fink. Kendine ait yaratıcı, yeni bir dil kuran ve bunu başaran bir romancının metni bu kitap. İnsan zihninin hayal ve hakikat arasında gezinen sınırlarına varoluşsal bir yolculuk.

Henüz yorum yok...

Yorum yapmak ister misiniz?