Güzel Bir Hatip, Güzel Bir Şair: Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı
Kamil Büyüker
Merhum Mahir İz’in, “o naif üslubuyla, edebi yönüne atfen şair-i güzide-eser, şair-i fukaha, edib-i lebib, vaiz-i şehir-i muhterem” dediği 1978 yılında vefat eden Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı, geride bıraktığı Divan’la baki kalan kubbede hoş sadası ve şiiriyle var olmaya devam edecektir.
Yakın tarihimizde hatipliği ve şairliğini bir arada mezcetmiş önemli simalardan kim var denilse bu listeye muhakkak Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı girecektir. Muallim, müftü, vaiz ve şair onun en önemli vasıflarından. Ancak şairliği kısmında elimizde basılı Eylül Yaprakları (1938) ve Gönül Yolcuları (1944) kitapları dışında herhangi bir eseri yoktu. Ta ki Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları’ndan çıkan İstanbul Müftülerinden Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı ve Divanı yayımlanana kadar.
En Önemli Temsilcilerden
Bugüne kadar merhum Güzelyazıcı’nın damadında mahfuz bulunan Divan, Dr. Emrah Gökçe’nin titiz çalışması ile gün yüzüne çıkmış oldu. Gökçe’nin ifade ettiği gibi yayınlanan divanla birlikte “Klasik Türk Edebiyatımızın son dönem en önemli temsilcilerinden birisi olan Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı” son asırda yaşayan ve mürettep bir divan tertip eden en kıymetli şairlerimiz arasında yerini almış oldu.
Güzelyazıcı merhumun divanını tanımadan aslında onun doğduğu muhiti, eğitimini, yaşadığı acılı ve sancılı süreçleri görmek ve anlamak gerekiyor. Emrah Gökçe’nin tafsilatlı olarak yazdığı biyografi, Güzelyazıcı merhumun hayatı ile ilgili pek çok detayı bizlere veriyor. Aslında hayatını okurken rastladığınız detaylar Hz. Peygamberin hayat yolculuğunda yaşadıkları ile de büyük ölçüde örtüşüyor.
Bir Büyük Mürşide Bağlanma
Güzelyazıcı, Selanik Vilayeti’nin Serez Sancağı’na bağlı Petriç kasabasında 6 Mayıs 1904 yılında müderris İbrahim Ethem Efendi ve hattat Hacı Ali Efendi’nin kızı Latife Hanımın oğlu olarak dünyaya gelir. Balkan Harbi felaketinde önce İstanbul’a, sonra Amasya’ya yerleşirler. Güzelyazıcı’nın hüzünlü yılları bundan sonra başlar. 4 yaşında babasını, 9 yaşında annesini kaybeder. 1924 yılında başladığı Darülfünun İlahiyat Fakültesi’nden 1927’de mezun olmuş, ardından muallimlik, peşi sıra müezzin ve kayyumluk hizmetlerinde bulunmuştur. Bir diğer yönü de onun kütüphaneciliği. 1926’da kütüphanecilik kursunu bitirerek Millet Kütüphanesi’nde vazife almıştır. Hayat meşgalesi devam ederken 1934’te ilk evliliğinden olan kızı Hilal Cavidan’ı, 1937’de ilk eşi Hürmüz Hanımı kaybetmiş, yaşanan peşi sıra sıkıntılar onda sanki “hüzün yılı” hissiyatını verirken ilk kitabı Eylül Yaprakları’nı da 1938’de kaleme almış. Kızının vefatının ardından kaleme aldığı şiirde hissiyatını şöyle dile getirir:
Gelir hilale bakınca Hilal hatırıma
Hilal’i sormada her bir melal hatırıma (s.19)
Güzelyazıcı merhumun edebi yönüne ve Divan’ına değinen Gökçe, az sayıda hece vezninde şiirleri de olan merhumun genel olarak aruzu tercih ettiğini ifade ederek, yaşadığı hüzünlü hadiseler şiirlerinde tabut, mezar, kabir gibi kelimelerin sıklıkla geçmesine neden olmuştur. Ama buna rağmen bir tasavvuf büyüğüne Nakşi Şeyhi Serezli Hacı Abdullah Hasib Efendi’ye intisabı onun şiirinde de aşıkane bir tarza ve tavra vesile olmuştur.
Ezelden aşıkım gitmez dil-i na-şaddan feryad
Safa-yı aşkı inkar eyleyen irşaddan feryad (s.69)
582 Manzumenin Yer Aldığı Muhteşem Bir Divan
101 yapraktan oluşan Divan, rika hattıyla, çift sütun olarak yazılmış ve merhumun damadı Bülent Çorapçı’da bugüne kadar muhafaza edilmiş. Toplamda 582 manzumenin yer aldığı Divan’da; kasideler, mesneviler, Muhammed ve tahmisler, murabbalar, soneler, gazeller, kıtalar ve ebyatlar yer almış.
Divan’da kendi sanatını ve sanatçılığını şu beyitle ortaya koymuş:
“Asrımın Baki’siyim şahid bu tanzirim Şeref
Bir edeb sultanıyım ben her sözüm gevher düşer” (s.83)
Gökçe, bir başka hususiyetine de Güzelyazıcı’nın son dönemin en mühim naat şairlerinden biri olduğunu ifade ederek dikkat çekiyor. Öyle ki 34 naat kaleme alan merhum Güzelyazıcı burada da edebi dil zevkini çok güzel yansıtıyor:
Huda kılmış seni her lutfa na’il ya Resûlallah
Nedir ol hüsn ü evsaf u şema’il ya Resûlallah
….
Şeref bi çaren ümmid üzre titrer gel şefa’at kıl
Sabahü’l-hayra dönsün leyl-i ha’il yâ Resulallah.
Gerçek Şair Kimdir, Gerçek Şiir Nedir?
Şiiri, şairi yaptığı vaazlarda, yazdığı metinlerde dile getiren Güzelyazıcı, bu konudaki ifadeleri de şiir yazma gerekçesini de ifade eder sadettedir:
“İman gölgesindeki cennet bahçelerini görebilmek şiirdir. Lakin cennet güzelliklerinden dîdar tecellîlerin mahrem olmak pek yüksek bir şiir seviyesidir.
Şairlere pek iltifat buyuran ve şiirlerde hikmetler olduğunu açıklayan Risalet-penah Efendimiz’e (sav) şiire bir hakikat rütbesi bahş etmekle hakîkî şairin ucu Hakk’a giden rabıtalar ve ilhamlarla alakalı olduğunu da tesbit buyurmuşlardır. Şiir gizli ve umumi bir hakikat ayinesidir. Ondan kim ne kadar koparabilmişse o kimse şair, onun sözleri de şiirdir.” (s.105)
Merhum Mahir İz’in, “o naif üslubuyla, edebi yönüne atfen şair-i güzide-eser, şair-i fukaha, edib-i lebib, vaiz-i şehir-i muhterem” dediği 1978 yılında vefat eden Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı, geride bıraktığı Divan’la baki kalan kubbede hoş sadası ve şiiriyle var olmaya devam edecektir. Divan okunduğu zaman şiirinin gücü, dili kullanmadaki ustalığı ve hikmetli söyleyişi görülecektir. Ruhu şad olsun. Vesile olanların da ömrü müzdad olsun.