İsa Karaaslan
Şiir serüvenine 90’lı yıllarda Dergah Dergisi’nde yayımlanan şiirleriyle başlayan Çobanoğlu’nun 1995 yılında yayımladığı Şiirler Çağla ve 2009 yılında yayımladığı Hudayinabit kitaplarından sonra, geçtiğimiz Ekim ayında Ötüken Neşriyat tarafından yeni şiir kitabı Tamgalar yayımlandı.
Tamga sözcüğü Türk Dil Kurumuna göre “damga, nişan, alamet” anlamlarına geliyor. Orhun Yazıtlarında da rastlayabildiğimiz “tamga”, Türkçenin en eski kelimelerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Farklı Türk boylarının çeşitli amaçlar uğruna çeşitli simgeler kullanarak duvarlara çizdiği şekiller ve yazılar manalarına gelen bu sözcük şairin şiir evrenini ve karakteristiğini yansıtıyor.
Şiir Ayırır
Kitap henüz başlamadan T.S. Eliot’tan bir epigraf çıkıyor karşımıza, “… Şiir insanları birleştirmez, onları ayırır.” Daha evvel röportajlarından takip ettiğimiz, “Türk şiirinin bütün görkemi şiirimde yankılansın istiyorum.” diyen şairin, kitaba asıl başlangıcını ise Yunus Emre’den bir epigrafla yapması, onun poetik duruşunun tutarlı bir örneği. Bir bakıma modernizmin insanı ittiği yalnızlığa sıkışmadan kendi yolunu aramaya devam ediyor Çobanoğlu: “Kendü yolın aramayan âdem değül er olmadı.”
Şair uzun bir sessizlikten sonra gelen bu şiirlerinde de teknik bakımdan hece veznini kullanmaya devam ediyor ki bu tavır Çobanoğlu’nu kendi çağdaşlarından ayıran başat unsurlardandı. Klişeyi kırarak heceyi modern bir sentezle kullanan şair, şiirde kendine mahsus ritmik hususiyetlerini ustalıkla sürdürüyor.
Şairin ilk şiirlerinden itibaren görülen modernizmle hesaplaşma tavrını bu kitaptaki şiirlerinde de görüyoruz: “sana tunç ve çelik fırlatacaklar / ve er kancıklığı, kadın hasedi / sevmeksizin taptıkları her şeyi” (Kurtbakışı: s.13) Biçimin önvcelendiği geleneksel bir duyarlık, modern dünyadaki ozanın bireylik serüvenleri diyebiliriz kitaptaki şiirler için.
Ç Seslerinin Orkestrasyonu
Kitabın arka kapağında da bir kısmı alıntılanarak sunulan “Ozan” isimli şiirini, şairin poetik duruşunu yansıtan bir metin olarak okumak mümkün. İçinde yaşadığı çağa duyarsız kalamayan, hesaplaşılması gereken kimler varsa onlarla hesaplaşan bir şairin poetikası bu metin. “Ç” seslerinin orkestrasyonuyla örülmüş:
“Ey kişi, ey maroken, ey mersedes, pangonot / Ey yalan, ey alçalma: çiftleşir, vergi verir / Ey yoksulun kanına ekmeği banan hoca / Ey çorak dağlarında yalvaç taşlayan kibir “(Ozan: s.19)
Ayrıca “Ç” sesleriyle kurulan aliterasyonlar kitaptaki birçok şiirde ahenk unsuru olarak karşımıza çıkıyor: “Öğretmezsin bana yusufçuklar öğrenmez / Oldum bittim fizikten anlamaz kırlangıçlar / Ben “ç”lerden bir kenti adımlamış adamım / Duvarların dibinde düşünürdü yalvaçlar” (Şair Meslek Lisesi: s.96)
Kitabın dikkat çeken diğer şiirlerinden biri de “Yılkı” isimli şiir: “şöyle şeyler yazıyor şımarık zamaneler: / ‘Kibritin var mı Tanrım yakasım var dünyayı’ / böylesini yapamam, ben böyle öğrenmedim / gençliğimiz en fazla edepli bir günahtı.”(Yılkı: s.21)
Bireyin Konumlanması
İkinci Yeni hareketinden çağımız şiirine de nükseden bir hastalıktı, şair öznenin kendi benini tanrıyla eş değer görmesi. Cemal Süreya’nın: “Ölüyorum tanrım Bu da oldu işte. / Her ölüm erken ölümdür / Biliyorum tanrım. / Ama ayrıca, aldığın şu hayat / Fena değildir… / Üstü kalsın…” dizeleri; Turgut Uyar’ın “Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya” gibi dizeleri sloganik özellik göstermeleri bakımından da popülist bir tavırdı. Çobanoğlu, alıntıladığım mısralarında yaslanmış olduğu şiir geleneğini ve kendi dünya görüşünü hissettirerek içinde bulunduğu çağa poetik bir eleştiri oku atıyor.
Turgut Uyar’a kulak verirsek, o “Yenide Aranması Gereken” başlıklı yazısında, ozanın gücünü, yeniliğini her çağda tek başına “birey” olarak kalmış olmasında aramak gerektiğine inanır. Tamgalar’daki şiirlerde şairin salt biçim kaygısından öte, kendini içinde bulunduğumuz çağa “birey” olarak nasıl konumlandırdığını görebiliriz.
~
“dünya bir kalabalık ıssızlıkmış anladık
kalp testisi sızmasa yanarmış bütün bütün
avunalım diyeymiş kabre nazır bu cümbüş
narkoz ve teselliler, Sofya Loren ve tütün”
(Yılkı: s.23)