Turgay Bakırtaş
Kurt Vonnegut, II. Dünya Savaşı sırasında Almanlara esir düştü. Tutuklu bulunduğu güzeller güzeli Dresden kentinin müttefik kuvvetler tarafından bombalanarak yok edilişine tanık oldu. Ardında Gazap Üzümleri ve Cennetin Doğusu gibi unutulmaz romanlar bırakan John Steinbeck, II. Dünya Savaşı tüm şiddetiyle sürerken New York Herald Tribune muhabiri olarak çeşitli cephelerde bulundu ve izlenimlerini yazdı.
Ernest Hemingway, I. Dünya Savaşı patlak verdiğinde liseden yeni mezun olmuş bir muhabirdi. Nisan 1917’de orduya katılmak için başvurduysa da sağlık sorunları nedeniyle kabul edilmedi ancak Kızılhaç gönüllüsü olarak İtalya’da ambulans şoförlüğü yapmaya gitti. Savaşta yaralı İtalyan askerlerini taşırken uğradığı top saldırısında ağır yaralandı. George Orwell, İspanya İç Savaşı’nda Barcelona’daydı ve bir POUM (Birleşik Marksist İşçi Partisi) milisi olarak cepheye gitti. Sadece Franco’ya karşı verilen savaşı değil, Halk Cephesi içerisindeki anlaşmazlıkları da içeriden biri olarak gözlemledi ve boğazından aldığı ağır bir yara sebebiyle ülkesine dönmek zorunda kaldı.
Dönemin büyük yazarlarına ve eserlerine bakınca, “Yirminci yüzyıl Batı edebiyatını savaş mı yarattı?” diye düşünmeden edemiyorum. Sanatın her alanını derinden etkileyen savaşlar; Birinci ve İkinci Dünya Savaşı, İspanya İç Savaşı, Cezayir Bağımsızlık Savaşı, Vietnam Savaşı ve diğerleri, Batı aklını kökten sarsmakla kalmadı, ortaya yeni bir insan tipi de çıkardı. Bu “yeni insan”, yaşadığı travmayı kendine tekrar tekrar hatırlatmayı vazife bildi. Bu dönemi anlatan sayısız film çekildi, beste yapıldı, roman yazıldı.
19 Yaşında Cephede
Tüm bu isimler içinde Erich Maria Remarque’ı ayrı tutmak gerekiyor. Çünkü Remarque, ne yazarsa yazsın gölgesinden kurtulamayacağı kadar ünlü ilk romanı Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’u kaleme aldığında takvimler 31 Ocak 1929’u gösteriyordu ve yirminci yüzyıl Avrupa’sından daha çok kan akacaktı. Yazıldığı günden beri milyonlarca satan eserinde Remarque, 19 yaşında bir askerin öyküsünü anlatıyor gözükse de aslında kendinden bahsediyordu. Çünkü o da 19 yaşında cepheye sürülmüş ve savaş sırasında ağır yaralanmıştı…
Yazının tamamını Okur’un 14. sayısında bulabilirsiniz: https://bit.ly/2CBpiBG