Sümeyra Çelebi
Saygıdeğer Ahmet Hamdi Bey,
Bu mektubu size Saatleri Ayarlama Enstitüsü eserinizi bir kez daha okuyuşumun nihayetinde yazıyorum.
Hayri İrdal ile tanışmamız lise ikinci sınıfta bir arkadaşımdan ödünç aldığım kitap ile olmuştu. O vakitler ne anladım bilmiyorum lakin kitabı okurken çok keyif alıp, kısaca bir sürede okuduğumu hatırlıyorum.
İkinci okuyuşumda o sıralar üzerine düşündüğüm bir konu olan “algı yönetimine” dair epeyce notlar almıştım. Üçüncü okuyuşum esnasında kitaptan “keyif ” almayıp bilakis pek çok zaman ruhumun daraldığını, yaptığım çıkarımlarınsa gittikçe arttığını fark ettim. Lise yıllarımda sadece mizahi bir üslupla hayali mevzuların anlatıldığı bir roman gibi okuduğum kitaptaki vakıalar şimdi fazlasıyla gerçekti sanki.
İşleri Onları Görecek Adamlar İcat Eder
Etrafımız saatleri ayarlayanlarla dolu idi. Adı sanal kendi gerçek Halit Ayarcılar tarafından kuşatılmıştık. (Ya da kendi gerçek adı sanal, bilemiyorum). Bizim açtığımız onlarca pencereden hayatlarımıza dahil oluyor, bize, evliliğimiz, işimiz, ebeveynliğimiz, dini hayatımız da dahil her konuda ayarlar veriyor tarifler sunuyorlardı. Her biri Halit Ayarcı’nın tezgahında yetişmiş gibi profesyonel yüzlercesi. Uzun soluklu bir eğitim programına katılmasalar dahi en az üç seans online eğitim almış, şu kaideleri öğrenmiş gibilerdi adeta: “İşler bizden sonra dünyaya gelmiştir, işleri onları görecek adamlar icat eder.”
Anneannelerimizin eski elbiselerinden yaptıkları torbalardan yapıp satmak, alınmış hediyeyi paketlemek, doğumun fotoğrafını çekmek, yazmanın, okumanın, emzirmenin, sakinleşmenin, masal anlatmanın, ekmek yapmanın ve dahi aklımıza gelebilecek her işin atölyesini açmak ancak sizin karakterinizin yönlendirmesi ile yapılabilecek girişimler değil mi sizce de?
“Genç hanımlar, beylerin; genç ve güzel delikanlılar da hanımların saatlerini ayarlayacak… Zeki, sevimli ve konuşkan olmalılar.
– Bu kadar basit bir şey için kim ayakkabı boyatır gibi dükkana gider ki?
– Hayır yanılıyorsun bilakis koşacaklar. Bu istasyonlara öyle zarif bir şekil vereceğiz, öyle güzel elemanlar bulacağız ki en işlek mağazaları geçecek… Erkeklerde vücudun bütün güzelliğini gösterecek. Kadın veya kızlarda icap ederse yaşı örtmeyen ve bilhassa az çok cins dışına çıkarak güzelliği daha keskin, ısırıcı, daha sinema yapmaya yarayacak bir üniforma…”
Tüketim dünyası on yıllar sonra hâlâ Halit Ayarcı’nın taktiklerini harfiyen uygulamaya devam ediyor, biliyor musunuz? Akademide ve edebiyat camiasında da çok büyük değişiklikler olduğu söylenemez. Halit Ayarcı’nın icat ettiği (esasında kibarlığın lüzumu yok düpedüz uydurduğu) Şeyh Ahmet Zamani ve olmayan eseri üzerine incelemeler, hiçbir araştırma ve bilgiye dayanmaksızın, saatler üzerine yazılmış,
kıymetli ve orjinal fikirler içeriyor izlenimi uyandıran başlıklar ile basılmış kitaplar… Bugün yayın camiasında bolca buna benzer çalışmalarla (!) karşılaşıyoruz.
Çok mu Satıyorlar?
Bir çoğumuz gerçekten “Çok mu Satıyorlar?” diye sorsak da pek çokları da esasında bir kıymeti hakikiyesi olmayan bu işlere uydukları kalabalıkla birlikte övgüler dizebiliyor ve hatta ruhumuz bile tüketim nesnesi haline gelmiş durumda.
Hayri Bey’e, psikanalizin çıktığından beri herkesin az çok hasta olduğunu söyleyen ruh doktorunun varisleri, sadece muayenehanelerindeki insanları değil; televizyon ekranları aracılığıyla ve bolca duyguları sömüren senaryoları ile, insanları muhakkak çocukluklarında yaraları olduğuna ikna ediyorlar.
Evet, Ahmet Hamdi Bey sözü daha fazla uzatmadan, yerinde tespitlerinize, kaleminizin kuvvetine, keskin zekanıza, dozunda mizahınıza, kıvamında ironinize bunları besleyen bilginize haddim olmayarak hayranlık duyduğumu ifade ederek mektubuma son veriyor derin hürmetlerimi sunuyorum. Saygılarımla…