Necdet Subaşı
Hicret K. Toprak “Tek Parti Döneminde Diyanet İşleri Başkanlığı” alt başlığıyla kitaplaştırdığı çalışmasında üç temel kavramın modern tezahürlerine odaklanıyor ve Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına damgasını vuran güçlü laikleşme dalgası eşliğinde “mihrab”, “minber” ve “devlet”in değişen statülerini gözden geçiriyor.
Mihrap, Minber ve Devlet, 2017’de Hacettepe Üniversitesi’nde tamamlanan bir doktora çalışmasına dayanıyor. Toprak’ın söz konusu çalışmasında işlediği konular kitapta daha da derinlikli bir çabayla yeniden ele alınıyor. Yazar, Cumhuriyet’in kendine özgü laiklik uygulamalarına bağlı bir şekilde radikal bir muhayyileyle ihdas edilen Diyanet İşleri Başkanlığı’nı, özellikle başlangıç dönemine ilişkin, kuruluş süreçlerini takip etmemizi mümkün kılacak yeni bir açıklıkta ele alıyor ve bizleri tarihsel sosyolojinin kendine özgü muhataralı mecralarında sıkı bir yolculuğa çıkarıyor.
Vazgeçilemez Bir Kurum
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurumsal yapısı, işleyişi ve laik siyasal sistem içindeki misyonu üzerine son yıllarda giderek çoğalan girift sorulara paralel olarak bu beklentileri karşılama saikiyle üretilen literatür göz doldurucu bir şekilde artmaya devam ediyor. Bu çalışmalarda dönemin belli başlı özelliklerini dikkatlerden kaçırmamak koşuluyla Kemalizm’in Diyanet İşleri Başkanlığı eksenindeki kurucu irade ve tahayyülünü bir şekilde takdis eden yönelimlerle karşılaşabileceğimiz gibi aynı şekilde bu yapılanmayı eleştirel bir yolla ve tabii ki cesaretle tartışmaya açan sıra dışı katkılara da tanıklık edebiliyoruz.
Verili sistem içinde vazgeçilmezler sıralamasında belki de en ön saflarda yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında birbirinden bağımsız ve hatta birbirinin iddialarını boşa çıkarma çabasında değerlendirilebilecek pek çok çalışmanın sonuçta artık yeni bir gerilim ve tarafgirlik edebiyatıyla da literatüre yansımaya başladığını söylemek pekala mümkün.
Bu gerilim edebiyatı ekseninden bağımsız bir şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı etrafında hazırlanmış çalışmalar arasında Toprak’ın tezinin her şeyden önce soğukkanlılık üzerine inşa edilen bir perspektifi takip ederek kendini özelleştirdiğini bilhassa vurgulamak gerekir. Yazarın kaynaklara vukufiyeti, dönemsel süreçleri takip etmede kullandığı metodolojik rikkat ve en çok da danışmanı Ahmet Yaşar Ocak’ın çalışmanın hemen her satırına nüfuz edici yönlendirmeleri dikkate alındığında ortaya çıkan çalışmanın öncelikle ilginç bir dönemin pek çok yönünü sarahatle kavrama konusunda hassas okuyuculara verimli bir tablo sunduğunu söylemek zor değil.
Modernleşme Probleminin Temel Eşiği
İştar Gözaydın’ın Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yapısal varlığı ve hukuksal işleyişine yoğunlaşan ve artık alanında pek çoklarınca kült sayılan çalışmasının, her şeyden önce kurumun devlet sistemi içindeki yerini laik prosedürler eşliğinde açıklığa kavuşturma çabasıyla kaleme alındığını biliyoruz. Gözaydın’ın kurumsal yapısal özellikler temelinde incelediği çalışmasının ardından literatüre katılan ve çoğunlukla onun paralelinde üretilen metinler, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın anayasal statüsü etrafında çeşitlenen yeni sorularla ilerleme imkanı bulmuştur.
Oysa Toprak’ın çalışmasında temel hareket noktası Cumhuriyet’in kuruluşu bağlamında esaslı bir problem olarak gündeme gelen “dine bir alan açma” fikriyatının yöneticiler nezdinde nasıl ele alındığı ve yine bu fikriyatın nasıl ete kemiğe büründürülüp ona alışılmadık bir şekilde can verildiğiyle alakalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hem geleneksel olanın yeniden şekillen(diril)mesi hem de geçmişte olanı hiçbir şekilde aratmayacak yeni bir icat sıfatıyla inşası onun aşmaya çalıştığı paradoksal modernleşme probleminin belki de en temel eşiğidir. Gerçekten de bir başka açıdan bakıldığında Osmanlı dini yapılanmasının modern bir bakiyesi olarak da okunabilecek bu modellemede devletle din arasındaki şaşırtıcı bir ilişkisellik yakalanırken, yine başka bir açıdan bakıldığında da giderek daha fazla bir enerjiyle birbirinden uzaklaştırılmaya hazır iki ayrı dominant yapının bir kararda hatta bir sınırda tutulmasını önceleyen incelikli bir stratejiyi görmekteyiz. Toprak’ın yakaladığı bu nokta, aslında çalışmasının da üzerine oturup ilerlediği ana güzergahı ifade etmektedir.
Kendine Özgü ve İstisnai
Bu gerilimin izini geçmişte bulmaya çalışan Toprak ulaştığı doküman ve materyallerle tarihte olanın hem oradan hem de buradan oku(n)masına yoğunlaşırken bir yandan da bütün bu siyasi ve dini müktesebatın çağdaş etkileşimlerini takip ederek aslında bugünü biçimlendiren arka plan bilgilerini çözümlemeye çalışmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı laik devlet uygulamaları içinde kuşkusuz kendine özgülüğü ve istisnai karakteristikleriyle Türk modernleşmesinin belki de en dikkat çekici alameti farikaları arasında yer almaktadır. Hicret K. Toprak hemen her aşamada laikliğin bildik teorik çerçevesiyle ilişkilendirmekte pekala zorlanılabilecek bir kurumsal pratiğin “meşruiyet”ine olduğu kadar, İslam gerçeği söz konusu olduğunda devletin ve toplumun hangi “ayarda” kalarak birlikte millet olabileceği sorusuna da açıklayıcı bir cevap bulmayı hedeflemekte.
Hicret K. Toprak toplam 3 bölüm üzerinden tamamladığı çalışmasında kronolojik zaman işleyişini takip ederken önceliği birinci bölümde dinle devlet arasındaki Türk tecrübesine veriyor ve özellikle Osmanlı uygulamasındaki kalıcı tercihlerin temel kodlarını anlamaya emek sarf ediyor. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişin yer yer fetret yer yer de netameli sayılabilecek süreçlerinden beslenen keskin arayışlar arasında, din-devlet ilişkileri üzerine çeşitlenen bakış açıları eşliğinde Cumhuriyetçilerin kararlılıkla üzerinde durduğu tercihin köklerine yönelik bir tartışmayı dikkatle takibe alıyor.
Dine Alan Açma
İkinci bölümde yazar, “dine alan açma” düşüncesi ekseninde yeni rejimin kurumsal beklentilerine karşılık gelebilecek bir düzenleme çabasını anlamaya yöneliyor. Osmanlı evveliyatından tevarüs eden geleneği dönüştürerek yeniden işlemeyi göze alan Cumhuriyetçi kadronun son tahlilde laik devlet icaplarına bağlı kalarak inşa ettiği bu yapı nihayetinde dini, yeni bir strateji içinde siyasete bağlarken aynı zamanda da onu şaşırtıcı bir şekilde siyaset harici bir içerikle kurumsallaşmaya mahkum etmiş görünüyor. Toprak’ın burada maharetle ortaya koyduğu, modern devlet paradigması içinde dinin ihmale mi yoksa kritik bir mühendisliğe mi maruz kaldığını gösterecek şekilde bir geçmişi okuma çabasıdır. Sonuçta bütün bu ameliye, dini devletin ideolojik bir aygıtı mesabesinde tutmakta kararlı olduğunu göstermesi açısından oldukça manidar olmaktadır.
Toprak’ın çalışmasında son bölüm bütün bu muamele ve düzenleme çabasının baskın bir denetim faaliyetinde somutlaşan yanlarını yakından gözlemekle derinleşir. Engin bir arşiv desteğiyle ilerleyen çalışmada yazar, devletin bir yandan tanımlanmış bir din düzeyinde kabul gören biçimini yeniden fotoğraflamakta bir yandan da bu işlenmemiş ve ham veri stokunu yardıma çağırarak ilerlettiği çalışmasıyla bütün bu olup bitenlerin nihayetinde nasıl bir insan yetiştirme düzenine fırsat verici olduğunu kayıt altına almaktadır.
Toprak’ın çalışması hem hareket noktası olarak seçtiği sorularla hem de okurun zihnine ektiği yeni problem alanlarıyla Diyanet İşleri Başkanlığı hakkındaki sağlı-sollu belli başlı ezberleri suhuletle kırmaya yönelik bir çaba olarak tebrik edilmeyi hak etmektedir. Suçlama yerine anlamayı, övme yerine nüfuz etme çabasını önceleyen bu dikkatin tarih ve sosyolojinin belki de en yakın duraklarından birinde ortaya koyduğu örnek çalışmasıyla yazar böylece başka yeni çalışmaların önünü açıyor, genç akademisyenlerin heyecanlı yönelimlerine ciddi bir motivasyon sağlıyor.
Dipnot:
1 Diyanet İşleri Başkanlığı -Türkiye Cumhuriyetinde İslam’ın Kurumsal Statüsü- (1924-1950), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2017.2 Diyanet -Türkiye Cumhuriyeti’nde Dinin Tanzimi-, 2. b., 2020, İstanbul: İletişim Yay. (Kitabın ilk baskısı Afa yayınlarınca “Müslüman Toplum, “Laik” Devlet” başlığıyla yayınlanmıştır (1993).