İçine Doğulan Bir Güzellik: Gölge
Ayşegül Uyar
Yüzlerce yıldır evlerini, tapınaklarını, tüm resmi ve sivil binalarını inşa etmeye önce çatıdan başlayan, çatının gölgesi altında ve giderek derinleşerek diğer unsurları tamamlayan Japon geleneğinde yetişen Tanizaki için gölge keşfedilen değil bizzat içine doğulan bir güzelliktir.
1886 Tokyo doğumlu Cuniçiro Tanizaki dedesinin matbaasında kağıtlar, el yazıları ve kitaplar arasında büyümüştür. İmparatorluk Üniversitesinde Japon Edebiyatı okumak istese de maddi imkansızlıklar onu okulunu bırakmaya zorlar. Yine de çocukluğundan beri yazarlık hayalini kuran Tanizaki yazmaya gayret etmiş ve tek perdelik ilk tiyatro oyunuyla okurun karşısına çıkmıştır. Erken dönemde Fransız Edebiyatından ve özellikle Edgar Allan Poe’dan etkilense de 1923 sonrasında geleneksel Japon güzelliklerinin peşine düşmüş ve bu arayışı onun diline de yansımıştır.
Eserlerinin kimisinde sansür gerektiren temalara değinse de yazarın çalışmaları Japon kültürü ve o kültüre has güzelliklerin altının çizildiği cümlelerden oluşmaktadır. Gölgeye Övgü kitabı da tam olarak bu zeminde hazırlanmıştır.
Gölgeye Övgü, adından anlaşılacağı üzere ışığın ve parlaklığın karşısına gölgelerin ve karanlığın konduğu bir denemeler toplamıdır. Kitapta gölge, ışığa bir alternatif değil ancak onun güzelliğinin tam manasıyla anlaşılması için bir ihtiyaçtır. Tanizaki gölge ve ışığı birer doğa olayı olmanın ötesinde toplumların yaşam biçimleri, kültürleri, zevkleri ve sanatları üzerinde etkileri olan daha derin birer ayırt edici olarak konumlandırır. Kitap, doğaya mahkum ve doğa karşısında aciz insanların doğayla girdikleri mücadele sonucunda edindikleri kuytuları, duldaları, gölgeleri, sığınakları ve bunların günlük hayattaki tesirlerini anlatan bir önsözle başlar.
Depremin İzleri
Yazarın edebi bir çaba olmaksızın fakat bunun yanında yılların birikimi olan bir dil ustalığı ile hazırladığı eser mimari bir söylev kitabı gibi başlasa da bundan çok daha fazlasıdır. Tanizaki’nin edebiyatı üzerinde yadsınamaz etkisi olan 1923 Tokyo depreminin izleri kitapta da rahatlıkla sürülebilir. 140 binden fazla kişinin öldüğü deprem sonrası edebi tarzını neredeyse tamamen değiştiren ve modern bir üslupla geleneğin izini yeniden sürmeye başlayan yazarın doğa karşısında insanları birer böceğe benzetmesi şaşırtıcı gelmez okura.
Her şeyin kusursuzluğunu isteyen, keskin hatları, parlak ve keskin camları olan modern batı mimarisi karşısında yere daha yakın, her şeyden önce çatının inşa edildiği, saçaklarıyla köklü birer ağaca benzeyen Japon tarzı evleri konumlandırır. İnsanın doğadaki en basit ihtiyacı olan barınmanın bile kültürler arasındaki farkına ve bu farkın aslında doğaya karşı duruş yahut doğayla kucaklaşma olduğuna okuru ikna eder. Yağmur, rüzgar ve karın ulaşılabilirliği bile bizim doğaya karşı tavrımızı gösterir bu tezle.
İçinde bulunduğu şartlara uyum sağlayan ve bununla yaşamayı, mutlu olmayı bilen doğu insanıyla hep daha fazlasını isteyen batı zihniyeti gölge ve ışık, aydınlık ve karanlıkta bile rahatlıkla ayırt edilir.
Ruhun Dinlendiği Bir Mekan
Tanizaki, denemelerinde mimaride kullanılan saçaklı çatılardan, aydınlatmada kullanılan mumlara, kağıt kaplı pencerelerden, ısıtma için kullanılan sobalara kadar pek çok ayrıntıya değinir ve her biri üzerinde gölgenin büyüleyici etkisini okura büyük bir ciddiyetle anlatır. Işığın saçakları, kapıları, pencereleri aşarak odalara sızması, mum ışığının titrek alevi altında yahut altın kaplama bir yemek takımının parıltısı üzerinde bıraktığı izler okurda gölgelere karşı bir hayranlık oluşturur. Fakat bunlar Tanizaki’ye yetmemiş olacak ki yazar Japon tarzı tuvaletlere de değinir. Onun gelenekte aradığı güzellik burada da karşımıza çıkar. Soğuk ve yalnız kalınan tuvaletlerden, dar yürüyüş yollarından ulaşılan bahçelerin kuytularına inşa edilen ve nihayetinde yaprakların hışırtısının, böceklerin seslerinin duyulduğu tuvaletlere gelinir. İlk örnekteki tuvalet ne kadar parlak, temiz ve soğuksa ikinci örnekteki tuvalet de bir o kadar loş, sıcak ve toprağa yakındır. Bu tuvalet aynı zamanda ruhun dinlendiği bir mekana dönüşür böylece. Çünkü ortam ne kadar ışıklı ve parlaksa kirler de o kadar görünür olur ve kusursuz bir temizlikte bile insanı tedirgin edici bir kirlilik hissiyatı vardır. Fakat bahçelerde inşa edilen, ağaç dalları arasından ulaşılan ahşap tuvaletlerin loşluğu misafire güven verir. Anlarız ki yazarın bu denemeler bütününde bahsetmek istediği bir ihtiyacın giderilmesi değil o esnada bürünülen ruh halidir. Bu sebeple özellikle kışın kullanılan ısıtma sistemlerinde ateşin yahut alevin görünür olmasını, odadaki eşyalarda alevin gölgesinin süzülmesini ısrarla arar yazar.
Geleneğe Özlem
Yazar kitabında kendi evinin inşa sürecinde dikkat ettiği şeyleri de okuru bıktırmadan tek tek anlatır. Modern dünyada hala geleneksel Japon evlerinin yaşatmak için gösterdiği çaba nedeniyle eleştirilmiş olacak ki savunması gecikmez. Temel gereksinimlere duyulan zevk için çırpınmanın bir lüks olmadığını, Doğu toplumlarının Batının etkisinde bunca yoğun kalmasa zaten sürecin böyle gelişeceğini söyler. Tanizaki böylece hem evinde hem eserinde geleneğe olan özlemini dile getirir ve bu gelenek batı karısında güçlenerek devam etseydi ne olurdu sorusunu peşine düşer.
“Güzellik denilen şey hayatın halihazırda var olan geçeklerinden doğar,” diyen yazar için gölgenin güzelliği anlaşılabilir bir bilgidir. Yüzlerce yıldır evlerini, tapınaklarını, tüm resmi ve sivil binalarını inşa etmeye önce çatıdan başlayan, çatının gölgesi altında ve giderek derinleşerek diğer unsurları tamamlayan Japon geleneğinde yetişen Tanizaki için gölge keşfedilen değil bizzat içine doğulan bir güzelliktir. Yazarın Gölgeye Övgü’sü gölge içinde bulunan, sezilen, hissedilen ışığa da gizli bir övgüdür bu sebeple.
Eşyanın kendinden ziyade mekandaki uyumu ve gölge içindeki belli belirsiz hallerinin oluşturduğu gizem yazar için gölgeyi önemli ve vazgeçilmez kılar. Bütünün olan çıplaklığıyla görünür olması değil belli kısımlarının görünmesinin verdiği haz da muhakkak bunda etkilidir.
Gölge ve Işık: Doğu ve Batı
İlk sayfalarından son sayfalarına kadar kültür, gelenek, sanat içinde gölgeyi anlatan yazarın cümleleri başka bir okumayla bir doğu batı karşılaştırmasıdır aynı zamanda. Batının ezici gücü karşısında binlerce yıllık geçmişinden çok uzağa öyle ya da böyle düşmüş her doğulu gibi Tanizaki de bu mukayeseyi ister istemez yapar. Batının hayaletleri, cadıları, karanlığın kötülüğüne dair anlatılan tüm masallarına karşın; elektriğe, petrole kısacası ışığa dair her şeye onlardan geç ulaşan doğunun karanlıkla barışıklığını okuruz. İçinde bulunduğu şartlara uyum sağlayan ve bununla yaşamayı, mutlu olmayı bilen doğu insanıyla hep daha fazlasını isteyen batı zihniyeti gölge ve ışık, aydınlık ve karanlıkta bile rahatlıkla ayırt edilir.