Söyleşi: Jason Booher
Konuşan: Kübra Ramazan
Dilerseniz sohbetimize tasarlama sürecine nasıl girdiğinizle başlayalım. Beklenilenin aksine eğitiminiz görsel sanatlar ya da tasarım temelli değil, öğretmenlik eğitimi aldınız.
Evet, bahsettiğiniz gibi oldu. Aslında 8 yaşımdayken bir tasarımcı olacağımı kişisel günlüğüme yazmışım, bunu sonradan buldum (daha çok bir mühendis olarak düşünüyordum). Ama sonra bir lisede İngilizce öğretmeni olarak dünyayı değiştirme isteğiyle büyüdüm. Her zaman çizdim ama özel bir şey üretme konusunda yaratıcı bir ihtiyaç hissetmedim. Öğrencilerle sürekli etkileşimi sevdim, ancak iki yıl sonra depresyondaydım ve hayatımda büyük bir değişiklik yapmam gerekiyordu. Bir yıl boyunca elimden geldiğince resim yaptıktan sonra, bir kutu ID (Endüstriyel Tasarım) dergisi buldum. Grafik tasarım hakkında daha fazla şey öğrendikçe ve üzerinde düşündükçe, problem çözme ve biçim oluşturma sevgimin olduğunu keşfettim. Bir yıl sonra da grafik tasarım okudum.
Sizce kapak tasarımının kitabın bütünlüğünde nasıl bir yeri var?
Kitabın okurla tanışmasında; kitap daha basılmadan önce kapağı, kitaba yönelik farkındalık yaratmak için tanıtımda kullanılıyor. Yani bir tanınma anı. Bu anlamda, kapağın gerçekten harika olması için kitabın derinliklerindeki bir şeye bağlanması gerekiyor. Sizin de ifade ettiğiniz gibi, kapağı kitabın bütünlüğüne gerçekten bağlayan şey budur. İyi bir kapak, kitapla olan ilişkisinde dürüst olmalıdır. Okuyucuyu yanlış yönlendirmek istemezsiniz (bunu, kitaba bağlı kavramsal olarak ilginç bir nedenle yapmadığınız sürece).
Çalışmalarınıza bakıldığında bazılarının çizgisi benzer olsa da aslında tasarımlarınızın genel olarak ortak bir çizgisi yok. Bir kapak tasarımına başlarken çıkış noktanız, sizi o tasarıma başlatan şey ne oluyor? Şöyle sorayım: İlham kaynağınız var mı?
Kapak tasarımlarımda ortak çizgiler demenizi benzer ilişkiler olarak düşünüyorum. Ama asla aynı biçimsel hareketi tekrar etmemeye dikkat ediyorum. Onları birbirinden ayırıp farklı kümeler halinde birleştirmeye çalışıyorum. On yıldan fazla zamandır tasarım öğretiyorum ve reaktif sezgiye güvenmek yerine ilişkileri derinlemesine anlamak, öğrencilerime tasarımı sunma şeklimdir.
Nihayetinde her kitap için, bunun benzersiz bir şey olduğu fikrini güçlendirmeye çalışıyorum. Tasarıma başlayacağım kitabın, kitap denizindeki ayırıcı yönünü, tekil iletişimini bulmaya çalışıyorum. Bir kitabı ne kadar çok okursanız, kendisini o kadar tekil bir şey olarak ortaya çıkarır. Kapak, okuyucuya kitap için önce tanıdık bir şey getirmeli, ardından da okuyucuya onun yeni ve okumaya değer olduğunu işaret edecek yeni bir şey getirmelidir.
Aslında nasıl başlayacağıma dair genel cevabım; “duruma göre değişir”.
Tasarımlarınız arasında yapmakta en zorlandığınız kapak tasarımı hangisiydi?
Benim için tasarlaması en zor kitap türleri, Amerikan yayıncılık dünyasının “ticari” olarak adlandırdığı çizgide yürüyen kurgu. Genellikle zorluk, bir yazar veya temsilci kapak hakkında en iyi şeyi bildiğini güçlü hissettiğinde ve sanatı yönetmeye ve çok özel şeyler istemeye başladığında olur. Ama genel olarak kurgu benim için daha zor. Nick Harkaway’in Gone
Away World adlı kitabı benim için zordu. Buradaki zorluk, çok sevmemin yanında yetenekli bir yazarın ilk romanıydı ki, bu benim iyi bir kapak yapmamın önüne geçti.
“Şu ana kadar yapılmış en iyi kapak tasarımı bence…” diye başlayan bir cümle okuduğunuzda aklınıza hangi tasarım gelir?
Bu, bir isim vermek için hileli bir soru gibi görünüyor. Ancak aklıma ilk gelen Paul Rand’ın Goodbye Columbus (Philip Roth) tasarımı.
Türkiye’de ya da dünyada ilgiyle takip ettiğiniz kapak tasarımcıları var mı?
Çağdaş kitap kapağı tasarımından ve tasarımcılardan uzak durmaya çalışıyorum. Giderek daha fazla tasarım koleksiyonu toplanıp dijital hale getirilip paylaşıldıkça, tasarımcıların daha az görünür tasarım topluluklarına maruz kaldıklarını düşünüyorum. Bu grafik tasarımın geçici doğasının koleksiyonculara çok fazla bağımlı hale gelmesi ile ilgili bir problem.
Ülkeden ülkeye, bölgeye göre kapak tasarımları tarzının da değiştiğini görüyoruz. Bazı tasarımların ortak bir dili olsa da bazıları o bölgenin kültürünü de yansıtıyor. Tıpkı kıyafetler gibi. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce tasarımda ortak bir dil mi olmalı, yoksa bölgenin kültürünü yansıtan bir tarafı olmalı mı?
Sanırım ikisinden de biraz. Bir tasarımı oluşturan ilişkilerde, resmi ilişkiler ile kavramsal ilişkilerin bir karışımına sahip olursunuz. Ama birbirlerinden ayrı veya izole değiller. Ülkeden ülkeye ve hatta ülkelerin beklentisi dahilinde bölgesel kültürler (pop kültürü, yazının nasıl okunduğunun yönü vb.) çılgınca farklı olabilir.
Benim için tasarımın bir parçasının o bölgedeki kültürü yansıtması gerektiğini söylemem mantıklı değil, çünkü etkili tasarım büyük olasılıkla zaten bir bölgenin kültürüne dahil oluyor. Aynı zamanda, herhangi bir bölgedeki harika tasarımın başka herhangi bir bölgedeki harika tasarımla bazı derin ortak yönleri olduğunu düşünüyorum. Tekil bir ortak görsel dil değil, tasarım kararlarının temelini oluşturan temel bir ağ.