Dursun Çiçek
Okunan kitaplardan oluşur kütüphane, seyredilen kitaplardan değil… Dolayısıyla iyi bir kütüphane kurmak, iyi, bilinçli bir okur olmakla ilgilidir. Lakin okumak ne demektir? Okumak benim anlayışıma göre bir boş zamanlar zevki ve meşgalesi değil, insanın inanma ve yaşama biçimi, hayat ve dünya tasavvuru ile ilgilidir. Başka bir deyişle okumak sadece kitap okumaya hamledilemez. İnsanın genel okumasının bir parçasıdır kitap okumak. Böyle olunca bizim okumamız eşya ve hadiselere Hakk’ın nazarı ile bakmamız, anlamamız ve tabir etmemizle ilgilidir. Okumayı bir kültür ameliyesi, bir zevk işi, bir boş zamanlar meşgalesi olarak nitelemek modern bir şeydir.
Buradan yola çıkarsak okuma biçimimiz bir dünyayı, hayatı, şehri, mahalleyi, evi kurmakla ilgilidir. Tıpkı bir dünya, bir hayat, bir şehir, mahalle ve ev kurar gibi kütüphanemizi de öyle kurarız. Dolayısıyla okumak ve okuduklarını hayatında mücessem hale getirmek bir mimarın varlığı inşa etmesine benzer. Biz de okuyarak zihin dünyamızı ve ahlaki bağlamımızı, okuduklarımızı yanımızda tutarak başkalarının da okumasını isteyerek insanlarımızı ve toplumumuzu inşa ederiz.
Evin Dışını Tuğlalarla İçini ise Kitaplarla Döşeriz
Kitapla inşa ettiğimiz ev -çünkü tuğla tuğla döşer gibi aslında evimizi kitaplarla yeniden öreriz- iç dünyamızın yansımasıdır. Evimizi dışarıdan taş veya tuğla ile inşa ederken içerden de kitaplarla inşa ederiz. İnancımız taş ve tuğla ile dış anlamda nasıl yansırsa tevil ve tabirlerimiz de kitap kitap iç anlamda yansır.
Bir insanın kütüphanesinden onun nasıl bir hayat nizamı ve dünya tasavvuru olduğunu rahatlıkla anlayabiliriz. Başka deyişle bir insanın kütüphanesinden onun hayatının safhalarını öğrenebiliriz. Öyleyse bir kütüphane kurmak bir hayat nizamı kurmanın veya bir dünya görüşü-tasavvuru oluşturmanın göstergesidir. Dolayısıyla iyi bir kütüphane bir insanın nazari ve ameli bağlamının eşliğinde oluşur. Bu sadece ferdi anlamda insan için değil onun içinde yaşadığı devlet ve toplum için de geçerlidir. Biz devletlerin, toplumların kütüphanelerinden de onların hafızalarını -tarihlerini-, dillerini yani insana ve topluma ne söylediklerini, hayat nizamlarını ve dünya görüşlerini rahatlıkla öğrenebiliriz. Nitekim milletler de kütüphanelerini bu bilinçle kurarlar ve geleceğe taşırlar.
Kitap vahiy nasıl bizim dünya görüşümüzü, dünyamızı, hayatımızı belirlerse biz de dünya tasavvurumuzu, hayat nizamımızı ve yaşama biçimimizi kitaplarla oluştururuz. Kitabı kitapla tevil ve tabir ederiz. Yazdığımız veya okuduğumuz kitaplar ya da bunun sonucu olarak kütüphanemizde bize eşlik eden kitaplar, tevil ve tabirlerimizdir. Kütüphane kurmak bir dünya inşa etmek, bir yaşama biçimi oluşturmak, hayat nizamına katkıda bulunmaktır. Zamanı, tarihi, hafızayı bugün kılmak onunla gelecekte karşılaşmak, muhatap olmaktır. Bin yıl önce yazılmış bir metin bugün hâlâ kitap olarak varlığını sürdürüyorsa okunduğu, tevil ve tabir edildiği içindir.
Ancak Rönesans ve sonrasında modern dönemle birlikte okumanın ve kitabın bağlamı da kökünden değişti. Kitap ve okuma bir kültür ameliyesine indirgendi. Her şeyi görüntüye indirgeyen ve gerçekliğinden koparan aydınlanma düşüncesi, kitabı ve okumayı da bir zevk,
üst kültür alışkanlığı, sınıf farklılığının göstergesi olarak kabul etti. Kütüphaneler ayrıcalıklı insan olmanın göstergesi sayıldı. Bu anlamda kitap ve kütüphaneler, okuyan insanlar, birer tahakküm unsuru ve aracı olarak kullanıldı. Bu sürecin sonunda kitap gösterinin, imajın ve tüketimin nesnesi haline geldi. Nitekim bu sürecin tabii sonucu olarak bugün kitapların dijitalleşmesi, kütüphanenin yerini kafelerin alması tesadüf değildir.
Kitabın bir dekor veya aksesuar olarak kullanımı, onu kitap ve bulunduğu yeri kütüphane yapmaz. Nitekim modern süreçle birlikte kitabın çoğalması birinci derecede okunması ve bilgisel kaygı ile ilgili değildir. Bugün çoğu zaman bizde bile kitabın bir tüketim-gösteri unsuru olduğu unutulmamalıdır. Kitap da bir imajdır. Bugün kitabın da benzetimi vardır.
Burjuva ve Bilgelik
Kitap okumanın alışkanlık olduğu toplumlarda okumak ve kitap, birinci derecede ilmin değil bir kurgunun tezahürüdür. Bu anlamda kitap tüketimin unsuru olduğu gibi aynı zamanda kitap bir öğretmenin- öğrenmenin değil aynı zamanda bir perdelemenin, bazı şeylerin üstünü örtmenin de aracıdır. Bilhassa içinde yaşadığımız tüketim toplumu ve kültüründe bu husus göz ardı edilmemelidir. Kitap ve kütüphanenin Batılı anlamda bir burjuva kültürü ve seçkinlikle tebarüz etmesi ile biz ve Doğu kültürlerinde alimlik-bilgelik yönünün öne çıkması aynı değildir.
Halbuki kütüphane, bir kafe veya vakit geçirme merkezi değil, yaşama alanı olmalıdır. Yani hayattan koparılan bir kütüphane olmaz. Evimiz için de geçerlidir bu. Evimizin belli bir köşesini kütüphane yapmak yerine evde yaşayanların ilgisine göre onların hayatları ile ilgili olarak kütüphaneyi tıpkı bize eşlik eden temel unsurlarımız gibi hayatın içinde tutmalıyız. Bizim kitaplarımız ve kütüphanelerimiz de gösteri- görüntü eksenli değil, ameli olmak durumundadır. Dolayısıyla iyi bir kütüphane öncelikle hayatın içinde olmalıdır.
Kütüphane çeşitli kitapların bulunduğu yer veya kitap çeşitliliğinin merkeze alındığı yer değil, kütüphane sahibi insanın dünya tasavvuru ve yaşama biçimi ile ilgili olarak oluşan yerdir. Nitekim iyi bir kütüphanede çok kitap olması gerekmez. Kişinin beşeriyetten insanlığa gidiş sürecinin gereği olan kitapların olması kafidir. Dolayısıyla kütüphanedeki farklılıklar meşreple ilgilidir. Yani öze ait nitelikler benzer olduğu için burada farklılıklar olmaz. Farklılıklar meşreple ilgilidir.
Kütüphanemdeki Her Kitap Bilinçli Bir Tercih
Ben hiçbir kitabımın tesadüfen kütüphanemde olmadığını bilirim. Her kitabın benim hayat sürecimde bir izi ve bağlamı vardır. Ortaokul veya lisede okuduğum bir kitabı elime aldığımda o döneme gidemiyorsam, üniversitede okuduğum bir kitabı elime aldığımda o heyecanı yeniden yaşamıyorsam zaten ben okumamış ve kitabı bilmiyorum demektir. Kitap bu anlamda bir hafızadır. Sadece geçmişi bize taşıma anlamında değil; bizi de geçmişe taşır. Dolayısıyla iyi bir kütüphane sadece geçmişi bugüne değil ferdi anlamda bizi de geçmişe taşır.
Buraya kadar anlattıklarım işin insani ve ahlaki yanıydı. Gelelim kitap yanına. İyi bir kütüphanede kitaplar tesadüfen bir arada değildir. Her elimize geçen kitabı bir araya getirdiğimizde kütüphane oluşmaz. Sözünü ettiğim ahlaki ve zihinsel bağlamın tabii etkisi olarak ister şiir ister roman veya hikaye, tarih veya düşünce, bilim veya felsefe kitapları olsun, tesadüfen bir araya gelmez. Bir bilincin sonucu olarak bir araya gelirler. Bu anlamda onların
oluşturduğu bütünlük kütüphaneyi oluşturur. Bu, insandaki şahsiyetin gelişimine paralel olarak şehirdeki, evdeki, ülkedeki şahsiyetin tamamlanması ile ilgili bir durumdur. Öyleyse kitaplarımız ve kütüphanemiz bizim zihni-ahlaki ve ameli duruşumuzun tezahürüdür. Oradaki bir şiir kitabı ile tarih kitabı, bir sanat kitabı ile sosyoloji kitabı, bir roman ile hikaye bir bütünün parçaları olarak oradadır. Nasıl birbirini tamamlayan kitaplar bizim zihin dünyamızı oluşturursa kitaplarımız da kütüphanemizi oluşturur. Bu anlamda kütüphane, aynı zamanda bir bütünlüğü ve tamamlanmışlığı temsil eder. Ancak bu tamamlanmışlık olan biten bir durum değildir. Süreklilik ilkesi çerçevesinde bütünü geleceğe taşır.
Herhangi bir ferdi veya umumi kütüphaneye gittiğinizde kitapların oluşturduğu bir bütünlük ve süreklilik yoksa orası kütüphane değildir. Çünkü yanındaki, altındaki, üstündeki kitaplarla bir bütünlük ve süreklilik oluşturan kitapların olduğu yerdir kütüphane. Hatta sadece okunuşunda değil, dizilişinde, omuz omuza duruşunda bile bir bilinç vardır. Hasılı insan, iyi bir kütüphaneyi ferdiyetini kurar gibi kendi olmaklığı bağlamında kurar. Bu anlamda aradığımız ve bulduğumuz her kitap bir anlamda kendimize tekabül eder.