OKUR, Kitaplar Yalnız Kalmasın Diye Çıktı
 

Kitapçı Baytar

Mustafa Çiftci

Sağ görüşlü bir memleketten olduğum için fakülteye gidince de sağcı çocuklarla beraber olmam beklenirdi. Ama ben haki renk parka giyen, saçı belinde bir kıza tutuldum. Kız solcuydu. Sol yumruğunu havaya kaldırdıkça benim içim gidiyordu. Kolları gümüş zincir, künye, bilezik ile doluydu. “Bunlar halkıma vurulmuş zincirleri ediyor.” diyordu. “Haklısın sultanım.” diyordum.

Kız nerede ben oradayım. Hemen belirteyim kızın adını söylemeyeceğim. Adı bende mahfuz olsun isterim. Derste, koridorda, kantinde kızın takipçisiyim. Hal böyle olunca benim adım da solcuya çıktı. O zamanlar bu kamplaşmalar pek önemliydi. Bir gün solcu arkadaşlar beni kenara çektiler, “Senin memleketten solcu çıkmaz sen hayırdır?” dediler. Ben anlatmaya çalıştım. “Sağın solun peşinde değilim. Bir kız sevdim onun derdindeyim.” demeye çalıştım. Ama ajanlık suçlamasıyla beni bir dövdüler ki herhalde bir çuval patatesi o kadar yumruklasalar patates püresi olurdu.

Solcular dövüp atınca sağcılar da merakla sordular; “Neden dayak yedi bir çocuk?” Ve onlar da karar verdiler ki ben her ne kadar sağcı memleketten gelsem de sağcı mı solcu mu olduğum belli olmadığından ben olsa olsa bir dönek olabilirdim. Döneğin hakkı kötektir demiş olacaklar ki bir de onlar dövdü beni.

Okuması Batsın

Benim bu halimi memlekete haber etmiş birisi. Babam çıktı geldi. Beni kolumdan tuttuğu gibi memlekete getirdi. “Okuması
batsın oğlan elden gidecek.” diyerek fakülte hayatımı sonlandırdı. Veterinerlik talebesi birinci sınıftan terk etmiş bir adam olarak bir zaman boş gezdim. Başıma gelenleri hiç düşünmedim. Düşündükçe boğazıma bir yumruk oturuyordu. Benim boş gezdiğimi gören babam bana bir veterinerin yanında iş buldu. Hayvanları aşılıyorduk. Ben narin adamım o kadar büyükbaş içinde bunalıyorum. Hayvan aşılamak pek zor iş. Hayvan yerinde durmaz. Biraz hoyrat davransan sahibi gücenir falan, hasılı zor iş.

Veteriner hekim çırağı olarak bir zaman da öyle geçti. Ben bu arada durmadan dinlenmeden okuyan bir adam olduğumu söylemedim. Fakülteye gitmeden evvel de fakültedeki hengamede de ben hep okudum. Evde epey kitap birikmiş. Annem onların tozunu almaktan bezmiş. Bir gün dedi ki yahu oğlum okuduklarını satsan bari. O zaman aklıma bir fikir geldi. Ben bir tezgah açsam hem okusam hem satsam dedim. Babam önce; “… yok gül gibi mesleğin var.” dedi.

Annem kitaplar evden gideceği için mutluydu. Benim inadım babamın yok demesinden engin çıktı. Sonunda çarşıda bir köşe başında tezgah açtım. Okuduklarımı satmaya başladım. Sonra baktım ki bendeki fikir kitapları yavaş gidiyor da hikaye, roman satılıyor. Bir de şiir meraklıları var. Onlar şiir kitabı görünce kaçırmıyorlar. Anneme dedim ki bendeki kitapların müşterisi az. Ben yeni kitaplar getireceğim. Atladım İstanbul’a gittim. İstanbul’da kitapçıları gezdim.

Yazının tamamını Okur’un 14. sayısında bulabilirsiniz: https://bit.ly/2CBpiBG

Henüz yorum yok...

Yorum yapmak ister misiniz?