Mehmet Lütfi Arslan
Bir zamanlar “Kitap Okumanın Zararları” diye bir dosya yapmıştık. Aslında amacımız ironiydi. En açık mesajlardan bir tanesini zikredeyim, fikir versin: “Kitap okumak sizi geliştirir, bir müddet sonra kitap okumayan arkadaşlarınızdan koptuğunuzu fark edersiniz. Kitap zaten iyi bir arkadaştır, dolayısıyla sizi arkadaşsız bırakabilir.” Bu minvalde akıl yürütmeleri gençler çoklukla anladı, itiraz edenler de dinleyince ikna oldular. Ama yaşlılardan “Böyle kapak mı yapılır, çocuklara kötü örnek oluyorsunuz.” diyeni aslında kitap okumanın reklamı yapmaya çalıştığımıza bir türlü ikna edemedik. O dosyada kitabın zararlarını (!) sıralarken bir tanesini “ama bu cidden zarar olabilir” deyip pas geçtiğimizi hatırlıyorum. O madde okuyucunun sevdiği kitaba bir müddet sonra aşk ile bağlanması, hatta orada kalmayıp o sevdiği kitabı putlaştırmasıydı. Vaki midir bu? Evet, vakidir. Böyle bir zarar ihtimali var mıdır? Evet, vardır. Kitap kendisine yöneleni içine alacak kapasitede ise dışarı bırakmama kapasitesine de sahiptir. Dışarı bırakmamak, o kitabı put edinmekle neticelenecek bir patolojiye yol açabilir. Bunu kitap yapmaz aslında, okur kendi kendine yapar. Kitaba kapılmak ya da aracın amaca dönüşmesi bir bakıp çıkılacak mekanı hapishaneye döndürür. Düşünce tarihimiz böyle kitap mahpuslarının açtığı mecrada ilerlediği için mi düşünce tarihi olarak görülmez, bunu ehli tartışsın.
Kitap Fetişizmi
Kitabı putlaştırmak derken bibliyofilden farklı bir şey kastediyoruz. Kitap edinmek, örneğin aynı kitabın farklı iki baskısına sahip olmaya çalışmak, kitabı sadece kitap olduğu için sevmek insan-obje ilişkisi bağlamında sık tesadüf edilen bir sapma olarak değerlendirilebilir. Bu fetişleştirmeye kadar gitse de kitabı başka bir eşyadan farklı kılmaz, çünkü sonuçta her şey fetişleştirilebilir. Kendi düşmanını bile “çok satan idoller”e dönüştürebilen piyasa tabii ki kitabı ve kitap sevgisini es geçmeyecektir. Nitekim günümüzde kitap, muhtevası ile değil, bizatihi nesne olarak tecimen bir gayretin (İngilizcede “bookishness” diye ifade ediliyor) istismar konusudur. Ama biz bundan, yani bir obje olarak kitabı fetişleştirmekten bahsetmiyoruz. Biz kitabın muhtevası ile ilgili bir sapmadan bahsediyoruz. Kitabı putlaştırmak derken kitabı hayatın yerine kaim etmeyi ve en önemlisi de içeriğine kutsiyet atfetmeyi kastediyoruz. Mukaddes kılınmış tek bir kitap vardır, gerisi laf ü güzaftır; diğerleri, fanilerin harcı olduğu için okunup ya da göz atılıp geçilecek satırlardan fazlası degildir. Hükmü verince yazının bundan sonrası zait kaçabilir, ama kitabı putlastırmanın mahiyetini biraz açmakta fayda var. Kitap hayatın nasıl ikamesi olur? Bir obje olarak kitabın fetişleştirilmesinden endişe etmeyen bizler niye içeriğine kudsiyet atfedilmesinden rahatsız oluyoruz? Bu sorunun cevabı için Paul Freire’nın dikkat çektiği ve Appadurai’ın meyvesini devsirdiği bir düaliteyi hatırlayalım. Karşılastırmanın bir tarafında söz (word) var, öbür tarafında ise dünya (world). Söz; dünyanın, hakikatin, eşyanın ne olduğunu bize izah etme iddiasındaki her türden zihni ürünü ifade ederken, dünya; vakıa, olup biten, yaşanıp giden veya hakikatin örtülü halini anlatan bir kavramdır.
Yazının tamamını Okur’un 15. sayısında bulabilirsiniz: bit.ly/3idf6PP