Mustafa Çiftci
Seyit aklına fikir gelince çok çay içer. O kahvaltı masasında da bir demlik çayı bitirmiştir. Muhtar olarak açılış yapacağı günü hayal eder. Perişan ev yıkılıp yerine bir gecede konacak konteynır ile kütüphane hazırdır. İçine konacak kitaplar ise kültür müdürlüğünün kitaplığından alınacaktır.
Size bir konteynır kütüphane hikayesi anlatacağım bakalım beğenecek misiniz?
Seyit, genç muhtar olmuştu. Kafasında projeler, dilinde tespitler dolaşıp durdu bir zaman. Her projesine bir kulp taktılar. Her fikrini önce dinleyip sonra hayır dediler.
Muhtarlığının ilk yılını öylece savrularak geçirdikten sonra, bir kahvaltı sofrasında Seyit’in aklına yeni bir fikir misafir oldu. Seyit, muhtarlığın hemen yanındaki yıkık dökük ev tamamen yıkılıp yerine prefabrik bir kütüphane yaptıracaktır. Kendince projeyi kolaylaştırmanın yolunu da bulmuştur. Yıkım işini bir müteahhit arkadaşına yaptıracaktır. Aynı müteahhitin şantiyesinde yer alan konteynırlardan biri de temizlenip kütüphane yapılacaktır.
Fikir Bu, Kafada Durduğu Gibi Durmuyor
Seyit aklına fikir gelince çok çay içer. O kahvaltı masasında da bir demlik çayı bitirmiştir. Muhtar olarak açılış yapacağı günü hayal eder. Perişan ev yıkılıp yerine bir gecede konacak konteynır ile kütüphane hazırdır. İçine konacak kitaplar ise kültür müdürlüğünün kitaplığından alınacaktır. “Böylesi kolay projeye de hayır demezler herhalde. Herkes el birliği içinde bu işi yapar. Bizim milletimiz okuyan adamı sever.” diye düşünür. Seyit bu kadar coşunca hanımı ona dokunmaz. Seyit gezer, tozar, aklında fikir ile coşar bir zaman. Sonra durulur. Daha doğrusu hayat ona her fikrin peşine düşülmeyeceğini öğretmiştir.
Ama fikir bu, kafada durduğu gibi durmuyor. Seyit; “…bu sefer yapacağım, bu sefer bu fikrim aklıma geldiği ile kalmayacak. Bu sefer olacak…” diye yemin, kasem dolaşmaya başlar. Önce evi yıktırır. Müteahhit arkadaşından konteynırı getirip kondurur arsaya. İş kitapları koymaya geldiğinde kültür müdürü Seyit’in yokuş aşağı giden hevesine ilk freni basar. “Kültür müdürlüğünden dışarıya kitap verilmez. O kitaplar demirbaştır. Bir tanesi bile yerinden oynatılamaz. Hepsi memurlara bir bir zimmetlidir.”
Konteynır da Seyit de Yerinde Durmadı
Seyit pes edecek gibi değildir. Koşar adım kaymakama gider. Kaymakam onu dinler ve yıktırdığı evin tescilli eser olduğunu söyler. Değil yıktırmak eve çivi çakmak bile izne tabidir. Seyit kime sormuş da yıktırmıştır. Ayrıca yıkılan evin yerine konteynır içine kitap doldurmakla bu işler olmaz. O konteynır kütüphanede bir çocuğun burnu kanasa sorumlusu Seyit olur ki cezası ağırdır.
Kaymakam Seyit’i bulmuşken bırakmaz. Ve emniyete haber verip Seyit’in tescilli eser yıktırdığını tutanak altına aldırır ve mahkemeye verir. Üstelik evin Almanya’daki sahipleri olanları duymuş. Seyit’in evini arayıp hanımına epeyce bir laf saymışlardır.
Seyit emniyetteki işleri bitince perişan halde eve gider. Yine çay ister. Bir demlik çayı içerken düşünür. “Ben kötü bir iş mi ettim? Yıkık evi temizledim. Çocuklara okuyacak, ders çalışacak yer yaptım. Şimdi benim halim ne olacak?”
Seyit çay içip hanımına dert yandığı o gece sonrasında muhtarlığı unutup mahkemelerde süründü. Tescilli binayı yıktırdığı için ceza aldı. Evin yeniden aslına uygun yapılması gerekti. Seyit kendi evini satıp yıktığı binanın yenisini yapıp verdi. Muhtarlığı bitmeye yakın tekrar aday olup olmayacağı sorulunca. “Ben aynı yerden ikinci defa ısırılmam…” diyerek hava attı.
Ama Seyit bu yerinde durabilir mi?
Çocuklara kitap okuma yeri yapmak için aldığı konteynırı evinin bahçesine koydurdu. Muhtarlığı bitince. Evinin bahçesindeki konteynırda sucuk ekmek satmaya başladı. Bu satış için ruhsat almadığı için ceza kestiler. Sucukları tüm mahalleye bila bedel dağıttı Seyit. Sonra konteynır atıl vaziyette kaldı bir zaman. Seyit cebinden para vererek konteynırı kaldırttı.
Eski Muhtarın Aklı Gibi
Bütün bu hengamenin sonunda Seyit “eski muhtar” oldu. Geçinemedi. Maaşlı bir iş ayarladılar. İş dedikleri de bir kırtasiyede fotokopi çekmek idi. Fotokopi çektiği yerde kitaplar da vardı. Seyit orada boş durmadı. Okudukça okudu. Bu okumalar Seyit’te yan etki yaptı. Projeleri ve fikirleri arttı. Artık çay içmeden de fikir üretebiliyordu.
Kırtasiye sahibi Seyit’in fikirlerinden yıldı. “Susmazsan seni kapının önüne koyarım, eski muhtar dinlemem.” dedi. Ama Seyit susmadı susamadı. Yine işsiz kaldı. Sonra ilçenin iki yerel gazetesinden birine gazete dağıtıcısı olarak girdi. Gazeteyi çıkartan ihtiyar hastalanınca Seyit geçti bilgisayarın başına sonra bu işi pek sevdi. Kendine gazete bir köşe edindi. Yazmaya başladı. Artık fikrine karışan yoktu.
Her Allah’ın günü yeni fikirlere yelken açıyordu. Artık ilçede darbı mesel oldu. “Eski muhtarın aklı gibi…” derler boş adamların boş fikirleri için…