OKUR, Kitaplar Yalnız Kalmasın Diye Çıktı
 

Kürsü ve İrşad Hizmetinde Bir Ömür

Kamil Büyüker

1945’te Kasımpaşa’da dünyaya gözlerini açan Ali Rıza Demircan, daha küçük yaşlarda cevvalliği, hitabeti, gözü pekliği ile dikkatleri çekermiş ki öğretmen olan komşusu Vasfiye Hanım “Bu çocuk büyük adam olacak!” dermiş.

Din hizmeti hayatın içinde, hatta hayatın merkezinde yürüyen bir hizmet alanıdır. Burada bırakılacak güzel sada, bir ömür hayırla yad edilmeye, hatırlanmaya vesiledir. Hayatının büyük kısmını kürsü ve irşad hizmetinde geçirmiş olan Ali Rıza Demircan, yaşadıklarını, hatıralarını satırlara döküp “Bir Kuşluk Vakti”nde Güzel Kul Olma Mücadelem başlığıyla yayımladı. Özellikle din hizmeti, irşad hizmeti yürüten hocaların bu alanda yaşadıklarını yazmaları eksik kareleri tamamlamak noktasında büyük önem arz ediyor. 

Hatıralarını yazmaya başlarken sadece Süleymaniye Camii İmam Hatipliği (29.01.1970- 16.12.1981) ile sınırlamayı düşünen Ali Rıza Demircan Hoca, daha sonra ömrünün ilk 25 yıllık dönemini de özetleme gereği duyduğunu ifade ediyor. Kitabın girişinde de ifade ettiği gibi herhangi bir hatırat modeli üzerinden değil, kendi üslubu ve çerçevesi ile hatıratı kaleme almış. 

Bir Ömrün Hülasası: Güzel Kul Olma 

Demircan Hoca, yedi ay yazım süreci sonucunda oluşan hatıratını “güzel kul olma yolunda mücadelem” olarak özetlemiş. Aslında Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e “Oğul, İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler.” vasiyeti ya da tavsiyesi gibi Ali Rıza Demircan Hoca da kuşluk vaktinde başlayıp bir akşam ezanı ile son bulacak kadar süren kısacık bir ömür nasıl bereketli yaşanabilir meselesini kendi hayatı ile bir örnek olması için ortaya koyuyor.

Hatıratın ehemmiyetini ortaya koyan ifadelerle başlıyor kitap: “Hayatın dökümünün çıkarılması görevimizdir. Hatırlamak bilinçlenmektir, tövbe kapılarını aralamaktır, hayra yönelmektir.” (s.25)

Bunları yazarken yılların verdiği irşat üslubuyla ayetlere, hadislere göndermede de bulunuyor yazar. Adam olacak çocuk küçük yaştan belli olurmuş derler. 1945’te Kasımpaşa’da dünyaya gözlerini açan Ali Rıza Demircan, daha küçük yaşlarda cevvalliği, hitabeti, gözü pekliği ile dikkatleri çekermiş ki öğretmen olan komşusu Vasfiye Hanım “Bu çocuk büyük adam olacak!” dermiş. Kasımpaşa, Rize arasında çocukluk yıllarında gel-git yaşayan Ali Rıza Demircan 1958 yılında Rize’de Necati Hutoğlu hocadan hafızlığını ikmal eder. Bir annenin “Erkek çocuğum olursa onu hafız yetiştireceğim.” duası daha vuku bulmuş olur böylece.

İnkılap Tarihi Hocasına Verilen Cevap 

Ali Rıza Demircan çocukluk yıllarından beri fıtratından gelen cevvallik, açık sözlülük, sözünü hakikat karşısında sakınmama erdemini hiç terk etmemiş. Hatıratın ilerleyen sayfalarında bunun sayısız örneğini görmek mümkün. Bunlardan birisi 1969 yılı Haziran’ında birincilikle mezun olduğu İmam Hatip Okulu son sınıfta yaşanır. Bir gün İnkılAp Tarihi dersinde derse giren Subay Hoca şöyle der: 

“-Müdür Beyin odasında birçok kupa gördüm, siz galiba rakiplerinizi okuyup üfleyerek yeniyorsunuz. 

Hocanın bu sözü söylemesinden maksadını tam kestiremese de bu söze mukabil Ali Rıza Demircan şöyle cevap verir: 

-Doğrudur, biz okuyup üfleriz ama rakiplerimize değil. Müsabakaları okuyup üfleyerek kazandığımızı sananların hamakatine üfleriz.” Bu cevap Demircan’da bir pişmanlığa sebep olmuştur ama hazırcevap olmanın verdiği isabetli anlardan birisi olarak yer almıştır.

Hayatının gayesini babası ile konuştuğu ilk gençlik yıllarında “İslam alimi olmak ve kendini İslam’ın tebliğine vakfetmek, İslam adına gerekli sosyal atılımları yapmak” şeklinde çizen Ali Rıza Demircan’ı daha sonraları cami kürsülerini inleten bir vaiz, minberlerde kendi yazdığı hutbeleri ile bambaşka ufuk açan bir hatip olarak görüyoruz.

Bir Rüya ve Sonrası 

1969 yılında henüz 25 yaşında iken hem Yüksek İslam hem de Hukuk talebesi olan Ali Rıza Demircan, Ömer Öztop Hocanın ısrarı ile Süleymaniye Camii Hatiplik kadrosu sınavına girer. Henüz başvuruya bir ay kala ise gördüğü rüya manidardır: 

“Bahçesi çiçeklerle bezeli bir medresedeyiz. Ahmet Ziyaüddin Efendi geliyor, dediler. Baktım nur yüzlü sarıklı bir hoca efendi. Gittim elini öptüm. Bana bir kitabını hediye etti. Ramûz olduğunu tahmin ettiğim için ilk hadisi tedris etmesi ricasında bulundum. Ve uyandım.” (s.66) 

Akabinde hatiplik sınavı Eminönü Müftülüğü’nde dönemin İl Müftüsü Ali Fikri Yavuz tarafından yapılır. Sonrasında Ali Rıza Demircan için Hatiplik ve ardından İmam-Hatiplik günleri de başlamış olur. 

Süleymaniye Minberinden Hutbeler 

Hayatının gayesini babası ile konuştuğu ilk gençlik yıllarında “İslam alimi olmak ve kendini İslam’ın tebliğine vakfetmek, İslam adına gerekli sosyal atılımları yapmak” şeklinde çizen Ali Rıza Demircan’ı daha sonraları cami kürsülerini inleten bir vaiz, minberlerde kendi yazdığı hutbeleri ile bambaşka ufuk açan bir hatip olarak görüyoruz. 

Süleymaniye Camiinde Hatip olarak 12 yıl görev yapan Ali Rıza Demircan bu süre zarfında okuduğu hutbelerle göz doldurur. Hayatı boyunca ilmi, edebî, irfani anlamda ilham aldığı ve kendisine istikamet çizen eski İstanbul Vaizlerinden, aynı zamanda eski İstanbul Müftüsü Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı Hoca’dan hatıratından sıklıkla bahsediyor. Hutbeler söz konusu olunca Osman Yüksel Serdengeçti, Prof. Dr. Nihat Çetin, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı, Bekir Haki Yener gibi isimler Süleymaniye’nin ve hutbelerin müdavimidir. Hayatın farklı alanlarına dair hutbeler irad eden Ali Rıza Hoca bir gün de İslâm İktisadı ile ilgili bir hutbe okur. Namaz sonrası “kendisinden etkilendiğim ve güç devşirdiğim hocalarımızdan” diye takdim ettiği Nevzat Yalçıntaş, “Sizi fakültemize transfer edelim.” der. Devamında ise Ali Rıza Hocaya “Senin bu Süleymaniye Camii Minber’in bizim İktisat Fakültemizin altı kürsüsüne denktir” demiştir. (s. 236) 

Diyanet’le İmtihanı ve İstifaya Kadar Giden Süreç 

Yine hutbelerin müdavimi merhum Bekir Topaloğlu ise şu ikazı kendisine yapacaktır: “Hutbelerin çalışma ürünü ve ilmi. Aşkla da sunuyorsun, tebrik ederim. Ne var ki egemen sistemle fazla çelişiyor ve çatışıyorsun. Görevden alınıp mağdur edilmenden endişe ederim.” (s.225) 

Bu sözlerin bir benzerini de merhum Nevzat Hoca farklı bir zaviyeden dile getirerek söylemiş: “Türkiye Cumhuriyeti’nin iki büyük ve de önemli kurumu vardır. Bunlar Ordu ve Diyanet’tir. Bu iki kurumda nefes alıverişler bile takip edilir.” 

Nitekim Ali Rıza Demircan’ın Diyanet’te devam eden hizmeti, yazdığı kitaplar, yaptığı konuşmalar bahane edilerek önce sürgünlerle ardından 1987 yılında istifa etmesiyle noktalanır. Ancak kendisini mücadele insanı olarak gören Ali Rıza Demircan Hocanın hayatının Diyanet’ten sonraki devresi de yine yurt içi, yurt dışı irşat, vaaz ve sohbetlerle devam etmiştir. 

Kimi zaman anlattıklarını destekleyici dini kaynakların ve önemli metinlerin eşlik ettiği hatırat, bir devre sınırlı da olsa ışık tutuyor. Hatıraların bu noktada devamını beklemek durumundayız. Ali Rıza Demircan Hocamıza bir başlangıç olarak zikredilebilecek bu hatırat kitabı sonrası nice güzel hatıralarla dolu hayırlı bir ömür niyaz ederim.

Henüz yorum yok...

Yorum yapmak ister misiniz?