Mehmet Erturan
“Otuz yaşına kadar bir-iki kitabım vardı, O’nunla tanıştıktan sonra 50 kadar eserin sahibi oldum.” derken “Kalemime fetih ve inkişaf onunla geldi.” cümlesini açıklıyor. Necip Fazıl’a göre Arvasi’nin en büyük kerameti “Hiçbir şeyle o şey için uğraşmamak.”
Necip Fazıl’ın bitirdiğim ilk kitabı O ve Ben oldu. Ödünç aldığımız eseri önce hanım okudu. Başlarda O ve Ben’e karşı bir ilgim yoktu. Bir gün kitabı aldım ve göz ucuyla sayfaları çevirmeye başladım. Dikkatim, kitaptaki yüzlerce başlıktan biri olan “Geminin Paspası”na takıldı ve burayı okumak istedim. Necip Fazıl, etkileyici bir teşbihle gemideydi. Ben de merakım ve duygularımla gemidekilerin peşine düşmeye, kitabı bitirmeye karar verdim.
İlk baskısı 1965’te yapılan ve o zaman Büyük Kapı adıyla çıkan otobiyografi türündeki eser iki artı bir bölüme ayrılmış. Birinci bölüm “Tanıyıncaya Kadar”, ikinci bölüm “Tanıdıktan Sonra”, son bölüm ise “O Günden Beri” başlıklarını taşıyor.
1904 doğumlu yazar için 1934 bir milat. Çile kitabında “Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum / Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” diyerek özetlemeye çalıştığı, 1934’te Abdülhakim Arvasi ile tanışmadan önceki hayatını çocukluğundan itibaren anlatıyor.

Konak
İlk bahis, konağın ruhu büyükbabaya dair. İstanbul Cinayet Mahkemesi ve İstinaf Reisliğinden emekli Maraşlı Kısakürekzade Hilmi Efendi, Mecelle’yi hazırlayan heyette yer alacak ve Yıldız Suikastının muhakemesini yapacak kadar önemli bir isim. Necip Fazıl dört-beş yaşındayken, su gibi okuyup yazmayı ondan öğreniyor. Ailelerin ayda beş altınla geçinmeye çalıştığı bir dönemde, onun emekli maaşı 80 altın. Aşçı, yamaklar, uşaklar, dadı, hizmetçiler, arabacı şeklindeki hane sakinleri listesi, dört katlı konaktaki yaşantının büyüklüğünü resmediyor.
Küçük halanın beş, büyük halanın iki çocuğu, Necip Fazıl ve kız kardeşi Selma… Toplam dokuz torun. Koca evde bir gölgecik gibi yaşayan ve altı yaşında ölen Selma, herkesin ensesinde boza pişiren Necip Fazıl için çocukluğunun en derin ukdelerinden. Çelimsiz ve cılız doğan Necip Fazıl’ı görenler “Yaşamaz bu çocuk.” demiş. Ama o, iki yaşında beşikten yuvarlandıktan sonra konak halkının peşinden nasıl koştuğunu hatırlayabilecek bir hafızayla büyüyor. On beş yaşına kadar bir çocuğun çekmesi mümkün ne kadar hastalık varsa yaşıyor, hayatından kaç defa ümit kesiliyor.
“Deli Fazıl” lakaplı babasını yaramazlıkta geçecek gözüyle bakılan Necip Fazıl’ın, annesinden yemediği dayak kalmamış. Ama onu çok sevdiği için kimseye şikayet edememiş. Annesi onun en köklü zaafı. “Allah’ın bende yarattığı birçok özelliği annem vesilesiyle verdiğine inanıyorum.” dediği kadın. Arvasi, “Başına ne geldiyse annene ettiğin kötü muameleden bil.” buyuruyor.
Narkoz
Ele avuca sığmayan bu çocuk için babaanne tarafından icat edilen narkozun adı “roman”. Ölçüsüz bir alışkanlıkla on iki yaşına kadar süren bu alaka, zamanla hastalığa dönüşüyor. Sebepsiz ağlamalar, artan korku hali gibi durumlar sonrası kitap okuması yasaklanıyor.
“Şiire orada başladım.” dediği Bahriye Mektebi’nde derslerine giren bazı isimleri; Din Dersleri, Ahmed Hamdi Akseki; Tarih, Yahya Kemal; Edebiyat, İbrahim Aşki Bey olarak sıralıyor. Hepsiyle ilgili notlar paylaşan Necip Fazıl, isteklisi olduğum dünyadan bana ilk adresleri verdi dediği İbrahim Aşki Bey’i diğerlerinden ayırıyor.
Necip Fazıl okumak istiyor ama hangi eserinden başlayacağınızı bilemiyorsanız bu kitap o kitap olabilir.
Milli Mücadele’nin başladığı yıllarda Mekteb’i bitirenlerden Anadolu’ya kaçan kaçana. Necip Fazıl’ın niyeti ise Darülfünun’a yani üniversiteye gitmek. Kendini yeterince sanatçı bulduğu için edebiyat okumaya gerek duymuyor.
Hedef, felsefe şubesi. Bahriye Mektebi gibi Darülfünun’un da en küçük ama en hareketli çocuğu. Bir gazetenin edebi ilavesinde yayınlanan ilk şiirinin ardından hissettiği coşku, ilk yayın heyecanının, tarih ve isim fark etmeksizin herkeste aynı etkiyi yaptığının bir vesikası.
1924’te açılan imtihanı kazanıp yurt dışına gidecek ilk öğrenci heyeti arasına giren Necip Fazıl, Fransa’ya gönderiliyor. Konu, “Kabus Şehri” olarak damgaladığı Paris’te geçirdiği yılları anlatmaya gelince, buna edebim manidir diyerek susacak olsa da birkaç çizgi çekmeden edemiyor. Istıraplarla dolu, şehrin gündüzünden habersiz bir gece hayatı… En büyük felaketi, kumar…
Geri Adam
1928’e gelindiğinde yazdıkları 128 sayfayı anca bulan genç şair hakkında yazılanlar bunun on misli. Ama Müslümanlığını bayraklaştırdıktan sonra bir iki istisna dışında herkes ondan yüz çeviriyor. “Otuzundan aşağı şairlerimizin en üstünü” olarak takdim edilen adı “sanatına kıyan geri adam”a çıkıyor.
Necip Fazıl, nihayet bir akşam vapurunda daha önce hiç görmediği biriyle tanışmak, bakışlarından rahatsız olunca da konuşmak zorunda kalıyor. Zamanımızda irşada ehliyetli bir kimse var mı deyince, adres olarak Beyoğlu’ndaki Ağa Camii, isim olarak da Abdülhakim Efendi adı veriliyor.
Kitabın ikinci kısmı, Ağa Cami’ne gitmesi ve Efendi hazretleri ile tanışmasıyla başlıyor. Göz göze geldikten sonra Üstad’ın ilk muradı ellerinden öpebilme saadetine erişmek. Hazret onu Eyüp Sultan’daki evine davet ediyor. Evde Üstad’a sorulan ilk sualler; ne iş yaptığı, tasavvufa dair ne bildiği, hangi kitapları okuduğu… Hazret; bu iş kitapla akılla olmaz dese de misafirlere, ev sahibine ait Riyazetü’t Tasavvufiyye kitabı hediye ediliyor. Sık sık gelin, sohbet sizi açar, inşallah ferahlarsınız buyruluyor. Üstat mumla aradığı huzuru; her şeyi bildiğini biliyorum dediği, doktoru bildiği, gerekirse işinden istifa ederek koşup yanına geldiği Efendisi’nin huzurunda buluyor.
Sigara Mübahtır
Meclistekiler, huzurda yaşanan soru cevaplarla kendilerini ve reçetelerini buluyor. Dikkat çeken bazı ifadeler şöyle: “Sigara mübahtır. Günde 9 veya 11 defa iç.” “Sen günde 8-9 saat uyumalısın.” “Sende iki şey ifrat halinde: Zeka ve muhabbet.” “Keşke bu kadar zeki olmasaydın.” “İngilizler, İslam düşmanı olduğu halde bilmeksizin İslam ahlakına en yakın Avrupalı millet.”
Yazar, muhabbetin en önemli noktalarını; her halleriyle derhal namaza başlamamı hissettirir oldular, devamlı olarak evlenmem gerektiğine işaret ettiler, şeklinde vurguluyor. Hazret’i evine davet ettiğinde ise “Evlenmeden gelmem” cevabını alıyor. Efendim, siz birini bulun ve emredin talebi kabul edilmiyor. Kendin bulacaksın, kendi muhitinden bulacaksın deniliyor.
“Otuz yaşına kadar bir-iki kitabım vardı, O’nunla tanıştıktan sonra 50 kadar eserin sahibi oldum.” derken “Kalemime fetih ve inkişaf onunla geldi.” cümlesini açıklıyor. Banka memuriyetinden ayrılıp “Büyük Doğu” adıyla başlayacak olan cemiyet memurluğunu tercih süreci de bu atmosferde gelişiyor. Necip Fazıl’a göre Arvasi’nin en büyük kerameti ise “Hiçbir şeyle o şey için uğraşmamak.” O ve Ben, bir adamın bir kişiyi nasıl ve ne kadar değiştirebileceğini anlatmakla yetinen bir eser değil. Cumhuriyet dönemi edebiyatçıları, siyasetçileri, devlet adamları, meşhurları ve diğerlerine dair kanaat ve hatıraları okudukça tarih bilgilerinizi gözden geçirmenizi sağlayacak bir eser. Bir de Necip Fazıl okumak istiyor ama hangi eserinden başlayacağınızı bilemiyorsanız bu kitap o kitap olabilir