|

Orta Çağ Kimin İçin, Nerede?

Samed Koçyiğit

İnsanlar için çoğu zaman kendisinden bahsetmek kolaydır. Tanımadığımız kişiler hakkında ise tutarlı bir şeyler ifade etmek zordur. Tıpkı bunun gibi bir yazarın içinde bulunduğu toplumun tarihini yazması, başka milletler ve medeniyetler hakkında kalemi eline almasından daha basittir. 

Bir kere meseleyi ait olduğu şekliyle, hakikate sadık kalarak anlatmak için yargılamadan, üzerindeki ideolojik fikirleri bir kenara bırakıp daha geniş bir perspektiften bakarak ele almalıdır. Başka türlüsü geçmişi bugüne uyarlamak, onu anlamaktan ziyade bugünün kalıpları içerisinde eritmek olacaktır. Nürnberg doğumlu Bauer, Runik Kitap etiketiyle çıkan Neden İslam’ın Orta Çağı Yoktu? eseri ile söz konusu dünya tarihi olduğunda Müslüman toplumların ve Batı dışındaki uygarlıkların ihmal edildiğini, meselenin darbir bakış açısıyla ele alındığını ortaya koyuyor. 

İnsanın Medeniliği Sorunu 

Avrupa merkezli tarih yazımı ile yalnızca Batılı insanın tecrübelerini temel alan bir ilerleyişin insanlığı ihya edebileceği, bu nedenle “öteki”nin bir şekilde medenileştirilmesi gerektiği görüşü destekleniyor. Başka uygarlıkların deneyimleri insana, tabiata ya da bilimlere bakışı değersizleştiriliyor. Yer ve yönleri tarif etmek için kullanılan coğrafi kavramların bile Avrupa odaklı olduğu bir devirde, insanlık tarihinin daha objektif bir şekilde ele alındığını görmek, hakikat arayışının yalnız bizlere mahsus olmadığının bir işaretidir. 

İbn Haldun’un deyimiyle “İnsan tabiatı icabı medenidir.”, dolayısıyla insanın olduğu her yerde medeniyet vardır. O halde tek bir bölgenin ya da toplumun tarihini ifade etmek için gibi görünüyor. kullanılan Orta Çağ terimini, İslam toplumları için kullanmak, en basit haliyle acımasızlık olacaktır. Bauer, meseleye bu cihetten bakmakla kalmıyor, aynı tarih aralığı içerisinde Batı ve Doğu’nun karşılaştırmasını yapıyor. İnsan hakları, bireycilik anlayışı, Yahudilere karşı olan tutumlar, bayramlar, şiir, doğa bilimleri, tıp, matematik ve şehir hayatı gibi konuları irdeliyor. Doğu’nun gerçek mahiyetinin ve muhtevasının Avrupa’da yaşanan süreçten daha farklı ve özgün olduğunu, burada Antik Çağ’ın zaten yok olmadığını, dolayısıyla “İslami Orta Çağ”dan bahsetmenin yersiz olduğunu ifade ediyor. 

Yazara göre bir dönemin bütün insanlığı kapsayıcı bir çağ olarak adlandırılması için insanların zihninde müspet ya da menfi bir yargı içermemeli, geniş kapsamlı olarak yerel tarih algısını kırmalı, yaşamı kuşatıcı bir şekilde etkileyip şekillendirmeli ve kalıcı olmalıdır. Hegelci tarih anlayışına göre yapılan tasavvurlar ise Avrupa’nın yorum hakimiyetini genişletip, tarih üzerinde düşünmeyi engelliyor. 

Okur’un Zihninde Yeni Kapılar Aralıyor 

Bauer’in yaptığı araştırmaları bir bütün halinde okuyucuya aktarırken kullandığı samimi üslup zihnimizde gerçekliğin daha tutarlı olmasını sağlıyor. Aynı zamanda Neden İslam’ın Orta Çağ’ı Yoktu? sorusuyla okurun ufkunda yeni kapıları aralıyor. 

Bu alanlardaki önemli eserlerin liste şeklinde sunulması da teşvik edici olmuş. Tartışmalı bir tarihi mevzu anlatılırken konunun bir sonuca bağlanması kafamızda oluşan görüntünün netleşmesini sağlıyor. Yer yer görsellerle de desteklenen eser uzun bir süre hafızamda tazeliğini sürdürecek gibi görünüyor.

Similar Posts

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir