Yunus Emre Tozal
Vahyin sesinin duyulamadığı, vahye zaman ayrılamadığı bir dönemden geçiyoruz. Oyuncak Tamirhanesi, Metin Karabaşoğlu’nun aşırı gürültü ve uyarılar, bildirimler ve mesajlar içinde yaşadığımız çağda yürekli bir isyanın ifadesi. Modern bir hayat fotoğrafı sunan yazar, insanın gittikçe nasıl da kendisinden uzaklaştığını, uzaklaşırken de en önemli duygularını yitirdiğini anlatıyor.
Kitapla alakalı yayınlanan bir söyleşisinde “Allah bana girişimci bir ruh bahşetmiş olsaydı, başlatmış olduğum teşebbüslerden biri de muhakkak bir oyuncak tamirhanesi olurdu.” diyor. Çünkü Karabaşoğlu’na göre çocukların oyuncaklarının tamiri mümkün olabilse, çocukluk hatıralarının imgeleri kaybolmasa, kırılmasa ve tavan arasına kaldırılmasa, dostluklar, arkadaşlıklar, evlilikler bu kadar kolay yıkılmayacak belki.
İçindeki Çocuğu Diri Tut
Kitabı Woody isimli kovboy oyuncakla, Buzz Lightyear adlı uzay adamı oyuncağın başrollerini paylaştığı “Oyuncak Hikayesi” ismiyle dilimize çevrilen kült animasyon film ile birlikte ele almak, ortak noktalardaki imgeleri yakalamak açısından hayli ilginç olacaktır. Sadece çocukların değil, büyüklerin de oyuncaklara bakış açısını değiştirebilecek bir animasyon filmi “Oyuncak Hikayesi.” Pixar’ın geniş kitleler tarafından bilinmesine vesile olan ve dünya sinema tarihindeki ilk üç boyutlu uzun metraj sinema animasyonu olan bir yapıt.
“Oyuncak Hikayesi”nin hikayesinde de, Karabaşoğlu’nun “Oyuncak Tamirhanesi” hikayesinde de çocukların ve genelde tüm insanların o anlara ait duygulardan gittikçe uzaklaştığını; uzaklaştıkça o saflığı kaybettiğine dair aynı imgeler ve bakış açıları mevcut. Çocuk kalmanın yegane yolu olarak “içimizdeki çocuk”u sürekli diri halde tutmamız önerilir, diri tuttukça “çocukça” bakış açımızı kaybetmeyeceğimiz anlatılır. Elbette bir çocuğun aslında oyuncaklarına davranış biçimi, karakterine dair belli başlı ipuçları barındırabilir, doğrudur ve fakat asıl değinilmesi gereken mevzu, insanın kendisini tanımaya bir türlü başlayamaması sorunudur.
İnsan çocukken oyuncaklarını tanır, onlarla oynar, hayaller kurar. “Oyuncak Hikayesi”nde olduğu üzere güzellikleri oyuncaklarla tadar ve iyilik yaptıkça kazanır. Büyüdükçe kendisini tanıması gerekirken kendisinden uzaklaşırsa, işte o vakit iradesini kaybetmiş, çocukluktaki o saflığı yitirmiş demektir.
Uzmanı Söylesin
Karabaşoğlu’nun ifadesiyle bugün herkesin uzman kesildiği bir dönemdeyiz ve insanın bilinçaltına, her yerde her zaman uzmana ihtiyaç duyması gerektiğiyle alakalı psikolojik olarak sürekli bir baskı var. İnsana kendisini tanıma fırsatı dahi tanınmıyor: “İradelerimizi uzmanların ellerine teslim etmemiz isteniyor bizden. Paramızı nasıl kullanacağımız konusunda ekonomistlerin, yerel ve küresel dönüşümleri anlamada siyaset bilimcilerin, çocuğumuzu nasıl eğiteceğimiz hususunda pedagogların, toplumu nasıl okuyacağımız konusunda sosyologların, neler yiyeceğimiz konusunda diyetisyenlerin ağzından çıkan sözlere bakmamız bekleniyor.”
Metin Karabaşoğlu “Nasıl insan kalınır, güzelliklere nasıl ulaşılır, kainatın sırları nasıl keşfedilir, aşkın olanla iletişim nasıl kurulur, metafizik dünya nasıl kontrol edilir?” gibi sorularla yola çıkarak insanı inşa ediyor Oyuncak Tamirhanesi’nde. Yaklaşık otuz yıldır kendisine ve çevresine zarar verebilen yegane varlık olan “insan”ın iç dünyasındaki keşiflerine, tutku ve arzularına kulak vererek kalemi elinden düşürmüyor. Hemen her şeyden korkutulan modern insanı çözümlüyor, “öz”e hitap ederek aslolanı dile getiriyor. Korkularından Tanrı yaratan, umutlarından iktidarlara köle olan bir varlığı tanımaya çalışıyor, tanıdıkça bizlerle paylaşıyor notlarını.