Söyleşi: Bülent Ata
Konuşan: Yusuf Temizcan
Rüya Dedektifi isimli yeni bir kitabınız yayımlandı. Bahtı açık olsun diyelim. Kitabınızın ilk dikkat çeken yönü, alışık olmadığımız bir tarza sahip olması.
Kitabı okuyanlar daha önce alışık olmadıkları bir anlatımla karşılaşacaklar, geri dönüşler de bu yönde. Bu anlatım biçiminin esin kaynağı William Faulkner’ın Döşeğimde Ölürken kitabıdır. Rüya Dedektifi’ni, Asuman kitabımla eş zamanlı yazdım. İlk önce kitabın “Rüya Yolcusu” isimli bölümünü yazmaya başladım. İlkin 10 bölüm yazdım ve bir süre ara verdim. Sonra dönüp 9. Bölümü açtım ve 9.1, 9.2,… diye yeni 9 bölüm daha yazdım. Bir tür “güncelleme”, derinleşme. Zaman ve anlatıcılarda sıçramalar olan bir bölümü, “Fragmanlar”ı yazdım. Sonra karakterlerin her birinin hikayenin bağlantı noktalarına müdahele edecek ek anlatıları. Bir tür “yama” denebilir bunlara. Bu bölümün esin kaynağı, Roland Barthes’ın Ara Olaylar kitabıdır. En son dönüp ilk bölüm “Şehrazat”ı yazdım.
Roman okumak bize ne kazandırır? Örneğin Dostoyevski ile Tanpınar’ı hiç okumamış biri ne kaybeder?
Şiir, öykü, roman, tiyatro, sinema hepsi kendine has bir okuyucu arar. Bir okuyucunun dönem dönem okuma ihtiyaçları değişebilir. Şiir gibi, çekirdek gibi, demir leblebi gibi romanlar olabilir. Kimi yaralı kedi köpek ile ilgilenir, kimi yoldaki taşı kaldırır, kimi ekmek yapar, ben de roman yazıyorum. Herkesin roman okuması gerekmiyor. Bu ihtiyaçla muhatap olanlar okursa ne olur? İnsanı tanımak adına farklı pencerelerden bakmayı deneyimler. Umulur ki anlatılanlar kalpte bir noktaya isabet eder, orada bir şehir kurar. Bazen şehre koşarak bir adam gelir, bazen şehri karabulutlar kaplar. Ben sevdiklerinin kuyuya attığı bir adamı anlattım. Sonra balığın karnında bir adamı anlattım. Okuyan eti kemiği okusa ilkin yanlış olmaz, illaki ruhundan da alacağını alır. Dostoyevski romanları okuyan Freud “Psikolojiyi ben ondan öğrendim.” diyor. Daha geçen genç bir arkadaş “Karamazov Kardeşler’de ne kadar çok karakter var. Alyoşa kimdi? İvan kimdi?” diye şikayetleniyordu. Önemli yazarları, mesela Dostoyevski’yi okumamak size bir şey kaybettirmez, ama okursanız çok şey kazanabilirsiniz. Suya ne için gittiğinize bağlı bu. Elekle giden elekle döner.
Rüyalarınızda ne tür projeler görüyorsunuz? Yeni bir şiir kitabı, belki denemeler…
Abdülhamid ve Conan Doyle ile ilgili bir roman yazıyorum. Asuman’ın ikinci kitabı bitmek üzere. Bir öykü kitabımız var ona devam. Bitmiş bir çizgi roman var Hindiberk adında, matbaaya gitmeyi bekliyor. Yine “Anne Babanızı Nasıl Eğitirsiniz?” kitabımızın devamı, “Tahtaya Kalkma Korkusu” ve “Çocukları Ezmeden Üstüne Düşmek” de yayınevinde matbaaya gitmeyi bekliyor.
Rasim Özdenören ile ne sıklıkla görüşüyorsunuz, sizin için niye önemli biri?
Rasim abi ile 1998-2008 arası yoğun görüştük. Sonra benim TRT’de yönetici olarak çalıştığım zamanlar bu iş yoğunluğu sebebi ile görüşmelerimiz azaldı. Bana “Fenafil TRT oldun.” diye kızıyordu. Son iki yıldır da Rasim abinin maşallahı var, hiç yerinde durmuyor, söyleşiler, seyahatler… Benim için önemli, çünkü 1998 yılında namaz kılmaktan öykü yazmaya kadar bana öğrettiklerini unutamam. Ağabeylik ve ustalık yapmıştır. Bunları da gözüne sokmadan, kanadı kırık bir kuşu tedavi eder gibi yapmıştır. Karşılıksız ve Müslümanca bir duruşla. Allah ömrüne bereket versin.
En son hangi kitabı birine tavsiye ettiniz?
Rasim abiye John Fante’nin öykü kitabı, Büyük Açlık’ı tavsiye etmiştim.