OKUR, Kitaplar Yalnız Kalmasın Diye Çıktı
 

Sadece Yazmanın Değil, Okumanın da Estetik ve Edebi Bir Değeri Var

Furkan Çalışkan

Konuşan: Esad Mücahit Eskimez

Furkan Çalışkan, son kitabı İmkansızın İhlali ile modern Türk şiirinde dikkatleri metnin üzerinde toplamanın önemini şiir okuyucusuna tekrar hatırlattı. Kendisi aynı zamanda ikinci yılını doldurmak üzere olan Ketebe Yayınları’nda genel yayın yönetmenliği görevini sürdürüyor. Biz de buradan hareketle yaratıcı okurluk meselesini, günümüz şartlarında şairin cephesini, Ketebe Yayınları’nı ve Türk öykücülüğünü konuştuk.

Bir takvim yaprağı okumak ile bir edebi metin okumak arasında, okuyan kişinin göstereceği ihtimam ve yöntem ile orantılı olarak bir fark meydana geleceği muhakkak. Peki söz konusu şiir olunca, okuyucunun çok daha “profesyonel” bir tavır mı alması gerekiyor?

Şiir şerhi veya şiir üzerine düşünmek, poetik düşünme dediğimiz şey aslında bir okuma yöntemi önermektir. İsmet Özel’in kitabına Şiir Okuma Kılavuzu demesi, Ezra Pound’un meşhur kitabının isminin Okuma Kılavuzu olması ve yine yakın zamanda çıkan Adonis’in “Okumanın Poetikası” metnini bir araya koyduğunuz zaman aslında şairlerin poetik düşüncelerini bir okuma yöntemi olarak önerdiklerini görürüz. Çünkü sadece yazmanın değil, okumanın da bir tür estetik ve edebi değeri var. Yaratıcı okurluk dediğimiz bir şey var.

Mesele şiiri muhatabının nasıl gördüğü; şiirin muhatabında yarattığı patlamalar, açtığı kapılar ya da şairin aslında hiç hesaba kat(a)madığı dinamikleri harekete geçirmesidir. Bu yüzden şiir sahibinden çok bağımsız ilerleyen bir sanat eseri. Ben, şairin bağlamının dışında bambaşka bir anlam, bambaşka bir alan bulabilirim bir şiirde. Bu sebepten poetik düşünme okuma yöntemi ile doğrudan ilgili bir şey. Benim de son kitabım İmkansızın İhlali’nde yapmaya çalıştığım şey buydu. On şiiri, on tür okuma yöntemine tabi tutmak.

Metin Eloğlu’nun “Eloğlu” şiirine bakıyordum söyleşi için yanınıza gelmeden evvel. Şiiri okuduktan sonra -ve özellikle son on yıllarda kaleme alınan şiirleri göz önüne aldığımda- şöyle bir hisse kapıldım: Türkiye’de şiirin ve şairin evvelden tuttuğu yer biraz daha açıktı sanki. Günümüzde şiirin ve şairin kendine has bir cephesi kaldı mı? Şayet kaldıysa bize ne yönden hitap ediyor?

12 Eylül Darbesi’nden önce ikinci yeni şiiri suya sabuna dokunmayan, söz almaktan korkan, imgenin arkasına saklanan bir şiir olarak görülürdü. Toplumcu şairlerin daha fazla ciddiye alındığı, daha açık söz aldıkları bir paradigma vardı yani. Fakat sonra ne oldu? Kanon belirginleşti, ikinci yeni şiirin merkezine oturdu ve o zamanlar kapalı, sürrealist, imgeci bulunan ve suya sabuna dokunmadığı söylenen şiir bir anda edebiyatın merkezinde, şiir beğeni ve estetik zevklerini belirleyen bir kıstas haline geldi ve zaman zaman politik bir nitelik de kazandı. Buradan hareketle bugünden şairin konumunu peşinen tayin etmek doğru değil. Çünkü zamanın getirdiklerini görmemiz gerekiyor. Belli toplumsal olayların gerçekleşmesi ve onlardan sonra şairin, şiirin ne şekilde konum aldığını tespit etmek lazım. Hemen hüküm verebileceğimiz bir şey yok ortada.

Şu da üzerinde durulması gereken bir gerçek; poetik düşünme, dil ve dilin açtığı imkanları hem sosyolojide hem felsefede hem de modern sanatlarda uygulayabilmek, anlayabilmek, şairlerin açtığı kanal vesilesiyle daha hızlı oluyor. Kana daha hızlı karışıyor da denebilir.

Örneğin bir Turgut Uyar okuması kısa bir sürede bir film okumasına dönüşebilir. Müzikal bir perspektif sunabilir. Bunlar şiirin bize sağladığı imkanlardır. Şiir bir roman yahut öykü gibi okunup belli amaçlara matuf şekilde değerlendirilebilir bir metin türü değil. Şiir çok daha farklı bir okuma gerektiriyor. O yüzden benim kitapta yapmaya çalıştığım da bu şiirler böyle de okunabilir demek. Ve ayrıca Turgut Uyar’ın “Bir Şiirden” adlı kitabına bir nazire, çünkü o da seçtiği şiirlere bir okuma yöntemi önerdi. Ek olarak kitapta şundan da uzak kalmaya çalıştım: Şairlerin biyografik arka planları, dönemin dinamikleri ve kişilikleri, durdukları mevziler… Bütün bunları bir kenara bıraktığımızda ve elimizde sadece metin kaldığında ne oluyor? Biraz da onu anlamaya çalıştım. Hepsinden birer şiir seçtim. Bu eser üçlemenin ilk kitabı. Kitapta şairleri kuşaklara göre tasnif etmedim çünkü kuşak konusu etrafında dönen kısır tartışmalara bir yenisini eklemek istemedim. Herhangi bir hiyerarşi de gözetmedim. Bütün bunlar sadece metin ile okuyucuyu baş başa bırakabilmek içindi. “Bütün bu etkenler olmadan sadece metne baktığımızda ne görebiliriz?” benim temel sorum oldu.

Söyleşinin tamamını Okur’un 13. sayısında bulabilirsiniz: http://bit.ly/3azFXBj

Henüz yorum yok...

Yorum yapmak ister misiniz?