Ümit Yaşar Özkan
cennetin sokaklarını
küskün kızlar için yakılan
şarkılarla inletecekler
santurla, saksafonla, setarla
sokak çalgıcıları
(Cahit Koytak, Düet)
~
Rivayet ederler ki Beatles üyeleri ders almak için sitar üstadı Ravi Shankar’ın yanına gitmişler. Üyelerden biri sitarın üstünden atlayınca Shankar, bunu bir daha yapmamaları için onları uyarmış.
Kadim çalgıların sıradan müzik aletleri olmadığına, icracı ile çalgı arasında neredeyse kutsi diyebileceğimiz bir bağ bulunduğuna dair birçok anekdot mesel, mit var. Bunların en güzellerinden biri de Okakura Kakuzo’nun Çayname’sinde geçiyor.
İnsafa gelen harp adındaki Tao masalı, kiri ağacından yapılan bir harpten bahseder. Ancak büyük bir musikişinasın insafa getirebileceği vahşi bir ruhu vardır bu harpın. Saz, uzun zaman Çin hakanının hazinesinde kalır fakat hiç kimse onun tellerine hükmedemez. Nihayet harpçıların padişahı Peiwoh, onu çalmayı başarır. Harpten inanılmaz nağmeler çıkaran Peiwoh sırrını şöyle açıklar: “Benden öncekiler muvaffak olamadılar çünkü kendi türkülerini çağırdılar. Ben istediği havayı harpa bıraktım, o zaman harp mı Peiwoh olmuştu yoksa Peiwoh mu harp olmuştu artık anlayamaz bir hale gelmiştim.”
Beraber Yapardık Balı
Anadolu’da kopuzdan bağlamaya, sanatçının yoldaşı saydığı sazına nasıl bir değer atfettiği, ona nasıl muhabbetle bağlandığı bilinir. Dede Korkut’tan Aşık Veysel’e uzanan bir çizgide çalgı kişileştirilir, icracı gönlüyle dertleştiği gibi sazıyla söyleşir. Veysel’in sazına hitabında yankılanan budur:
Sen petek misali Veysel de arı
İnleşir beraber yapardık balı…
Yazının tamamını Okur’un 15. sayısında bulabilirsiniz: bit.ly/3idf6PP