Büşra Mercan
Evvelki gün kitap çıktı, dün alıp okudum, bugün derdinden uyutmadı.
Pek kıymetli yazarımız Hasan Ali Toptaş Beyefendiyi geçtiğimiz sene başında bir röportaj talebiyle aradım. Kendisi öylesine mahcup, bir o kadar da sevecen bir ses tonuyla “Yeni romanımı yazmaktayım, bu yüzden evime kapandım. Kusuruma bakmazsanız daha sonra görüşelim.” dedi. Yeni bir romanının yakın zamanda geleceği fikri öyle heyecanlandırmıştı ki beni, röportaj randevusu alamadığıma üzülmedim bile.
Kasım 2019’da geliverdi o beklediğim roman: Beni Kör Kuyularda. Siz de söylerken devamını getireceksiniz de “merdivensiz bırakma” diyecek gibi olmuşsunuzdur. En son romanı Kuşlar Yasına Gider’den sonra tam anlamıyla merdivensiz bırakıldığımız bir eserle daha karşımıza çıkıyor kendisi.
Bunu Bir Yerden Hatırlıyorum
Öyle bir hikaye anlatıyor ki, yine o ustaca dili, okuyucusunun aklıyla asla yarışmaya girmeye çalışmayışı, üstelik yer yer fantastik filmlerden fırlamış bölümleriyle önemli bir eser ortaya çıkarmış. Neticede Hasan Ali Toptaş bu, alışveriş listesi yapsa onu bile alıp okuyabilecek insanlar tanıyorum. Ben değil bi arkadaşım ya hu!
Romanın insanın en merhametli yönüne öyle bir dokunuşu var ki, başkahramanı sarıp sarmalayası geliyor insanın. Onunla ağlayıp, onun kurduğu hayallere ortak olası, kitaba elini sokup beri taraftakileri tutup yanına çekesi geliyor. Tam bir betimleme harikası olan eser, adeta “Bu anı bir yerden hatırlıyorum.” hissini veriyor insana. Öyle ki dere boyundan gelen klarnet sesini duyduğuma yemin edebilirim! Hemen her sabah, etrafta neler olup bitiyor tek tek en ince ayrıntısıyla anlatılıyor. Ne bir eksik ne bir fazla. Yormuyor. Sıkmıyor. Geceyi sabah ediyor bir sayfada. Karanlık aydınlık oluveriyor diğerinde.
“Sizin mideniz kaldırıyorsa, kötülük edene de kötülüğe maruz kalana da aynı şekilde gülümsemeye devam edebilirsiniz.”
Diğer romanlarında olduğu gibi bunda da yine aşina olduğumuz sınıftan karakterlerimiz, dünyanın en acımasız, en kötü kalpli insanlarının zulmüne maruz kalıyor. Yani okuyanda ciğer bırakmamaya yemin etmiş sevgili Hasan Ali Amca! Arka kapakta da belirtildiği gibi insanların seyir merakını ve bu meraktan dolayı zincirleme olarak kayan hayatları izletiyor bize.
Kuyudan Sesler
Kanatlanıp uçan Bahriye’nin geride kalan kalbini de hissediyoruz, çaresizlikle çırpınan Muzaffer’i de, pişmanlıktan harap olan Dursun’u da, yaşayamadığı sevdasıyla toprağın altında kalan Halil’i de… Her bir karakterin sızısını nasıl ayrı ayrı okuyucusuna verir bir yazar hayretler içinde okuyoruz. Hele gözlerinden yaş yerine taş dökülen Güldiyar’ın çektiği öyle anlatılmış ki, seneler öncesinde kaleme alınan Gölgesizler’in Güvercin’ini unutturacak cinsten.
Nuri Bilge Ceylan’ın “Ahlat Ağacı” filmindeki kuyu sahnelerinden biri olduğu gibi kapağa alınmış. Hem de onca kuyu sahnesinden baba karakteri İdris’in kuyuya baktığı sahne. Yani mücadele eden değil, vazgeçen, çaresizliğine gömülen karakter. Kitaptaki baba karakterinin de artık yavrusunun başına gelenlerle bir yere kadar mücadele edip o kuyudan su çıkmayacağını kabullenmesine şahit olduğumuzda; aslında edebiyatın ustası, sinemanın ustasının dediklerinin altını çiziyor diyebiliriz.
Gidenlerin asla gitmediği, kalanlarınsa tam anlamıyla kalmadığı oldukça etkileyici bir roman olan Beni Kör Kuyularda, okuyana onlarca hissi bir arada veriyor.
Kitabın en ilginç karakterlerinden biri olan Halil’in Amsterdam’da bir mezarlıkta, sevgilisi Nergis’e söylediği türkü ile yazıyı sonlandırmak isterim, bulun dinleyin efendim: Kahveciler – Fatma Türkan Yamacı.