OKUR, Kitaplar Yalnız Kalmasın Diye Çıktı
 

Süpermarketlerdeki Kitaplar: Kurtuluş mu, Çöküş mü?

İhsan Sönmez

Batı yayıncılık dünyası ticari ürün ömrü eğrisini 4 aşamalı bir baskı teknolojisi ve fiyatlandırma üzerine kurmuş durumda: Aynı içeriğin önce sert ciltlisi, sonra karton kapaklı versiyonu, sonra cep boyu, sonra da market ve büfelerde satılacak versiyonu üretilir, eğer kitap uzun satar listesine girmezse iki sene sonunda elde kalan stokların – neredeyse – tamamı “remainder” başlığı altında kelepir fiyatlarla satılır, stoklar tüketilir. Bu döngü farklı müşteri –hadi tamam, farklı okur – kitleleri için okuma potansiyelini arttırır ve yazarın erişim oranı yükselir.

Gördüğünüz üzere bu eğride süpermarketler dördüncü sırada.

Bizde ise iş pek bu şekilde işlemiyor.

Özellikle yerel perakende zincirlerinin güçlenmesi ile kitaplar da “gıda dışı” kategorisinde bir kalem olmaya başladı. Aslında marketlere kitap dağıtmaya başlayan ilk dağıtımcılar çok şanslı değillerdi. Barkod açmaktan (yeni ürünler için veri tabanına giriş yapıp fiyat vermek) tutun da “satılınca ödeme”ye, ürünleri binbir naz niyazla sergileyen reyon sorumlularını ikna etmekten insert parasına kadar detayların tamamı yeniydi. Kitapçılar az gol yemedi. Ama pasta büyüktü, iştah kabartıcıydı, doğru “ürün” koyunca “peynir ekmek” gibi satılıyordu…

Gerçek Okur’a Dönüştürebilir mi?

Ben şahsen doğru bir planlama, fiyatlama ve üretim ile 3 ayda bir buçuk milyondan fazla çocuk kitabının marketlerde satıldığına şahit oldum. Ancak bu yazının derdi, piyasanın büyüklüğü veya ekonomik yönü değil. Soru şu: Acaba süpermarketlerde satılan kitapların kalitesi nasıl ve bu kitaplar kitapçıya gitmeyen kitlelerin gelecekte birer gerçek okur olmaları için bir altyapı oluşturma potansiyeline sahip mi?

Süpermarketlerdeki kitap raflarına bakıldığında, ürün gamının dörde bölündüğünü görebiliriz: Çok satanlar (Top 10 da denir, müşteriyi rafa çekmek içindir ve fiyatı piyasadan biraz daha düşüktür), promosyon kitaplar (geçmişte satış rakamları iyi olan ancak daha sonra unutulmuş yerli yabancı kitaplardan tutun, dağıtıcıların “paketleyici – packager” gibi çalışıp yayıncı adına matbaa süreçlerini bile yönettiği 4,90 – 5,90 bandında fiyatlandırılmış ürünler), çocuk kitapları (lisanslı ürünler veya yurt dışından çok uygun fiyata telifi alınmış, çizimleri görece iyi ama metinleri vasatın altında olan ürünler) ve dönemsel kitaplar (okul öncesi dönemde sözlük – atlas vb. ürünler, ramazan ayında dini eserler vb).

Kalite Azalıyor, Umut Çoğalıyor

Kitapları incelediğimizde karşımıza çıkan tablo ise şöyle: Zayıf (hatta sıfır) editöryal emek, zayıf tercüme, bilgi eksiklikleri veya yanlışlıkları ile dolu kurgu dışı içerik… Keza sözlük ve benzeri başvuru eserlerde bile kritik hatalarla karşılaşabiliyoruz. Nadiren, bilindik ve kurumsal yayıncıların – özellikle – çocuk kitapları bir boşluğu doldurmuyor değil, ama son yıllarda kaliteli ürünler giderek daha da azalıyor gibi.

Peki, gerçekten büyük bir pazar oluşturan (ki bence yayıncılığın görünmeyen iki büyük pazarı KPSS kitapları ile market kitaplarıdır) bu kitapların gelecekteki okur kitlesine etkisi ne olacak? Ben umutluyum. Yavaş da olsa, o kitapları alıp okuyan okur adaylarından bir kısmı bir süre sonra yeni arayışlara çıkıp, kendi okurluk serüvenlerini başlatacaklar umudunu taşıyorum. Sırf evlerde kitap görmek bile çocuklar için bir umut ışığı değil mi?

Henüz yorum yok...

Yorum yapmak ister misiniz?