OKUR, Kitaplar Yalnız Kalmasın Diye Çıktı
 

Tarihten Güncele, Eskiden Moderne: Veba Geceleri

Erkan Şimşek

“1664 yılının Eylül ayı başlarında sıradan bir sohbet sırasında ben de komşularımla birlikte Hollanda’da veba salgınının yeniden başladığını öğrendim. Söylendiğine göre 1663’te, özellikle Amsterdam ve Rotterdam’da çok şiddetli bir salgın olmuştu, kimilerince İtalya’dan kimilerince de Doğu Akdeniz ülkelerinden mal getiren Türk ticaret gemileriyle oralara yayılmıştı, kimileri de vebanın Kandiye’den (Girit’in en büyük şehri) veya Kıbrıs’tan geldiğini iddia ediyordu.”*

Orhan Pamuk’un da röportajlarında atıfta bulunduğu Daniel Defoe’nun 1722 yılında yayınlanan bu eseri, 1665’te Londra’da yaşanan veba salgınını bütün boyutlarıyla anlatıyor. Kitap elbette bir roman değil ama tarih, istatistik ve siyasetin el ele verdiği benzersiz bir edebiyat yapıtı. Biz okurlarına da salgın dönemlerinde özel hayatların ve devletin reflekslerinin nasıl dönüştüğünü, şekillendiğini gösteriyor. 

Uzun bir düşünce ve hazırlık sürecinin ardından beş yılda yazılan Veba Geceleri, işte böylesi bir atmosfere sahip. Roman sanatının kurallarına sadık, tarihten yola çıkarak bugüne seslenen, edebiyat açısından bakarsak iyi bir roman. Tabii söz konusu bir Orhan Pamuk metni olunca edebiyatla yetinmek mümkün değil. Tarih, siyaset, milli figürler, tartışmalı ulusal anlatılar, 2. Abdülhamit’in Türk modernleşmesindeki rolü, milliyetçilik teorileri, Türk ve Rum milliyetçiliklerinin doğuşu, hürriyet hareketleri, devletlerin salgınları okuma biçimi gibi pek çok alana temas eden bir metin var elimizde.

Yaz

İyi Bir Malzemeden Yola Çıkılmış

Orhan Pamuk daha önce Sessiz Ev’de, Beyaz Kale’de değindiği hatta doğrudan bu romanı müjdeleyerek imlediği veba konusu şüphesiz günümüzün koronavirüs salgınıyla birlikte okunduğunda çok iyi bir roman malzemesi. 2020’nin ilk aylarından beri şahit olduğumuz küresel salgının sadece bir sağlık sorunu olmadığını hepimiz biliyoruz. Demokrasiler, ekonomiler, üretim biçimleri, temel insan hakları derken etrafımızı saran tüm konu, kurum ve meselelerin etkilendiği bir tarihin içindeyiz. İnsanları öldüren bir hastalık ve bu hastalığın şifası olan bir aşı var ama aşıların üretimi kısıtlı bir şekilde sürüyor. Çünkü patentli oldukları için kitlesel üretim yapılamıyor. Dünya da buna bir çare üretmiyor. İşte Orhan Pamuk’un romanı böyle bir ortamda okurla buluştu.

1901 yılında, kurgusal Osmanlı vilayeti (kitaptaki haritaya göre Girit ile Rodos arasında bir yerde olan) Minger Adası’nda veba salgını başlar. 2. Abdülhamit de bunun üzerine adaya bir sağlık müfettişi ve genç bir doktor yollar. Minger’de de bizi Türk ve Rum nüfus, bütün Osmanlı kurumları, karantina uygulamaları, hürriyetçi subaylar, milliyetçiliklerin yükselişi, örgütlenişi bizi karşılar. 20. yüzyıl başlarında bir Osmanlı adasının hikayesi aslında yüzyılın geri kalanını ve 21. yüzyılın ilk çeyreğini de kapsayan bir bant genişliğinde anlatılmaktadır. 

Vebanın gelişiyle birlikte Osmanlı bürokrasinin tepkileri, ortaya çıkan belirsizlik, Türklerin ve Rumların umutsuzlukları, yeni bir ulus fikrine dönüşür. “Minger Mingerlilerindir” gibi tanıdık sloganların yükseldiği, 2. Meşrutiyet sonrası yükselen bağımsızlıkçı milliyetçi dalgaları çağrıştıran olayların yaşandığı romanda Osmanlıdan ulus devlete geçişin koşulları da bir bir anlatılır.

Okura Barış Çubuğu

Kolağası Kamil’de somutlaşan bağımsızlık, hürriyet, reform, yeni ve modern bir kültür yaratma fikirlerinin işlenişi Orhan Pamuk’un yazarlık dışındaki konuşkan politik tarafıyla da yeni bir gelişmedir. Orhan Pamuk 90’lı yıllardan itibaren resmi ideoloji etrafında örgütlenmiş geleneksel kamuoyunu rahatsız edici açıklamaları ile bilinen bir yazar. Kürt meselesi başta olmak üzere devletin tüm ezberlerine karşı genelde röportajlarında eleştirel ve liberal bir retorik geliştirmişti. Romanlarını ise bu çıkışlarına feda etmemişti. Bu romanını da bugünün iktidarına karşı eleştiri ve muhalefet için kurgulamadığı kesin. Ancak şunu da söyleyebilirim ki bu romanının içine asıl kitlesi olan ama aynı zamanda 30 yıldır kızdırdığı okurlarla barışmak için mesajlar eklediği aşikar.

Özetle Veba Geceleri, benim için Kafamda Bir Tuhaflık ve Kara Kitap’ın gerisinde kalan, insanlara değil olaylarla odaklandığı, salgın hastalıklarının tarihi ve insanları dönüştürücü gücünü iyi anlatan, Orhan Pamuk’a özel zenginliklerin bütünüyle hissedildiği, sürükleyici, dünyanın her yerinde okunabilecek bir roman. Kusurları, erdemleri, tartışmaya açık motifleri ve küresel salgın konjonktürüne denk gelen öyküsü ile de uzun süre konuşulacak.

Titizliği Her Konuda Görmek İsteriz

Yazımı Türkiye’deki entelektüel ve edebiyatçılara dair bir notla bitirmek istiyorum: İslami terminoloji ve dini kültür konusunda metinlere yansıyan ilgisizlik, son kertede okura saygısızlık olacak noktalara da varabiliyor. Evet doğru, edebiyat belgesel değildir, bilimsel metin değildir, kurmacadır. Bazı hatalar da belki kurguya dahildir, bunu hiçbir zaman bilemeyiz.

Veba Geceleri’nde böyle bir tartışma söz konusu. Allah’ın isimlerinden biri olan Muktedir’in Muktedik olarak geçmesi karakterin mi anlatıcının mı yoksa Pamuk’un hatası mı? Ya da yazar doğrusunu bilirken yanlış mı yazdı? Hataysa editör bu hatayı nasıl gözden kaçırdı? Üç aylardan Recep’in el-esmaü’l- hüsna’dan bir isim olarak yazılması da yine aynı cümlede geçen bir mesele. Kurmacaya hizmet etmeyen bir hataysa belki de mazur görmemek gerekir. Bunlar için yazar ve yayınevi bir aydınlatma metni yayınlamayacağına göre böylesi konuları belki kurmacanın ifade hürriyeti olarak görmek yerine dikkat etmek daha doğru bir yayıncılık olabilir. 

Bir başka ünlü ve iyi romancımız İhsan Oktay Anar, güzel romanı Suskunlar’ın ilk baskısında Kütüb-i Sitte’yi tefsir kitabı yapmış, Nesai’yi de Nesahi olarak yazmıştı. Romanlarındaki en küçük detayları bile ansiklopedist gibi çalışan yazarların, dikkatli editörlerin konu İslam olunca tembelliklerini titizlikle tebdil etmeleri biz okurlara saygıdan başka bir anlama gelmez.

Dipnot:

* Veba Yılı Günlüğü, Daniel Defoe, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. 4. Baskı, Çeviren: İris Kantemir

Henüz yorum yok...

Yorum yapmak ister misiniz?