OKUR, Kitaplar Yalnız Kalmasın Diye Çıktı
 

Tünele Gömülen Hayat

Mustafa Özel

Bu yazıyı yazmaya başlarken attığım tweet şöyleydi: “Batı, birey ile burjuvanın vatanı; Doğu, cemaat ile zenginin. Batı burjuvazisi, kadim cemaatleri bireyleştirerek sindirdi; Doğu, zenginlerinin burjuvalaşmasını hayal edip durdu. Yarım kalmış bir roman bu, Tanpınar’ın Mahur Beste’si gibi.” Çeyrek asır önce yazdığım Birey, Burjuva ve Zengin başlıklı kitabımın1 bir tür özetiydi sanki bu. Kitabın girişine, meramımı dillendiren şu üç alıntıyı koymuştum:

“Hikmet, dünyanın mamurluğu için gafletin yaygın olmasını gerektirir. Eğer bütün insanlar kırk gün sadece helalinden yemeğe uğraşsalar, onların dünyaya karşı bu zühdlerinden ötürü dünya harap olur; çarşılar ve geçim yolları boş kalırdı.” Gazali (1058-1111), İhya.

“Vahşet, açgözlülük ve hırs… Toplum, insanoğlunu saptıran bu üç kötülük sayesinde savunma, ticaret ve siyaseti geliştirerek devletlerin kudret, servet ve bilgisine kaynaklık eder. İnsanı yeryüzünde hiç şüphesiz yıkıma uğratacak bu üç büyük kötülükten medeni mutluluğun doğmasını sağlar.” Vico (1668- 1744), Scienza Nuova.

“Biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk; onu yüklenmekten kaçındılar, on(un sorumluluğun)dan korktular; emaneti insan yüklendi. O gerçekten çok zalim ve çok cahildir. Kur’an-ı Kerim, Haşr/72.”

Gaflet ve dünyanın imarı, hırs ve medeni mutluluk, zulüm ve cehalet… Tüm bunları yeniden hatırlamama yol açan, Tünel başlıklı asırlık bir roman oldu. Kitapla Werner Sombart’ın 1913 yılında yayımlanan Burjuva’sında karşılaşmış ve çok şaşırmıştım. Çünkü roman da aynı yıl yayımlanmıştı! Sombart gibi şöhretli bir iktisat tarihçisinin o yıl günyüzü görmüş bir romana atıfta bulunmuş olması ilginç ve önemliydi.

Eski ve Yeni Burjuva

Weber’in Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu tezine karşı bir görüş geliştirme çabasındaki Sombart, kapitalist girişimci ruhun başlıca üç unsurunu şöyle sıralıyordu: Kazanç aşkı ve girişimcilik ruhu, burjuva erdemleri (çalışkanlık, tutumluluk, dürüstlük…) ve hesap yapma yeteneği. Bu bağlamda eski ve yeni burjuvanın aynı insan tipi olmadığı sonucuna varıyordu. Eski burjuva için “zenginlik hoşlanılan ve peşinde koşulan bir şeydi ancak yaşamın tek amacı değildi. Zenginlik, yaşamla doğrudan ilişkili değerlerin yaratılmasına ve korunmasına hizmet ettiği ölçüde bir anlama sahipti.

18 ve 19. yüzyılda yazılan zenginliğe dair risalelerde, Allah korkusu sürekli vurgulanıyordu: “Yaptığın her işte Tanrı’yı yanında ve kalbinde hisset, çalışırken aklını kullan. (…) Göğsümüzü gere gere gökyüzüne bakamadıktan sonra dünyanın en zengin adamı olmanın bir anlamı olabilir mi?” Benjamin Franklin çalışmanın ibadet olduğuna inanıyor ve “Vakit, nakittir!” diyordu. Buna rağmen günlük hayat programı yeni (modern)burjuvayı şaşırtacak biçimdeydi: “Günün altı saatini işe, yedi saatini uyumaya, geriye kalan zamanıysa dua etme, okuma ve diğer dünyevi işlere ayırmıştı.”

Çarpıcı bir örnek daha veriyor Sombart: Bozen kentinde toptancı tüccar, yaz boyu dükkanlarını kapatarak Ober-Bozen’deki yazlıklarına gidiyorlardı. Anadolu’daki yaylalar gibi. “Belli bir servet sahibi olan genellikle kanaatkar insanların güçleri kuvvetleri yerinde olsa bile ticaret ve üretim alanından çekilmeleri adettendi. Bunlar köyde bir ev satın alarak yaşamlarının son dönemini dinlenerek ve dünyayı gözlemleyerek geçirirlerdi.”2

Osmanlı toplumundan pek farkı yok. Hançerli Hanım Hikaye-i Garibesi’nin (1851-2) kahramanı, tipik İstanbul iş adamı Halil Efendi de “yeterli” miktarda servet edinince ticareti terk edip kendini ibadete vermiyor muydu: “Cennet-mekan Sultan Murad Han-ı Rabi’ (Dördüncü Murat) hazretlerinin eyyam-ı saltanatlarında Bedestani Halil Efendi namında asil ve gayet zengin bir zat vardı… Emlak ve akarı hudud-efzûn ve nükûd-ı mevcudesi mahsûd-ı künûz-ı Karun olan mümaileyhin hanesi, gece ve gündüz muhtacinin müracaatgahıydı.” Karun gibi zengin; fakat evi adeta yoksul barınağı. Fukaraperverliği, zühd ve takvası ile temayüz eden bu İstanbullu Timon hakkında devrin bir şairinin döktürdüğü mısralar, eski burjuvazinin sosyal psikolojisini anlamak bakımından öğreticidir:

Hânesi melce-i havâs u avâm Kapısı medhal-i husûl-i merâm Kendine eylemiştir ol Mennân Şükr-i nimet hasâilin ihsân Bir bezirgân deyip de geçme sakın Terk-i kesb eylemiş bulup temkîn Hânesinde ibadete meşgûl Fukaraya inâyeti mebzûl.3

Evet, Bedestani Halil Efendi, “pek ziyade zengin olmasından dolayı ticaretten feragat ederek” vaktini ibadetle geçiriyor. Temkin bularak, kazanç yolundan ayrılıyor. Emekli Bozen tüccarı dünyayı gözlemleyedursun, Halil Efendi bütün mal varlığını hayır işlerine harcıyor. İş hayatı zaten sükunet içinde geçmişti; şimdi insanların omuzlarındaki yüke ortak olarak, dünyanın kendine yük olmasını önlüyor. Ahiret hesabı, dünya hesabına galib geliyor.

Çocuk Olarak Kapitalist

Sombart, eski burjuvayı “aklı başında ve ölçülü, asla acele etmeyen çünkü yapacak işi olan bir adam” şeklinde betimliyor. Floransalı Messer Alberto “meşgul insanların yavaş yürüdüklerini” söylerken, Lyon tüccarından biri Parislilerle farklarını şöyle dillendiriyor: “Paris’te insanlar aktif oldukları için koşup acele ediyorlar; buradaysa insanlar iş güç sahibi olduklarından yavaş yürüyorlar.”4 Yeni burjuva hangi nitelikleriyle eskisinden ayrılıyor acaba? Rodezya’ya (bugünkü Zimbabve) adını veren Cecil Rhodes gibi gerçek veya Tünel romanının kahramanı Mac Allan gibi kurgu karakterlerden hareketle şöyle bir tablo çiziyor Sombart: Yeni burjuva sayısız bakımdan eski burjuvanın sahip olduğu değer ve anlayışları tersine çevirendir. “Rhodes av peşinde koşan bir fatihti. Amaçlarını gerçekleştirebilmek için yalnızca tüfek ve kılıç gibi silahlara değil, aynı zamanda borsa spekülasyonları gibi en modern silahlara da başvurabiliyordu. Hem bir politikacı hem de kapitalist bir girişimciydi.” Tünel romanının Mac Allan’ı da “spekülatör ve teknisyen, fatih ve hayalci karışımı” biridir. Son kertede bir hayal ürünü de olsa, “Kellerman’ın çizdiği Mac Allan portresi öylesine canlı ki, insan onu karşısında görür gibi oluyor.”5

Gerçek veya kurgu, bu yeni girişimcilerin aklı artık yalnızca iki şeyle meşguldür: “Yapabildiği kadar çok para kazanmak ve işlerini olabildiğince büyütmek.” Wallerstein 60 yıl kadar sonra bu yönelişi “sınırsız sermaye birikimi” olarak nitelendirecekti. Sombart’a göre bu “sonsuzluk yarışını, bu dur durak bilmeyen uğraşı” sürdüren girişimci ruhla “çocuk ruhu” arasında çarpıcı bir benzerlik vardır. Bu girişimcilerin çoğu şaşırtıcı bir şekilde çocukça davranışlar sergilemektedir. Mesela bir çocuk koşarken veya çember çevirirken farkettiği devinimin hızıyla “kendinden geçebilmekte”dir. Yeni burjuva da öyledir. Çocuk “yenilik” düşkünüdür, daha pahalı da olsa eski oyuncağını yenisi için hemen verebilir. Çocukta “iktidar hissi” vardır, yakaladığı sineklerin ayaklarını koparabilir vs. Bunların hepsini modern burjuvalarda gözlemleyebiliyoruz. “Bu insanlar her zaman gergin, hep hareket halindedirler.” Parolaları “İleri, hep daha ileri!”dir. Geleneksel burjuva erdemleri sayılan tutumluluk, dürüstlük, kanaatkarlık bunlar için artık anlamlı değildir. “Aile reisi eski moda burjuva gibi yaşasa bile, eşi ve çocuklarının lüks, gösteriş ve şaşaanın burjuva yaşam biçiminin bir parçası olarak kalmasına özen gösterdikleri görülmektedir.”

Din Olarak Kapitalizm

Mac Allan, topaç çeviren çocuk misali “kendinden geçmiş” hırslı bir mühendistir. İşine öylesine gömülmüştür ki, ya bir dervişe yahut bir meczuba benziyor. Karısı Maud bir dostlarına şöyle yakınıyor: “Bazen bütün gün fabrikadan eve gelmiyor!” Roman 20. yüzyıl başlarında yazıldığına göre, demek daha öncesinde bütün gün iş yerinde kalmak olağan değildi. Aynı cümle bugün ü n insanı için hiçbir şey ifade etmiyor, çünkü artık sadece erkekler değil kadınlar da bütün gün iş yerindeler. Dünyamız bir fabrikaya döndü. “Gece gündüz granit, çelik ve Tanrı bilir başka neleri delen bir matkap ordusu edindi. Bu matkaplara sanki hasta olmuşlar gibi bakıyor Hobby, hastaymışlar gibi! Geceleri rüyasına giriyorlar…” Kocası bir kahkaha atar. Hobby, “Bırak yapsın, der, ne istediğini biliyor o. Birkaç matkabı kıskanmayacaksın ya kızım?” Maud: “Onlardan nefret ediyorum!”6

Allan ihtiraslı bir proje peşindedir: Amerika ve Avrupa kıtalarını Atlas Okyanusu altından birleştirecek bir tünel. Bu devasa işin gerektirdiği finansmanın Lloyd ve benzeri finans spekülatörlerinin öncülüğünde borsa üzerinden nasıl sağlandığı; inşaat güzergahındaki arazilerin nasıl ucuza kapatıldığı, tünel inşası sırasında meydana gelen kazalarda binlerce işçinin nasıl öldüğü, büyük bir felaketi haber aldığında kahramanımızın nasıl oluyor da “önce tüneli, sonra insanları” düşündüğü, Allan’ın eşi ve çocuğunun öfkeli kalabalık tarafından nasıl linç edildiği… Bunlar romanın heyecanlı ve öğretici yanları. Kazadan sonra işçileri yeniden toparlamaya çalışan Allan, onlara şöyle sesleniyordu: “Tünel iki kıtayı, iki kültürü kardeş kılacak, binlerce kişiye ekmek verecektir. Kapitalistlerin zenginleşmesi için değil, halkın faydası için inşa ediliyor. ‘Ey Tünel adamları, şu Tünel sizin, konsorsiyumun hissedarları sizlersiniz! Ben de bir işçiyim! İş, sadece karnını doyurma aracı değildir! İş bir idealdir. İş, çağımızın dinidir!”7

Weber ve Sombart kadar, Kellermann’ın tam dört defa sinemaya uyarlanan romanına da muttali olan Walter Benjamin, 1921 yılında kaleme aldığı o kısacık “Din Olarak Kapitalizm” manifestosunda, kapitalizmin kesintisiz ve merhametsiz bir kült din olduğunu dile getiriyordu. “Kapitalizmde bir din görebiliriz, yani, kapitalizm esas olarak daha önce dinin cevap verdiği aynı endişe, ıstırap ve huzursuzluğu tatmine hizmet ediyor. Kapitalizm şimdiye kadarki en aşırı giden ‘salt dini bir kült’tür. İkinci niteliği, bu kültün kesintisiz süresidir. Kapitalizm ateşkesi ve merhameti olmayan bir kült’tür. Burada ‘haftaiçi gün’ yok, kesintisiz tapınma vardır. Üçüncüsü, dinden farklı olarak, kapitalizm pişmanlık (tevbe) değil suç üreten bir külttür. Tanrı’yı da bu suça ortak eden bir kült.”8

Benjamin’in metni, Tünel romanının yoğunlaştırılmış şerhi gibidir. Modern çağın ana felsefi ve iktisadi meselelerini roman diliyle okuyun, pişman olmazsınız!

Dipnot:

1 Mustafa Özel: Birey, Burjuva ve Zengin, İstanbul, İz, 1994.

2 Werner Sombart: Burjuva: Modern Ekonomi Dönemine Ait İnsanın Ahlaki ve Entelektüel Tarihine Katkı, Ankara, Doğu-Batı, 2008, s. 159-63.

3 Bkz. Mustafa Özel: Roman Diliyle İktisat, İstanbul: Küre, 2018, s. 235.

4 Sombart, s. 166.

5 Sombart, s. 173-6.

6 Bernhard Kellermann: Tünel, İstanbul: Yordam Edebiyat, 2017, s. 24.

7 Age, s. 222.

8 Walter Benjamin: “Capitalism as Religion,” The Frankfurt School on Religion, ed. Eduardo Mendieta, New York: Routledge, 2004, s. 259

Henüz yorum yok...

Yorum yapmak ister misiniz?