|

Varlık ve Zaman’a Giriş, 1. Bölüm: Heidegger Neden Önemlidir?

Simon Critchley – Mütercim: Burhaneddin Kanlıoğlu

Simon Critchley, günümüz felsefe dünyasının yaşayan en önemli isimlerinden biri olarak görülüyor ve Türkçede 9 kitabı bulunuyor. Onun The Guardian’da yayımlanan “Varlık ve Zaman” yazı dizisini kendisinin özel izniyle Okur’da yayımlayarak dilimize kazandırmak istedik. 8 ayrı makaleden oluşan bu serinin, Heidegger’in Varlık ve Zaman’ını okuyucular için çok daha anlaşılır ve keyifli kılacağını ümit ediyoruz.

Martin Heidegger (1889-1976), 20. yüzyıl kıta felsefe geleneğinde, en önemli ve en iz bırakan filozoftu. Varlık ve Zaman 1927’de ilk kez yayınlandığında, onun ‘magnum opus’ydu.1 Heidegger sonrası kıta felsefesine dair her şeyin Varlık ve Zaman’ı dikkate almadan anlaşılması artık mümkün değildi. Dahası, birçok Anglo-Amerikan filozofun aksine, Heidegger, felsefenin de dışına taşarak mimarlık, çağdaş sanatlar, sosyal ve politik teori, psikoterapi, psikiyatri ve teoloji gibi olabildiğince çeşitli disiplinde büyük bir etki uyandırdı.

Ancak, 1933’te Güney-Batı Almanya’daki Freiburg Üniversitesi’ndeki rektörlüğü, Nasyonal Sosyalizm ile olan ilişkisi sebebiyle elde etmesiyle Heidegger, yeni tartışmalar uyandırmaya, polemiklere ve nefret dolu yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermeye devam ediyor.

Heidegger ve siyaset arasındaki bu ilişkinin son derece önemli oluşu başlı başına başka bir yazı dizisinin konusu. Doğrusu, zihnimde, Heidegger’in Nasyonal Sosyalizme katılmasının kapsamı ve doğası meselesi, onun çalışmalarında, özellikle de Varlık ve Zaman’ında, onu bir kez anlamaya ve ikna gücünü hissetmeye başladığınızda felsefileşir. Bu yazı dizisinde kendime edindiğim görev, okuyucuya devamını getireceği kitaplar için güzel bir lezzet sunmak ve umutla daha fazla okumalara ve daha derin akademik çalışmalara belli bir motivasyon sağlamaktır.

Umulur ki bir kez Varlık ve Zaman’ı okuma zorunluluğu hissettiniz, okudunuz ve sonra elinizdeki metnin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi şu sorular çınladı: 20. yüzyılın en büyük filozofu aynı zamanda nasıl Nazi olabilirdi? Uzun ya da kısa sürmüş olması fark etmez, onun Nasyonal Sosyalizmle olan politik bağı, bu politik alanın içene adım attığından itibaren felsefenin doğasını onun riskleriyle birlikte nasıl etkiler?

Varlık ve Zaman

Varlık ve Zaman hatırı sayılır bir uzunluğa (Almanca orijinal baskısında kitap 437 sayfadır) ve efsanevi bir zorluğa sahiptir. Bu zorluk gerçekte Heidegger’in kendine görev edindiği ve kendince “felsefe geleneğinin imhası” olarak adlandırdığı şey sebebiyledir. Bu yazı dizisinin devamında bunun bir kısım etkilerini ele alacağız fakat birincil sonuç şu ki Heidegger halihazırdaki modern felsefe terminolojisinden ve onun epistemoloji üzerine söylediklerinden, öznellik, temsiliyetçilik, objektif bilgi gibi meseleler ve geri kalan bu terminolojiye ait olan her şeyden yararlanmayı reddeder.

Heidegger, kara tahtaya yeniden dönmeye ve yeni felsefe terminolojisini yeniden üretme cüretine ve cesaretine sahiptir. Örneğin o, ademoğlunun bütün kavramlarının bir özne, ben, kişi, bilinç olarak ya da gerçekte olabilecek bir akıl-beyin birlikteliğinin geleneksel düşünce geleneğinin birer rehineleri olduğunu ve bu zamana kadar köklü bir şekilde ele alınmadığını düşünür. Heidegger eğer radikal bir düşünür değilse hiçbir şeydir. O, geleneğin otoritesini kabul etmekten ziyade, yaşadığımız dünyadaki deneyimin köklerini kazmaya çalışan bir düşünürdür.

Heidegger ademoğlunu “Dasein” olarak adlandırır, ki bu kavram çeşitli anlamlarda çevrilebilir fakat yaygın kullanımı “yerinde-oluş”2 – “halihazırdaki varlık” olarak anlamlandırılır. Bu kavram temelde ve en basit haliyle, ilerideki yazılarımızda da göreceğiniz üzere, insanın ilk ve her şeyden önce kendi öznesinden ve bilmeyi arzuladığı bütün alanlardan koparılmamış olduğudur. Bizler daha ziyade, halihazırda dünyada, dışarıda onunla birlikte, onun bir parçası olarak birbirinden ayrılamayan varlıklarız.

Dasein için geçerli olan her ne ise, Heidegger’in diğer birçok kavramları için de geçerlidir. Bazen bu Varlık ve Zaman’ı okumayı zorlaştırır. Heideggerin diğer çağdaşı filozofların tümünden daha çok kendi ana dilinin, Almancanın dilbilimsel olanaklarını kullanması gerçeği buna yardımcı olmaz. Macquarrie ve Robinson’un 1962 tarihli Blackwell’den İngilizce çevirisiyle, modern felsefi çevirinin klasiklerinden birini üretmiş olsalar da, Varlık ve Zaman’ı okurken, kavramsal çamurlarla bezeli barok bir yolda ve yabancı kavramlar arasında yürüyormuş hissine kapılabilirsiniz.

Temel Fikre Dair

Söylediklerimden de anlaşılacağı üzere, Varlık ve Zaman’a dair temel espri oldukça basittir: Varlık, zamandır. Bu doğumla ölüm arasındaki gerilimde, insanın, geçici olarak var olması anlamına gelmektedir. Varlık zamandır ve zaman sonludur, ölümümüzle son bulan bir son… Bununla birlikte eğer biz gerçek-otantik ademoğlunun ne anlama geldiğini anlamak istiyorsak, o zaman hayatlarımızı ölümümüzün ufku üzeri- ne sürekli olarak yansıtmamız gerekir. Heidegger’in “ölüme karşı oluş” olarak adlandırdığı şeye…

Kabaca ifade edersek, St. Paul, St. Augustine, Luther ve Kierkegaard gibi düşünürler için, Tanrı ile olan ilişki, baştan sona kişinin kendisini bulduğu bir ilişkidir. Heidegger içinse Tanrının varlığına ya da yokluğuna dair bir sorgulamanın felsefi hiçbir tarafı yoktur. Kişi kendini ancak ölümün gerçeğiyle birlikte, sonumuzdan bir anlam çıkararak var edebilir. Eğer varlığımız sonluysa, insan olmanın anlamı bu sonsuz sonda vücut bulmaktır, Heideggerin Nietzsche’den alıntıladığı “Kendi kendisi olmak isteyen” gibi… Sonraki yazılarımızda Heidegger’in vicdan kavramları ve “kendinden geçmiş zamansallık” dediği şeylerle ilgili olarak bu iç görünün nasıl daha da derinleşerek sonluluğun içine geçtiğini göstereceğiz.

Varlık ve Zaman, uzun, sistematik bir giriş ile başlar, ardından her biri altı bölüm içeren iki bölüm gelir. Yakın zamanda New York’taki The New School’un Sosyal Araştırmalar Programı için, 15 haftalık bir ders orta- mında, kitabın tamamını konu edinerek ve yaklaşık olarak her hafta kitap üzerine tam iki saat konuştum. Burada New York’ta söylendiği gibi, sadece çözüm üret! Lütfen şimdi hesaplayın, burada devam edecek olan geri kalan 7 yazıda ancak kitaba dair ufak tadımlık bir şeyler paylaşabilirim ve daha fazlasını keşfetmek isteyenler için sadece bazı yol gösterici tabelalar sunabilirim.

Dipnot:

1- Latince kökenli bu ifade, bir yazarın ya da sanatçının ‘şaheser’ çalışması anlamına gelmektedir.

2- M. N.: Buradaki ‘yerinde-oluş’ çevirisi İngilizceden direk çeviriyle anlamı vermek için yapılmış çeviridir. Kimilerine göre Dasein “Varlık” da demektir, ama kanaatimiz; Dasein, daseindir. Simon Critchley’nin de ifade ettiği üzere Heidegger bir felsefe geleneğinin karşısında durup belli kavramları alaşağı ederken, yerine yeni kavramlar türetmektedir. Dasein bunlardan biridir ve bu yazı dizisiyle Dasein’in anlamına dair bir kanaate varacağınızı umuyoruz.

Similar Posts

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir