Simon Critchley – Mütercim: Burhaneddin Kanlıoğlu
Simon Critchley, günümüz felsefe dünyasının yaşayan en önemli isimlerinden biri olarak görülüyor ve Türkçede 9 kitabı bulunuyor. Onun The Guardian’da yayımlanan “Varlık ve Zaman” yazı dizisini kendisinin özel izniyle Okur’da yayımlayarak dilimize kazandırmak istedik. 8 ayrı makaleden oluşan bu serinin, Heidegger’in Varlık ve Zaman’ını okuyucular için çok daha anlaşılır ve keyifli kılacağını ümit ediyoruz.
Kendimizi bu dünyada nasıl buluruz ve özgürlüğümüzü burada nasıl kazanabiliriz? Şu ana kadar ki yazılarımızda göstermeye çalıştığım gibi Heidegger, metafiziğin temel bir meselesi olarak, varlık sorunu ile ilgili şaşkınlığımızı yeniden uyandırmaya çalışır. O, insanoğlunun bir analizi vesilesiyle veya onun Dasein olarak adlandırdığı şey aracılığıyla yukarıdaki sorunun peşinden gitmeye devam eder. Dasein’in varlığı ortalama bir günlük hayatın varoluşu olarak ya da bir önceki yazımızda tartıştığımız cinsten bir dünyadaki hayatımız olarak anlaşılabilir. Fakat şu halde biz bu oldukça resmi varoluş fikrine nasıl daha fazla anlam katabiliriz?
Heidegger bize uzun, zor ama son derece keyif veren bir bölüm olan ve olayların gerçekten ilgi çekici hale geldiği Varlık ve Zaman’ın ilk kısmının 5. bölümünde güçlü bir ipucu veriyor.
Varlık ve Zaman’ın geri kalan kısmında derinleşen bu bölümün temel iddiası şudur: Dasein fırlatılmış bir tasarımdır. Müsaadenizle bu düşünceyi çözümleyelim.
“Hali Hazırda Kendinde Sahip Bulunan Bir Oradalık”
Heidegger, kavram kümelenmelerindeki soruşturmasını ilerletme eğilimindedir. Bir küme üç kavram içerir: Zihinsel durum, ruh hali ve fırlatılmışlık. “Zihinsel durum” “Befindlichkeit” kavramının oldukça tartışmalı bir çevirisidir ki bu kavram William Richardson tarafından “Hali hazırda kendinde sahip bulunan bir oradalık” olarak gayet yerinde çevrilmişti. Peki tamam, bu çeviri çok da zarif görünmüyor diyelim fakat buradaki düşünce, insanın her zaman zaten bir yerde bulunduğu, yani dünyadaki varlığının “orada” olduğu bir yerde bulunmuş veya açıklanmış olmasıdır. Bu yer Da-se-in’in “da”sıdır.
Dahası, her zaman bir ruh halinde, bir “Stimmung”, yani bir akort, bir düzen bulunur. Bu ruh hali, güçlü Aristotelesçi pathos duygusu olan ruhun bir tutkusu veya bir etkisi, başımıza gelen ve kendimizi onda bulduğumuz bir şeydir. Gerçekte bu tutkular, Heidegger’in rasyonel öznesi için psikolojik renklendirmeler değildir. Onlar daha ziyade bizim dünyaya ayak uydurduğumuz temel yollardır. Gerçekten, müzikolojik olarak “Stimmung” (Ruh Hali olarak, ahenk, akort) akort ve perde ile ilişkilidir: birinin dünyaya ilk ve çoğunlukla ruh halleri ile uyum sağlamasıdır. Böylelikle Heidegger’in çalışmalarının zorlayıcı yönlerinden biri, dünyadaki günlük yaşamımızı oluşturan etkilerin bir ruh hali fenomeni sağlama girişimidir.
Ruh Hali ve Arzu Meselesi
Onun merkezi kavrayışına yaklaşmanın başka bir yoludur bu: Bizler dünyayla olan ilişkimizden bağımsız olarak var olamayız ve bu ilişki, rasyonel bir tefekkürden ziyade, bir ruh hali ve arzu meselesidir. Bu tür ruh halleri dünyadaki varlığımın orta yerine fırlatarak insanı açığa çıkarır. Jim Morrisson’un onlarca yıl önce derinlemesine söylediği gibi, “Bizler bu dünyaya fırlatıldık.” Fırlatılmışlık (Geworfenheit) kendimizi her zaman bir yerde bulduğumuz, yani büyülendiğimiz ve başkalarıyla paylaştığımız bir dünyaya ulaştığımız basit bir farkındalıktır.
Bizler bu dünyadaki günlük hayatımıza korku, can sıkıntısı, heyecan ya da -bir sonraki yazımızda göreceğiniz gibi- kaygı gibi çeşitli ruh hallerine yakalanırken buluruz kendimizi.
Eylemin Kavranışı
Fakat, Heidegger Dasein’in sadece dünyaya fırlatılmak anlamına gelmediği konusunda ısrar eder. Çünkü o -biz- anlayabilme kapasitesine sahibiz ve biz aynı zamanda bizim fırlatılma durumuzu da söküp atabilme yeteneğine sahip olanlarız. Anlamak, Heidegger için bir eylemin kavranışıdır. O, bir şeyi nasıl yapacağınızı veya bir şeyi nasıl çalıştıracağınızı her zaman anlamaktır. Anlamak, bir yeteneğe (etwas können) sahip olmaktır ve otantik insan, olma (Seinkönnen) yeteneği veya potansiyeli tarafından karakterize edilir.
Dolayısıyla insan, sadece dünyaya fırlatılmak suretiyle tanımlanmış bir varlık değildir. O aynı zamanda bu fırlatılma durumunu, somut bir durumda hareket ettiği, elinde tuttuğu imkanlarından yararlandığı bir hareketle söküp tekrar atabilen kişidir. Bu hareket, Heidegger’ın tasarım (Entwurf) olarak adlandırdığı şeydir ve bu sağlam deneyim Heidegger’in Varlık ve Zaman’ında özgürlük olarak adlandırılacaktır. Özgürlük soyut bir felsefi kavram değildir. O, insanlığın dünyadaki eylemleri vasıtasıyla potansiyelini gösterebildiği bir deneyim halidir ve bu şekilde eyleme geçmek, otantik olmaktır.
(devam edecek)