OKUR, Kitaplar Yalnız Kalmasın Diye Çıktı
 

Yazarın Elleri

Ayşegül Genç

“Viktoria’nın İkili Yaşamı” isimli sinema filminde kuklaların olduğu bir sahne vardır. Kuklacı bir çubuk veya eldiven giymeden kuklaları oynatmaktadır. Dolayısı ile ellerini sakınmaz, gizlemez. Buna rağmen izleyiciler bir süre sonra o elleri görmez olurlar ve kendilerini hikayenin kuşatıcı havasına kaptırırlar. Kukla gösterisinde amaç kuklaları bağımsız/yardımcısız oynuyormuş gibi göstermek olduğu halde sahnede hikaye amacın önüne geçer. Kuklacı hikayenin basit bir öğesi haline gelir. Normal bir kukla gösterisinde ipleri arayan, çubukları keşfetmeye çalışan izleyici filmdeki sahnede, sorusuna daha en baştan cevabını almıştır, böylece hikayeye girmesi için o “kararsız” an veya “karar verme anı” cevaplanarak bertaraf edilmiştir

Cevabı Başta Almak

Edebi metinlerde de durum çoğu zaman böyledir. Todorov’a göre fantastik metinleri fantastik kılan özellik kararsızlık deneyimidir. Okur kararsız kalır, bu okuduklarım gerçek midir diye sorar. Sorunun cevabını metnin başında da alabilir sonunda da. Bilim kurgu metinlerde sorunun cevabı en başta verilir. Yazar farklı bir dünya oluşturduğunun sinyallerini ilk cümleden itibaren vermeye başlar.

Son dönem bilim kurgu romanlarının ilham kaynağı olarak görülen Zamyatin’in Biz romanı; İntegral isimli bir uzay aracının yapımının duyurusu ile başlar. Daha ilk satırları okurken karakterin anlatım şekli, cümlelerin yapısı, günlüğün tutulma şekli bize farklı bir dünyada olduğumuzu hissettirir. Okur kararı vermiştir. Yazarın ellerini görmüştür. Bu eller roman boyunca hayal gücü şeklinde devrede olacaktır ama görülmeyecektir.

Dönüşüm romanında ise okur cevabı hemen verecek gibi olsa da bir kararsızlık anını hissetmeye devam eder. Gregor Samsa bir böcek olarak uyanmıştır. İlk cümle kesin ve tüm cevapları yutacak şekilde verilmiş olsa bile okur bir müddet bunun şiirsel bir benzetme olup olmadığını sorgular. Hep bir sonraki cümleye gider. Bunun bir benzetme olduğunun söylenip söylenmeyeceğinin peşine düşer ve daha sonra bunun peşini bırakır ve bu olabilirliğin içinde kaybolur.

Geleneksel masallarda dönüşüm, metamorfoz veya don değiştirme öğelerini kendi içinde kabul ederiz. Ardı ardına gelen fantastik unsurlar bize farklı bir dünyada olduğumuzu anlatır ve biz de inanmıyor gibi inanırız. Dönüşüm’ü geleneksel masallardan ayıran taraf yazarın ellerinin bir görünüp bir kaybolmasıdır diyebiliriz. Anlatılanlar hem başka bir dünyada kurulmuştur hem de ayırt etmeye zorlanacak kadar bu dünyadandır.

Çözümleme Çabası

Polisiye romanlarda yazarın elleri son anda devreye girer. Anlatılan her unsur, karmaşık hikayeler, gizem, korku, açıklanamaz olaylar silsilesi bizi bir müddet oyalar. Esrarengiz olayları okurken fantastik unsurların bizi yokladığını hissederiz. Cadılar, cinler, periler başka bir dünyada olayları açıklarken biz bu dünyadaki açıklamanın peşine düşeriz. Çözümleme çabamızın nasıl devreye girdiğini dolayısı ile kendi ellerimizin de hikayenin üzerinde gezindiğini hissedebiliriz. Hikayelerin sonunda gizem çözülür. Akla uygun bir açıklama yapılır. Daire tamamlanır.

Edgar Allan Poe’nun bir hikayesinde şöminenin bacasına sıkıştırılarak gizlenmiş bir ceset vardır. O cesedin oraya yerleştirilmesinin imkansızlığı okurda bir gizem uyandırır. Güç mü kullanılmıştır, yoksa olağanüstü bir güç mü devreye girmiştir… Hikayenin sonunda cesedin oraya nasıl konulduğu açıklansa da bu açıklama pek çok okura inandırıcı gelmeyebilir. Son anda devreye giren yazarın elleri hikayeyi bütünlemekten, daireyi tamamlamaktan uzaklaşır.

İlgi çekici öyküler kaleme alan genç öykücülerden Osman Cihangir’in Hemen Hemen Hiç isimli öykü kitabında kitabında bizi benzer bir ikilemde bırakan başka bir öykü vardır. “Koridor Ölümleri” isimli öyküde benzer bir gizem bizi hikayenin sonuna kadar sürükler, hikayenin sonunda gizemi çözmek için yazarın elleri devreye girer ve tatmin olup olmamak okura bırakılır. Yazarın okuru bilinçli olarak inandırmamak adına bir hikaye kaleme alması belki de yazarın ellerinin metinde yer almasının farklı bir şekli de olabilir.

Kuklalar Kuklacı Olduğunda
Postmodern anlatılarda ise eller hikayenin önünde yer alır. Kuklalar elleri oynatıyor gibidir. Çoğu zaman sadece yazarın varlığını hissederiz. Yazar bunu oyunlar ile gerçekleştirir. Parodiler, postişler, kolajlar ile hep metinde var olduğunu bildirir. Metinlerarasılık, yazarın ne kadar fazla edebi metinden haberdar olduğunu, ironi yazarın zeki oluşunu, oyunlar yazarın dünyayı ciddiye almayacak kadar bu dünyadan olmadığını, kelime seçimleri iyi bir okur olduğunu, dolayısıyla sürekli kendinden haber verdiğini gösterir. Sadece en iyi kurguyu yapan değil, kurgunun kurgusunu da (üstkurmaca) yapabilecek kadar iddialı olan bir yazardır artık karşımızdaki. Hikayenin nasıl ve nedenleri değil, yazarın yazmasının nasıl ve nedenleri vardır artık. Postmodern anlatılarda yazarın elleri o kadar devrededir ve o kadar çok “Ben buradayım.” der ki en nihayetinde hikayeden sıyrılır, yakamıza yapışır ve “Sen de buradasın.” der.
İpler burada, kuklalar burada, kuklacı burada, izleyici burada, sen ve ben buradayız, o halde gerçeği es geçecek kadar gerçeğin yakınındayız demektir. İşte bu da hakikatin ellerinin izdüşümüdür belki de.

Bu yazıyı paylaş
Henüz yorum yok...

Yorum yapmak ister misiniz?