Yazma Eserlerde Her Nüsha Bir Değer İfade Eder
Muhittin Macit – Konuşan: Esad Mücahit Eskimez
Yazma Eserler Kurumu, son yıllarda yaptığı özenli ve dikkat çekici çalışmaları sebebiyle göğsümüzü kabartan kurumlarımızdan biri. Henüz on yılını doldurmadığını öğrenince şaşkınlıkla beraber sevinç yaşıyoruz; kütüphane hizmetleri, yazma eser restorasyonu ve muhafazası, yayıncılık gibi özveri isteyen alanların hepsinde kısa zamanda başarılı bir kamu hizmeti verdiler ve hız kesmeden çalışmalara devam ediyorlar. Kurumun kurucu başkanı ve hali hazırda başkan olarak görevine devam eden Prof. Dr. Muhittin Macit’e, yazma eserlerin dünyasından merak ettiklerimizi sorduk.
Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı; bünyesinde barındırdığı eserler, yönettiği kütüphaneler ve yayınlarıyla ülkemizin kültür dünyasında mühim bir yere sahip. Bizlere kurumun tarihinden ve görev sahasından bahsedebilir misiniz?
Kurumumuz 2010 yılının Aralık ayında 6093 sayılı kanunun meclisten geçmesiyle “Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı” adıyla kuruldu. Teşkilat Kanunu ve tüm mevzuat düzenlemeleri bu tarihten sonra tesis edildiği için altyapı çalışmalarımızdan sonra fiili olarak faaliyetlerimize 2011 yılının ortalarında başlayabildik. Görev sahamızı özetle; kadim yazma ve matbu eserlerimizin muhafazası, onarımı, kataloglanması, araştırmacılara sunulması ve yayımlanması şeklinde beş kısımda ifade edebilirim.
Bu beş sahanın her birine tekabül edecek şekilde daire başkanlıklarımızla teşkilatlandık. Muhafaza ve onarım vazifelerini üstlenen Şifahane ve Arşiv Dairemiz; kataloglama ve yayım faaliyetini icra eden Çeviri ve Yayım Dairemiz; araştırmacılarımıza sunduğumuz hizmetleri düzenleyen Yazma ve Nadir Eserler Dairemiz, başkanlığımızın temel vazifelerini icra eden ana birimlerimizdir. Bunlara ek olarak, Personel ve Destek Hizmetleri ile Strateji Daire Başkanlıklarımız da yardımcı birimler olarak gerek merkez gerekse taşra kütüphanelerimize hizmet vermektedirler.
Cumhuriyet sonrası kütüphanecilik hizmetlerine bakıldığında yakın dönemlere kadar yazma eserlere yönelik özel ve kuşatıcı bir kurumsallaşmanın gerçekleşmediği görülür. Bu durum, pek çok nadide el yazması eserin gerek muhafaza anlamında gerekse okuyucuya sunulması anlamında bir takım problem ve aksaklıklara sebep olmuştur. Bu sorunları aşmak adına devlet mekanizması içinde bir kurumun kurularak Türkiye çapında mevcut olan yazma eserler ile bu eserlerin bulundukları kütüphanelerin kuşatıcı bir bakış açısıyla bir çatı kurum altında toplanmasının gerekliliği ortaya çıkmıştır. Böylece bu vazifeleri üstlenmek üzere bugünkü haliyle başkanlığımız ihdas edilmiştir. Bu bağlamda kurumun kuruluşunda emekleri geçen kıymetli devlet büyüklerimizin çabalarını burada minnet ve şükranla anmak gerekir. Netice olarak, 2011 yılında başladığımız faaliyetler temel olarak mevcut yazma ve nadir eser envanterimizin dünya standartlarına uygun teknik imkanlarla muhafaza ve onarımlarını temin edip, bu eserleri araştırmacılara en uygun şekilde hem okuma salonlarımız hem de yayınlarımız aracılığıyla sunmaktır.
Söyleşinin tamamını Okur’un 15. sayısında bulabilirsiniz: bit.ly/3idf6PP