“Ne Okur” Söyleşileri: Gökhan Özcan
Konuşan: Fatma Kebire Gündüz
Severek okuduğumuz yazarların çalışma alanlarına biraz daha yakından şahit olabilmek adına rutinlerine, zevklerine, ne okuduklarına, nasıl yazdıklarına dair bazı sorular hazırladık. “Ne Okur” köşemizin ilk konuğu Gökhan Özcan. Yeni Şafak gazetesinde Ters Köşe yazıları ile okumaya başlayıp, müdavimi olduğumuz yazar halen haftada iki gün yazmaya devam ediyor. Deneme kitapları olan yazarın iki tane de çocuk edebiyatı alanında kitabı mevcut. Kitaplarının yeni baskısı Vadi Yayınları tarafından neşrediliyor.
Günün en çok hangi saatini kendinize ayırmayı tercih ediyorsunuz?
Gece saatleri. Genellikle 23.00’den 02.30’a kadar. Bazen daha da uzayabiliyor. Yazmak için de kahvaltı sonrasından başlayarak öğle sonrası saatlerine kadar.
Çalışmaya başlarken herhangi bir ritüeliniz var mı?
Ritüel denemez ama zaman zaman üç beş satır bir şey. Bir, on-on beş dakika bu tür şeylerle vakit geçiriyorum. Ama her zaman değil.
Sizce rutinler nitelikli üretimi öldürür mü, güçlendirir mi? Vazgeçemediğiniz bir rutininiz var mı?
Çeşitli rutinlerim var, belki alışkanlık da denebilir bunlara. Gündelik birtakım şeyler…Periyodik yazı yazınca, yazıya ilişkin birtakım alışkanlıklar da ortaya çıkıyor zamanla. Sürekli tekrar eden şeylerin muhtemel ki kısıtlayıcı etkileri vardır. Ancak işin temelini sarsacak düzeyde etkileri olacağını sanmıyorum. Mesela rutin diyebileceğim bir şekilde her akşam bir film seyretmeye çalışıyorum. Nadiren gün içinde seyrettiğim de oluyor. Sinemada değil ama, ekranlar üzerinden. Zaman zaman başka meşguliyetlerle aksıyor olsa da haftada en az beş film izliyorum. Seyahatler dışında böyle…
İlham gelmesini bekleyenlerden misiniz, disiplinli bir şekilde çalışmayı sürdürenlerden mi?
İlhama inanırım. Hatta yazının tek kaynağının ilham olduğuna inanırım. İnsan yönelişleriyle çağırır zihnine ve kalbine bazı şeyleri. Belli bir sürekliliği de vardır bunun üstelik, oturup beklemek gerekmez. Yazmaya, düşünmeye, hayal kurmaya yönelirseniz bu akış olur. Bu sadece birtakım seçilmiş, özel insanlara değil herkese olur. Biz farkında oluruz ya da olmayız, o ayrı konu. Bu çok hissettiğim ve açık olmaya çalıştığım bir şey. Edebiyatta bilinç akışı diye bir kavram var mesela. Bilinç esrarengiz bir şey, insanda başlayıp bitmediğiyse bana sorarsanız aşikar.
Yorulduğunuzda, iş veriminiz düştüğünde yeniden başlamak için sizi ne motive eder?
Biraz ara veririm. Eğer belli periyotlar içinde yazmanız gerekiyorsa bir şekilde konsantre olur yeniden başlarsınız. Köşe yazıları için yıllardır bunu bu şekilde sürdürüyorum. Diğer yazacaklarım içinse daha geniş zamanlı düşünüyorum, geçmişte bir kerede oturur en azından taslağı bütün olarak ortaya çıkarırdım. Şimdi zamana yaydığım oluyor, sadece metnin kendine özel dilini kaybetmemek için küçük notlar alıyorum. Metni yazmayı tamamladıktan sonra da bir süre uzaklaşıp bekliyorum. Sonra aralıklarla dönüp yeniden okuyorum. Değişiklikler yaptığım oluyor. İlk anda zihniniz size oyunlar oynayabiliyor, metne o zamanı tanımak gerekli bana göre… Ama periyodik yazıların belli bir süre içinde bitip gönderilmesi gerektiği için bu zaman olmuyor. Bir şekilde buna da uyum göstermek icap ediyor.
Zevk aldığınız aktivitelerden, uykunuzdan, dinlenme zamanınızdan çalışmak için ne ölçüde feragat edersiniz?
Mesai için ayırdığım zamanların yapmayı istediğim pek çok şeyden feragat etmemi gerektirdiği dönemler oldu. Bunların beni yorduğunu söyleyebilirim. Çok fazla ölçülü, biçili bir hayat yaşamaya uygun biri değilim. Bir avantajım var, ilgilerimi belli şeylerle sınırlayabiliyorum, bu sevdiğim şeyler için vakit üretmeme imkan sağlıyor. Yapmayı sevdiğim şeylerden herhangi bir sebeple uzun süre uzak kalırsam bu bende huzursuzluğa yol açıyor. Tenhada sıkılmayan, evinde vakit geçirebilen, aktivitelerini daha ziyade kendi kendine yaşayabilen biriyim. Bugünün dünyası için bunların birer avantaj olduğunu düşünüyorum, buna şükrediyorum.
Bir işinizi tamamladığınızda biraz ara vermeyi mi yoksa hemen yeni işinize koyulmayı mı tercih edersiniz?
Ne yaptığıma bağlı… Yapmaya mecbur olduğum bir şeyse ara vermek için mümkün olan bütün imkanları zorlarım. Yapmayı sevdiğim şeylerdeyse çoğu zaman bunun tersine zamanı unuturum. Çalışırken arka fonda neler çalar? Çalışırken farklı dönemlerde, farklı ruh hallerinde farklı şeyler dinlerim. Genellikle sakin müzikler… Türü fark etmez, böyle zihinsel bariyerlerim yok. Bazen bazı türlere yoğunlaştığım da oluyor. Yazarken müzik dinlemem, dinlesem de kısa zaman içinde duymaz hale gelirim. Çok aşırı değilse diğer seslerden, etraftaki insanların konuşmalarından falan da etkilenmem pek. Zihnim ne ile meşgulse diğer şeylerden bir o kadar kopuk hale geliyor. İki şeyi aynı anda yapamıyorum, biri otomatikman devreden çıkıyor. Genellikle benim için daha az önemli olan…
Okumak için belirli bir zaman ve mekan tercihiniz var mıdır? Şu an hangi kitapları okuyorsunuz?
Genellikle evimin salonunda ya da çalışma odamda rahat bir koltukta okuyorum. Ama şart değil bu, başka yerlerde de okuyabilirim. Okurken biraz daha sessizliğe ihtiyaç duyuyorum. Çok ışık sevmiyorum, genel olarak loş, kitabı aydınlatacak kadar aydınlık bir ortam en iyisi benim için… Arabada, toplu taşıma araçlarında, hareket eden şeylerde okuyamıyorum. Ve artık yakın gözlüğüm yanımda değilken de! Aynı anda farklı türlerde birkaç kitap okuyorum. Son olarak Simone Weil kitaplarında dolaştım biraz. Feridüddin Attar’ın Esrarname‘si, Oscar Wilde’ın Kırık Kalpler Bahçesi ve Şenler Yıldız’ın Mısır Tarlasında Bir Eksik. Son okuduğum ve okumakta olduğum kitaplar da bunlar.