Söyleşi: Abdullah Harmancı
Konuşan: Rabia Gülcan Kardaş
Yıllardır hikayeleri ve hikaye yazıları ile tanıdığımız Prof. Dr. Abdullah Harmancı, son zamanlarda peşpeşe çocuk kitapları yayımlamaya başladı. Bu sürecin aslında yeni olmadığını öğrendik. Ve “iyi hikayeciler çocuklar için de yazsa” dileğimizin kitaba büründüğünde nasıl güzel olabileceğini gördük.
Abdullah Harmancı’yı hikayeleri ile tanıyorduk. Sonra çocuk kitapları çıktı ve peşpeşe gelmeye başladı. Üstelik bir tivitinizde, bir metni yayımlamanız için üzerinden en az bir yıl geçmesi gerektiğini yazmıştınız. Haliyle bu çocuk edebiyatı ürünleri bize ulaşmadan önce nasıl bir süreçten geçtiler, merak ediyoruz.
Evet, o sosyal medya paylaşımımda da belirttiğim gibi, yazıp yazıp yayınlamıyorum. Yazıp yazıp bekletiyorum. Şöyle düşünelim. Peyami Safa ömrü boyunca 504 kitap yazdı. Ömrünü 504 kitaba değil de örneğin dört kitaba ayırsaydı sonuç ne olurdu? Geçim derdi falan denecektir. Bunları bilmiyor değilim. Keşke geçimini başka şekilde sağlasa idi ve tamamen “eser”e odaklansaydı.
Ben 2000’li senelerin başından beri çocuk edebiyatı ile ilgilendim. Mesela Hışırtı Avcısı’nın ikinci öyküsü 2003 tarihlidir. 2018’den itibaren ise çocuk edebiyatı metinlerim yoğunlaştı. Yazmak anlamında. Yazmak bende hiçbir zaman planlı, programlı, periyodik bir şey olmadı. Çoğunlukla kontrolsüzce yazarım. Altı günde on çocuk öyküsü yazdım. Geçen ay. Ama o tarihe gelene kadar en az altı aydır kelime bile yazmamıştım.
Heybenizde sanırım başka çocuk kitapları da var. Biraz bahsetmenizi istesek?
Bu süreç içerisinde on beş kadar çocuk edebiyatı bağlamında kitap yazdım veya yazdığım öyküler on beş kadar kitaba dönüştü. Daha çok, ilginç bir konu bulmak ve bunu öyküye dönüştürmek çabası içindeyim. Kitap yapmak değil. Her şey sonunda kitap olur, denilmiş. Orası kolay. Önemli olan tek tek iyi öyküler yazmak. Bunun peşindeyim. Ama ben 1993’ten beri bunun peşindeyim. Yetişkin olur, çocuk olur, fakat hayata tutunmanın başka bir yolu yok benim için. İyi bir öykü yazmak. Bu öyküler zamanla iki kapağın arasına giriyor. Yeter ki öykü yazılsın. Bu kitapların içerikleri nedir? Genelde öykü. Az da olsa masallar var. Bazen de çerçeve anlatı içerisinde birbirinden bağımsız öyküler bir araya geliyor. Konularımız sorulacak olursa, ben istiyorum ki, en matrak, en komik, en ilginç, en meraklı şeyi yazayım. Yazıyor muyum, onu bilemem.
Bu süreçte epey de çocuk kitabı okudunuz ve hatta Küçük Prens üzerine söyleşileriniz oldu gençlerle. Neler okudunuz, nasıl değerlendirirsiniz bu alanı, bir yazar olarak?
Ben 25 senedir öğretmen veya öğretim üyesiyim. Kırk senedir de okurum. Çocuk kitaplarına olan ilgim bu süreçle bağlantılı değil. Ben her zaman çocuk kitapları okudum. Çocuk edebiyatı derslerine girdim. Üniversitede senelerce çocuk edebiyatı derslerinde edebi çözümlemeler yaptık. Analizim şu: Türkiye’de edebiyat seviyesi yüksek çocuk metinlerini üretenler, bu ülkenin kalbinden uzak kalmışlar. Bu ülkenin kalbine yakın olanların ise meselenin çocuklara bilgi ve nasihat taşımak olmadığını anlamaları zaman almış.
İslamcıların sanata, edebiyata –yazar grubu olarak değil– kitlesel olarak uyanmaları ve bu konuyu düşünmeleri geç oldu. Bir de şu: Son otuz senede Türkçe çocuk edebiyatı çeviri çocuk edebiyatına karşı bir denge sağladı. Buna rağmen çeviri çocuk edebiyatının Avrupa ülkelerine göre bizdeki oranı korkunç… Sömürge ülkesi gibiyiz.
Hışırtı Avcısı’nı okurken karşımda iyi bir hikaye yazarı olduğunu çok net hissettim. Aslında Aynalı Baba gibi yer yer, başka alemlere de daldırıyor bence okuyucuyu. Çocuk kitapları yazmak isteyen ama bunu kolay görenler var, biliyorsunuz. Edebiyattan gelen biri olarak, öyle midir bu iş gerçekten? Kaliteli hikayenin büyük için, çocuk için olanı farklı mıdır?
Çocuklar için yazarken aklıma en küçük bir otosansür, perdeleme veya sınırlama gelmiyor. Kendimi kaybetmiş halde yazıyorum. Ama yeniden yeniden okurken kendimi frenliyorum. Yetişkin için yazmak “lisans” seviyesi ise çocuk için yazmak “doktora”dır. Kolay değil. Zor. Birçok “kırmızı çizgi” var.
Daha önce verdiğim bir mülakattan birkaç satırlık alıntı yapacağım: “Çocuk gerçekliği. Çocuğa görelik. Otoriter üsluptan kaçınma. İdealize aile ve çocuk kurgulamama. Hayatın çirkinliklerini perdesiz ve ölçüsüzce çocuklara sunmama gibi nice konuda dikkatli olmalıyız. Narin ruhları incitmemeliyiz. Bir taraftan da idealize ve yapay bir dünya sunmamalıyız. Doğrudan bilgi ve öğüt verip çocuğa parmak sallamamalıyız. Çocuğu tüketim kültürünün kucağına itmemeliyiz. Birçok şey söylenebilir. Meraklandırma ve çocuğu metinde son ana kadar tutma gibi maharetler de gerekli. Nitelikli çocuk edebiyatı her şeyden önce iyi bir edebi metindir ve yetişkinler de bu metinleri severek okurlar. Okumalıdırlar.”
Ötücü Kuşlar Festivali’ni okurken, kendimi ağaç ve çiçek isimlerini not ederken buldum. Bir yazarın metninde hayatındaki önemli izlerin eseri görülür. İçselleştirdiği konuların… Sizin için ağaç, çiçek, çocuk nasıl bir bağla ilişkilidirler?
Kaderin bir cilvesi gereği bazı şeyler bize unutturuldu. Unutmasaydık dünyadaki mücadelemiz meşru bir mücadele olmayacaktı. Ama melekler bize bakıp merhamet ettiler. Dünya çok zor. İnsan çok aciz. Dağarcığımıza sanat adlı bir “yolluk” koydular. Bir destek. Bir doping. Bu yolluk bize geldiğimiz alemi anımsatıyor. O sebeple güzel bir film bittiğinde hayrete gark oluyoruz. Bir çiçeğe burnumuzu uzattığımızda. Bir çocuk bütün beyazlığıyla bize gülümsediğinde. Doğa da bir sanattır. İnsan da doğanın bir parçasıdır. Yani insan elinden çıksın ya da Allah yaratmış olsun, bizler varoluşumuza dair bir duyguya saplanıyoruz bu karşılaşmalar sırasında. Çiçek, ağaç, çocuk, şiir, film, ay, yıldız… Hepsi bir.
Bir de “yeniden yazdığınız” Aynalı Baba ile Raci kitabınız var. Benim de yeniden Amak-ı Hayal’i okuduğum günlere tesadüf etti, ilginç oldu. Amak-ı Hayal romanı içeriği ile ne kadar başarılı ise kurmaca tarafı ile o kadar dayanıksızdır. Romansal anlamda çok eksiktir. Ben okuduğum günden beri bu romanda şu bölümler fazla, şu bölümler tamamlanmalı, falan deyip durdum. Sonra da bu düşüncelerimi az buçuk gerçekleştirdim. Ama elbette buradaki amaç çocuklar için yazmak. Raci’yi çocuk yaşa indirdim. Çünkü romanın fantastik tarafı oldukça eğlenceli. Açıkçası istediğimden fazlası oldu. Aynalı Baba ile Raci eğlendirici özelliği dışında çocukları metafizik aleme ısındırıyor. Önemli soruları ve mesajları var.